Logo

Dinsel gericilik, laiklik tartışmaları ve işçi sınıfı...


Dinsel gericiliğin panzehiri sosyal mücadeledir!

Dinci gericiliğin Türkiye toplumundaki etki alanı gün geçtikçe artmaktadır. Emperyalizmin Sovyetler Birliği’ne yönelik “yeşil kuşak” projeleri ile 12 Eylül’ün ardından izlenen bilinçli politikalar üzerinden güç kazanan dinsel gericilik, AKP’nin 14 yıllık iktidarı boyunca görülmemiş boyutlarda güç kazanmıştır. Özellikle AKP’nin devlet kurumlarını ele geçirmesiyle toplumun önemli bir kesimi etki alanı altına alınmış, dinsel gericilik atmosferi işçiler ve emekçiler üzerine koca bir ağırlık olarak çökmüştür. Kadınlara yaklaşım, küçük çocukların dinsel eğitiminin yaygınlaşması, taciz skandalları vb. dinsel gericiliğe dayalı çürümenin sadece göze çarpan örnekleridir.

Son olarak TBMM başkanının anayasadan “laikliğin kaldırılması” üzerinden ifade ettikleri ise ne bir dil sürçmesi, ne de kişisel bir düşüncedir. Dinci gerici iktidarın yaratmak istediği rejime dönük adımlardır.

 

Dinsel gericiliğe karşı mücadele

Son laiklik tartışmaları ve dinsel gericiliğe dair tartışmalar sol harekette farklı tepkilere yol açmıştır. Özellikle “ulusal cumhuriyet”çi sol, AKP karşıtlığı ile birlikte “cumhuriyetin kazanımlarına” sarılmakta, burjuva cumhuriyetçilerle aynı kulvara sürüklenmektedir.

Oysa dinsel gericiliğe karşı tutum sınıf bakış açısıyla ele alınmak durumundadır. Burjuvazi feodalizme karşı mücadelesinde onun temel dayanaklarından olan dine karşı mücadele verirken, iktidara geldikten sonra egemenliğini korumak ve güçlendirmek için dine sarılmıştır. Türkiye’de de süreç benzer bir gelişme çizgisi izlemiştir.

“Burjuva devrimlerden bu yana geçen süreç, burjuvazinin bu alanda da sürekli bir gericileşme yaşadığını, dine karşı savaşım vererek iktidarı ele geçiren burjuvazinin, bugün iktidarını korumak için topluma her geçen gün daha fazla din pompalar hale geldiğini göstermektedir. Bu olgu tüm diğer demokratik kazanımlar alanında olduğu gibi, laikliğin tutarlı savunuluşu alanında da bayrağın proletaryaya geçtiğini göstermektedir.” (EKİM III. Genel Konferansı / Değerlendirme ve Kararlar)

Elbette işçi sınıfının bu bayrağı yükseltebilmesi her türden burjuva ideolojisinden bağımsızlaşmasıyla mümkündür. Oysa bugün Türkiye’de dinsel gericiliğin etki alanı işçi sınıfı içinde de oldukça genişlemiş durumdadır. Gerisinde, 12 Eylül’den bugüne toplum ölçüsünde izlenen politikalar, gerici sendikal tahakküm ve her geçen gün artan yoksullaşma vardır. Son “Metal Fırtınası” süreci dinci gericiliğin işçi sınıfının geniş bölüklerini nasıl etkisi altına almış olduğunu bir kez daha somut olarak göstermiştir. AKP’nin en büyük oy potansiyelini geniş işçi ve emekçi kesimleri oluştururken, işçiler arasında cemaatlerin de azımsanmayacak bir etkisi sözkonusudur. Bizzat kapitalist patronların teşvikiyle fabrikalarda etkinlik alanı yaratan cemaatler eliyle işçiler, ağır yaşam koşullarının yarattığı güçsüzlük ve çaresizlik duygusuyla dini inanca, tevekküle sığınmaktadır. Egemenlerin bilinçli politikaları sonucu, dinsel gericilik eliyle, işçi ve emekçilerin yaşadıkları sorunların kaynağına dair gözlerine perde çekilmektedir. Aynı zamanda dinsel ayrımcılık ile işçi sınıfı saflarında parçalanma ve saflaşma körüklenmekte, böylece sınıfın birliği zedelenmektedir.

Tarihsel-toplumsal gelişmelerle birlikte Türkiye’deki devrimci siyasal mücadelenin gelişimi açısından da en temel ihtiyacın devrimci bir sınıf hareketi yaratılması olduğunu vurguluyoruz. TKİP V. Kongre’sinde “devrimci bir sınıf hareketi” yaratma ihtiyacına işaret edilerek, bu temeldeki sorun ve görevleri kapsamlı bir şekilde ele alınmıştır. Sınıf hareketinin gelişiminin önündeki engeller kapsamında, en temel engelin işçi sınıfının verili geriliği olduğu ortaya konulmuş, işçi sınıfı üzerinde etkili her türden gerici akıma karşı mücadelenin öneminin altı çizilmiştir.

