Logo
< Partimizin düşünen önderleri savaşan neferleri -II

Ateşi Çalmak...


Ateşi Çalmak...

 

Bilimsel sosyalizm ve işçi sınıfı tarihine tutulmuş bir ayna!

 

Ateşi Çalmak, kapitalizme karşı özgür bir sosyalist dünyayı savunan ve onun için ölümüne bir mücadeleyi onurlu yaşamanın yegane yolu olarak gören insanların mücadelesini anlatıyor.

Kitap, bilimsel sosyalizmin kurucularından Karl Marks ile onun düşünsel üretiminin beslendiği 19. yüzyıl devrimci sınıf mücadelelerinin canlı aktarımını sunuyor. O dönemi okura tüm özellikleriyle verme kaygısı, yazarın belki de gereğinden fazla ayrıntıyı aktarmasına yol açıyor. Buna rağmen Marks’ın yaşamı, toplumsal sarsıntı ve değişimlerin canlı ve akıcı atmosferi içerisinde güçlü bir biçimde anlatılıyor.

Kitap toplam dört ciltten oluşuyor. (Dördüncü cilt Türkçe’ye henüz çevrilmedi.) Yazar birinci ciltte Marks’ın çocukluk ve gençlik yıllarının yanısıra Fransız işçilerinin 1831 Lyon ayaklanmasını anlatıyor. Lyon işçilerinin sefalete sürüklenen yaşamlarına ve ağır çalışma koşullarına karşı yükselttikleri şiar, “çalışarak yaşamak ya da savaşarak ölmek”tir.

Marks’ın düşünsel gelişimi ise proletaryanın mücadelesinin gelişim evreleriyle neredeyse paralellik arzediyor. Marks daha ilk gençlik yıllarında düşünsel zenginliğiyle dikkat çekiyor. Bilime ve gerçeğe olan tutkulu bağlılığı onu gelecek toplumun kurucusu olan sınıfa yaklaştırır ve aristokrat bir aileden gelmesine karşın giderek proletaryanın bir parçası haline gelir. Kitapta Marks’ın bu gelişimi, militan bir devrimci işçi olan J.Stock’la olan yakınlaşmaları, güçlü dostluk bağlarının örülüşü üzerinden de veriliyor.

İkinci cilt Marks’ın yaşamında bir dönüm noktasına işaret eder. Engels’le kurulan güçlü dostluk ve mücadele ortaklığını, iki komünistin politik çalışmalarını birleştirdiği bir dönemi anlatıyor.

Dönem Avrupa’sı tam bir devrimler kıtası görünümündedir. Her yanda proleterler ayaktadır; eylemler, kitle gösterileri, barikat savaşları... Engels İngiltere’de sanayinin gelişimini inceleyerek işçi sınıfının durumunu ve tarihsel rolünü ortaya koymaya çalışırken, Marks özellikle Fransa’daki iktisadi-sosyal değişimlerin ve sınıf mücadelelerinin gelişimini inceliyor. Marks’a göre Paris devrimin canlı kitabı ve o yorulmak bilmeyen bir çabayla bu kitaptaki yazıları çözmeye çalışıyor. Proletaryanın savaşımının her deneyimini olduğu gibi, yenilgisini de derse dönüştürüyor, bilimin süzgecinden geçirerek proletaryanın gelecekteki savaşımlarına ışık tutuyor.

1848 Devrimleri bir laboratuvar işlevi görüyor. Küçük-burjuva popülist akımlar sınıf mücadelesinin gerçek yasaları karşısında boşa düşerlerken, Marks ile Engels’in temsilcisi oldukları bilimsel sosyalizm gerçek yaşam tarafından doğrulanıyor.

Üçüncü cilt Marks ile Engels’in bilimsel ve politik çalışmalarında yoğunlaştıkları bir dönemi veriyor. Temel sorunlara ilişkin eserler çıkmaya başlıyor. Bu dönem 1848 Devrimleri’nin yenilgisi, yenilgiden sonra sınıf hareketindeki gerileme, gericiliğin alabildiğine yoğunlaştığı bir dönemdir.

