Logo

Devrimci inisiyatif ve yaratıcılık üzerine


Devrimci inisiyatif ve yaratıcılık üzerine

Ekonomik krizin derinleşmesiyle birlikte burjuvazi ortaya çıkan faturayı işçi ve emekçilere ödetmek için saldırıları hızlandırmış durumda. Artan işssizlik, düşük ücretler ve ücretsiz izinler cenderesinde sıkışmış bulunan işçi sınıfı ise ilk tepkilerini vermeye başlamış bulunuyor. Orta ölçekli fabrikalarda başlayan direnişler, işçi sınıfının on yılı aşkın bir süredir içinde bulunduğu durgunluk tablosunu giderek parçalayacağının ilk işaretleri olarak görülebilir.

Sınıf hareketinin tüm ağır ve sancılı süreçlerine rağmen, kuruluşundan bu yana sınıfa gitmede ısrar eden partimizin bu yeni dönemde gerçek önderlik misyonunu gösterebilmesi büyük önem taşımaktadır. Bu elbette bugün yaşanmakta olan hareketliliğe ne ölçüde etkide bulunabildiğine, buradan ortaya çıkan olanakları ne ölçüde değerlendirebildiğine bağlı olacaktır. Bu ise bizi kadrolar sorunu ile yüzyüze getirmektedir. Kadroların yeni dönemin ihtiyaçlarına uygun bir dönüşümü ve yeni koşullara uygun bir çalışma tarzı burada temel önemde iki sorundur. Yüzünü daha geniş ölçekte kitlelere dönmüş, daha inisiyatifli ve yaratıcı bir tarz dönemin temel ihtiyacıdır. Bu çerçevede bazı yönleri ile inisiyatif ve yaratıcılık sorunu üzerinde durmak gerekmektedir.

 Kriz döneminin başlangıcında partimiz süreci tahlil etmiş, gerekli politik-taktik hattı ortaya koymuştur. Genel yönelimlerin yaratıcı bir tarzda yerellerde hayat bulmasının önemi üzerinde durmuştur.

 Yaratıcılık sorunu komünist hareketin dünden bugüne döne döne tartıştığı bir konudur. Çalışmamızda kullanılan araç ve yöntemlerin belli kalıplardan kurtarılarak çeşitlendirilmesi hep üzerinde durulan bir sorun olmuştur. Ve nihayet partili dönemde bu açıdan önemli gelişmeler kaydedilmiştir. Ama gene de bugün baktığımızda, gerek yerel örgütlenmelerin gerekse tek tek kadroların bu açıdan yeterince gelişkin olmadıklarına dair yakınmalarına azımsanmayacak oranda rastlamak mümkündür. Çalışmalar değerlendirilirken, “yeterince yaratıcı değiliz”, “araçlar hep aynı”, “meseleleri çok çarpıcı ortaya koyamıyoruz” gibi tespitler yapılabilmektedir.

Elbette, toplam çalışmamız incelendiğinde, özellikle araç ve yöntemlerin çeşitlendirilmesi, propagandanın daha çarpıcı bir biçimde yapılması noktasında çok şey söylenebilir. Ama esas sorunumuz bu değildir. Daha doğru bir ifade ile, bu soruna da çözüm üretebilecek başka bir alana yoğunlaşmamız gerekmektedir. Bu çerçevede, bugüne kadar parti basınımızda değişik vesilelerle işaret edilmiş bazı hususlara tekrar dikkat çekmek yararlı olacaktır.

