Logo
< Alaattin yoldaşın katledilişinin 1.yılında... - Derya Işık

Yeni ilişkilere ulaşma ve dönüştürme ihtiyacı üzerine-R.Defne


Yeni ilişkilere ulaşma ve dönüştürme ihtiyacı üzerine

 

Kampanyalar ile bahar dönemleri her zamankinden daha çok kitlelerle yüzyüze gelinen dönemlerdir. Çevremizdeki işçi ve emekçileri ileriye taşımak ve yeni ilişkilere ulaşmak açısından oldukça elverişli olan, dolayısıyla kitle çalışmasında ne ölçüde başarılı olduğumuzun da en iyi sınanabildiği dönemlerdir. Bu nedenle kitle çalışmamızda karşımıza çıkan sorunlara böyle dönemlerde daha fazla eğilmeli, kendimizi sınadığımız, sorunlu ve eksik yanlarımızı aştığımız dönemler olarak değerlendirmeliyiz.

Yüzü kitlelere dönük çalışmada ne kadar yeni ilişkiye ulaştığımız önemli bir başarı göstergesidir. Yeni ilişkilere ulaşmak için yaratıcı bir çaba içinde olmak gerekmektedir. Yerel bültenler, bildiriler, politik yayın organı vb., yeni ilişkilere ulaşmada kolaylık sağlayan önemli araçlardır, tabii ki bu amaç doğrultusunda değerlendirmeyi başarabildiğimizde... Pratik faaliyeti mekanik bir dağıtım ya da gazete satışı olmaktan çıkarmak için özel bir çaba harcamalıyız. Bülten dağıtımları ya da gazete satışlarında emekçilerle bire bir propaganda imkanlarını zorlamalıyız. Tanışılan emekçilerden telefon vb. alarak, onlarla iletişimi devam ettirmek için girişkenlik göstermeli, mutlaka bağ kurup ilgilenmeliyiz. Nitekim pratik faaliyet içinde tanıştığımız ve bizi evine davet eden pek çok örnek bulunuyor.

İlişkilerimizle kurduğumuz bağların düzeyi, değinilmesi gereken bir diğer önemli noktadır. Fabrikadan ya da semtten tanıdığımız ve ilgilendiğimiz ilişkilerimiz vardır. Bunlar doğal çevremiz olabileceği gibi gazete okurlarımız da olabilir. Verili durumlarına göre her ilişkinin davaya katkıları farklı düzeylerdedir. Kuşkusuz çevremizdeki emekçilerle ve gençlerle ilgilenirken onları daha ileriden kazanma kaygısını elden bırakmamalıyız. Ama çevremizde çok öne çıkmayıp da belli sınırları olan ilişkilerimiz de olacaktır. Davanın çok yönlü ihtiyaçlarını gözeterek, böylesi ilişkilerin sunabileceği katkıları en yaratıcı bir şekilde örgütlemeyi başarmalıyız.

Unutulmamalıdır ki, bu ilişkiler bizim müdahalemize bağlı olarak ilerleyebilir ya da geriye düşebilir, ama asla aynı kalmaz. Bu nedenle onların düzeyini sürekli artırma çabasını elden bırakmadan ilişkiyi politik bir düzeyde tutabilirsek, asgari de olsa davaya katkılarını almaya devam edebiliriz.

Bu konudaki pratiğimizi somut olarak irdelemeliyiz. Eğer çevremizdeki bir ilişki olduğu gibi kalıyorsa, ilişki tarzımızda bir sorun var demektir. İlişkinin düzeyini, sadece gazete verilen, etkinlikten etkinliğe, eylemden eyleme gidilen ilişkiler olmaktan çıkarmalıyız.

Kuşkusuz kendi doğal sınırlarına ulaşılan bir ilişki düzeyi de olabilir. Ancak birçok ilişkinin durağanlığında bizim müdahale tarzımız da rol oynayabiliyor. Çevremizdeki her ilişki ve olanağı davanın ihtiyacına göre örgütleme zorunluluğunu hiçbir zaman aklımızdan çıkarmamalıyız. Kimden neyi, nasıl ve ne zaman istemek gerektiği üzerine kafa yormalı, her ilişkinin katkısını en ileriden alma çabası içinde olmalıyız. Böylesi bir bakışla hareket ettiğimizde, çevremizde pek çok imkanın olduğu farkedilecektir.

Emekçilerle kurduğumuz ilişki tarzı da çok önemlidir. Bazen kurulan ilişki kişiselleşebiliyor, “arkadaşlık” ilişkisine dönüşebiliyor. Bunun olumsuz sonuçlarından biri alınan katkının sınırlanması olabiliyor. Çünkü ilişkilerin yerine düşünme eğilimi ortaya çıkabiliyor; “verebilecekleri ancak budur “ diyerek, gerçekte verebilecekleri katkıyı biz kendimiz “sınırlıyoruz”. Niyetten bağımsız olarak ilişkinin düzeyini geri tutmuş oluyoruz. Bu elbette onların verili düzeyini gözetmemek anlamına gelmiyor. Mesele, kendi gündemimizi onlara ne şekilde ve nasıl taşıdığımızdır. Eğer politik bir bağ kurmayı başarmışsak, bunda zorlanmayız.

Onlardan istediğimiz her neyse, bunun kişisel bir istem olmadığını, dolayısıyla meşruluğunu hissettirmeli, dahası böyle bir görev ve sorumlulukları olduğunu anlatabilmeliyiz ki bu ilişkiler gelişebilsin. Yoksa ilişkinin düzeyi olduğu gibi kalacaktır. Sonuçta, onların geri durumlarını meşrulaştırmış, kendi misyonumuzu oynamamış olacağız. Aradaki ilişki de arkadaşlık sınırlarını aşamayacak, giderek apolitikleşecektir.

İlişkilerin kişiselleşmesi meselesinde değinilmesi gereken bir diğer nokta şudur. Bazen bağı kuran yoldaş gittiğinde ilişkiler kaybolabiliyor. Bu, bağ kuran yoldaşın ilişki kuruş tarzının sorunlu olduğuna işaret ettiği gibi, ilgili yerelin kolektif çalışmasındaki eksikliği de gösterir. Çünkü her ilişki kolektif bir ilgi ve denetimin konusu olmalıdır.

Emekçilerle yüzyüze gelinen her çalışma bizlere büyük sorumluluklar yüklüyor. Devrimcilere pek çok olumlu-olumsuz yargılarla yaklaşan emekçilerin bizlerin tavrı ve müdahalesi üzerinden düşünceleri yeniden şekillenecektir. Kurduğumuz her ilişkiye bu gözle bakmalı, bir devrimci olmanın sorumluluğuna uygun bir ilişki tarzı geliştirmeliyiz..

R. Defne


Üste