Roman çok zengin olgu ve anlatımlarla yüklü. Bunda romanın yazarının gerçeğe sadık kalma kaygısı ve belgelere dayanıyor oluşunun belirleyici bir yanı var. Romanda, proleterlerin sınıf mücadelesinin yılmaz savaşçıları oldukları, koyu gericilik dönemlerinde bile mücadeleye bağlılıkları, özellikle bir proleter devrimci olan Johann Stock üzerinden oldukça çarpıcı bir biçimde anlatılıyor. Bir proleter devrimcinin kendi sınıfsal kurtuluş mücadelesine sımsıkı sarılışı, mücadeleye ilişkin duygularının yoğunluğu, Marks’la dolaysız yakınlığı, her eylemden ileriye dönük dersler çıkarması resmediliyor.

Karşı-devrimin işkencehaneleri ve zindanlarında devrimci onurunu koruyan ve başını dik tutan oğlu da kendisi gibi militan bir devrimci. Stock, proletaryanın aldığı yenilgilerden dersler çıkarıyor ve du deneyimi bir yerde oğluna şu cümlelerle aktarıyor: “Senin işin daha kolay olacak. Proletarya mücadele etmekte deneyim kazanmaya başladığında sen de savaşacaksın. Görünüşe göre şu anda bu, biz işçilerin gücünü aşıyor. Barikatlar her zaman mücadelenin sonucunu belirlemez.”

“Yenilgi sadece zafere giden yol üzerindeki duraklardır” deniliyor romanda. Yenilgilerden dersler çıkarmasını bilen proletarya, özellikle Marks ile Engels’in sunduğu perspektiflerle, savaşma gücünü yeniden kazanacak, eksikliklerin ve yetersizliklerini anlayacaktır.

Marks’ın yaşamındaki yoksulluklar, sürgünler, çocuklarının ölümü vb. de tüm yalınlığıyla aktarılıyor. Tüm bu zorluklarına rağmen bilimsel çalışmalarını sürdürebiliyor Marks. Bunda en büyük desteği, can dostu Engels’in fedakarlığıdır. Engels Marks’a maddi katkıda bulunabilmek için uzun yıllar babasının fabrikasında büroda çalışmak durumunda kalıyor. Proletaryanın eylemliliğinden “uzak”, büroya hapsedilmiş bir yaşam onun için bir azapken, bunu proletaryanın kurtuluş mücadelesi için yaptığından dolayı bir parça rahat. Gerektiğinde ise, eylemlerde ve barikat savaşlarında yerini almaktan geri durmuyor. Hiçbir şey Marks ile olan güçlü dostluğunun önüne geçemiyor. Proletarya için çalışmak, düşünmek ve üretmek, onlar için en büyük mutluluk ve sevinç kaynağı oluyor.

Roman birçok olgu, olay ve deneyimler çok zengin bir tarzda sunuyor. Öncelikle de bilimin silahıyla kuşanmış proletaryanın yenilmezliği...

Ateşi Çalmak Marks ile Engels’in bilimsel çalışmalarının yaratıldığı dönemin nesnel toplumsal bir tablosunu veriyor. Bilimsel sosyalizm, Marks ve Engels’in üstün çabalarıyla proletaryanın devrimci bir sınıf olarak tarih sahnesine çıkmaya başladığı dönemin diyalektik bir sentezidir. Ateşi Çalmak bu açıdan, bir roman olmaktan öteye, kapitalizmin devrimci bir eleştirisidir.

“Yeni dünya düzeni” rüzgarlarının tersine dönmeye başladığı, sosyalizmin dünya proletaryası ve emekçi halkları için yeniden umuda dönüştüğü bugün, Ateşi Çalmak daha bir tutku ve coşkuyla okunmalıdır. Çünkü roman, her satırında devrimin yenilmezliğini, sosyalizmin güncelliğini anlatıyor.

H. Yürekli

Ateşi Çalmak, G. Ognyana Serebryakova
Evrensel Basım Yayın


Üste