Bu çerçevede işçi sınıfı üzerinde etkili olan dinsel gericiliğe karşı görevlerimizi kısaca tanımlayacak olursak;

* Her şeyden önce din ve dinsel gericilikle mücadele konusunda net bir bakışa, ilkesel-politik açıklığa sahip olmak gerekiyor. Dinsel gericiliğe karşı mücadele, “din” karşıtlığı değildir. İşçi ve emekçilerin dine sığınmayı kurtuluş yolu olarak görmelerine yolaçan, dinsel gericiliğe zemin hazırlayan toplumsal koşullara karşı mücadeledir.

Tarihsel olarak bakıldığında, din her zaman belli toplumsal koşullardan beslenmiştir. Emekçilerin yaşadıkları yoksulluk, sefalet ve acıların nedenini bilemedikleri ve çözüm yolunu bulamadıkları koşullarda ortaya çıkan çaresizlik duygusu, onları dine yöneltmektedir. Dinsel gericiliğe karşı mücadelede başarının yolu, asıl olarak işçileri ve emekçileri sözkonusu güçsüzlük ve çaresizlik duygusundan kurtarmaktan geçer. Bu da hiç de salt propaganda yoluyla değil, fakat asıl olarak kitlelerin sosyal mücadeleye çekilmeleriyle sağlanır. İşçi sınıfı sınıf mücadelesine katıldığında, yaşadığı acıların gerçek nedenlerini görmeye, aynı zamanda özgüven ve sınıf bilinci kazanmaya başlar. Sosyal mücadele onu siyasal müdahaleye daha açık hale getirir. Özetle, “emekçi yığınları dinsel boyunduruktan kurtarma savaşının başarısı, herşeyden önce, bu yığınların somut sınıf savaşı pratiği içine çekilebilmiş olmasını gerekli kılar.” (EKİM III. Genel Konferansı / Değerlendirme ve Kararlar)

* Dinsel gericiliğe karşı mücadelenin bir diğer boyutu ise, egemenlerin dini kendi sınıfsal çıkarları doğrultusunda nasıl kullandıklarını, dini nasıl istismar ettiklerini işçi ve emekçi kitlelere anlatmaktır. Günümüzde siyasal islamın temsilcisi olarak ortaya çıkan AKP’nin nasıl bir maddi çıkar, soygun ve talan şebekesi olduğuna, ait olduğu sınıfın çıkarları için kitleleri nasıl aldattığına dair sayısız veri bulunmaktadır.

* Bir başka nokta, dine karşı mücadeleyi diğer toplumsal sorunların önüne koyan “solcu” işçilerin yaklaşımına karşı mücadeledir. Burjuva-reformist sol anlayışın etkisindeki işçiler dinsel gericiliğin etkisindeki işçilere dinsel bölünme temelinde yaklaşmakta, bu da dinsel önyargıları pekiştirmektedir. Kuşkusuz genelleme yapmak gerekmiyor, ancak yakın süreçteki kimi deneyimler, bu önyargıların etkisiyle, “solcu işçilerin” sınıf mücadelesine daha mesafeli ve önyargılı yaklaştıklarına tanık olunmaktadır. Bu açıdan da dinsel bölünmenin önüne geçebilecek, bu önyargıları kıracak temel öğe, sınıfsal bölünmeyi öne çıkarmak ve sınıfsal temelde birliği savunmaktır.

* Son nokta ise, laiklik sorununa hiçbir biçimde kayıtsız kalmamak, işçi sınıfı içinde laiklik bilincini geliştirmektir. Laiklik, dinsel düşüncenin siyaset ve kamu alanından uzaklaştırılması, dinsel inancın bireyin sorunu olarak ele alınmasıdır. Bu düşüncenin işçi ve emekçi kitlelerin içinde propaganda edilmesi, dinsel gericiliğin etkisinin zayıflamasına hizmet edecektir. Aynı zamanda burjuva-reformist anlayışların laikliğin sınıfsal yönünü örten, emekçi kitleleri de bölen ikiyüzlü laiklik anlayışına karşı mücadele de, sorunun bir diğer boyutudur.

Dinsel geriliğin işçi sınıfı üzerindeki etkileri son metal sürecinde belirgin bir şekilde karşımıza çıkmıştır. Mevcut tablonun da çok yalın bir şekilde görülmesini sağlamıştır. Önemli olan işçi sınıfının önündeki diğer gerici engeller ile birlikte dinsel geriliğe karşı mücadele konusuna hassasiyetle eğilmektir.


Üste