 Öncelikle şunu ifade etmek gerekir; yaratıcılık sorunu kendi başına daha “yeni araçlar” ve “çarpıcı söylemler” meselesine sıkıştırılamaz. Örgütler ve tek tek kadrolar kendi gerçek verimlerini buradan yola çıkarak değerlendiremezler. Devrimci yaratıcılık esas olarak kitlelerin en uygun araç ve yöntemlerle mücadeleye çekilmesi ve bu doğrultuda sosyal, siyasal ve ekonomik her türlü gelişmeden başarıyla yararlanılmasıdır. Bizde sık ifade edilen biçimi ile sorun, “genel değerlendirme ve tespitlerimizin yerellerde özgülleştirilmesi” sorunudur. “Somutluk”, “çarpıcılık”, “çeşitlilik”, “yenilik” vb. ancak bu çaba içinde tanımlanabilir ve anlam kazanabilir. Yaratıcılık sorununu bu çerçevede ele almak ve sorun alanlarını buradan aşmak gerekir.

Burada işaret edilebilecek başlıca sorun alanları şunlardır:

Birincisi; genel politik değerlendirme ve tespitlerimizin derinlemesine kavranması ve sindirilmesi sorunudur. Neredeyse bütün konferans ve kongrelerimizin, özellikle kuruluş kongresinin üzerinde döne döne durduğu bu sorunda hala da katedilmesi gereken bir mesafe sözkonusudur. Temel değerlendirmelerimizden kendi kuvvetine uygun bir biçimde yararlanılamamakta, “güçlü-başarılı” bulunan yazılar pratik-örgütsel amaçlara ve ihtiyaçlara yönelik olarak yeterince incelenip, irdelenip sindirilememektedir. Bu sorun geçmiş dönemlere göre belli ölçüde geride bırakılmış olsa da hala sürmektedir. Konumuzla bağlantısı içerisinde söylenebilecek olan şudur. Yeterince güçlü kavranamayanın yaratıcı bir çalışmaya konu edilmesi zaten beklenemez. Kavranamayan değerlendirmeler süregiden çalışmada bir değişikliğe yol açmaz. Çalışmanın yeniden değerlendirilmesine vesile olamaz. Yeni imkanların değerlendirilmesinde organı veya kişiyi silahlandıramaz.

Geçmişten bu yana üzerinde durulan bu sorunun, yerel güçlerin teorik-politik kavrayış düzeyi ile bir bağlantısı vardır kuşkusuz. Fakat esas sorun hala da tarz sorudur. Bu değerlendirmelere nasıl yaklaşıldığı, nasıl irdelendiği sorunudur. Bu değerlendirme ne söylemektedir? Buradan ne tür görevler çıkar? Bu görevler ışığında çalışma alanımızda yapabileceklerimiz nelerdir? Bunları yaparken genel tablodaki hangi imkanlara yaslanılacaktır? Bu ve benzeri sorular her yerel alan ve kadro tarafından daha güçlü sorulabilmeli ve yanıtları aranabilmelidir.

İkincisi, çalışma yürütülen alanın iyi tanınmasıdır. İktisadi, sosyal ve siyasal gelişmeler kendi içinde bir bütünlük arz etse de, bunların alanlara yansıması farklılıklar ve özgünlükler taşır. Fabrikasını, işyerini, okulunu, semtini bir bilim adamı titizliği ile incelemeyen, buraları kendine özgü özellikleriyle yeterince tanımayan bir yerel örgüt, genel gelişmeleri başarıyla kavrasa bile, alanına yönelik özgün müdahalede zorlanma yaşar. Oysa, özellikle sınıf hareketinin geri ve parçalı bir seyir izlediği bugünkü gibi süreçlerde, yaratıcılığın kendisini göstereceği ve sonuç alacağı esas alan burasıdır.

Üçüncüsü, pozitif bakmayı bilen bir tarz ancak yaratıcı olabilir. Meselelere sürekli zayıflık ve zaaflar üzerinden yaklaşan, mevcut güç ve imkanları küçümseyen bir tarzın yaratıcı bir çalışma yürütmesi mümkün değildir. Böyle bir yaklaşım için zaten mevcut koşullarda yapılabilecekler sınırlıdır. Oysa yaratıcılığın en önemli koşulu, ne denli zayıf ve yetersiz olursa olsun, mevcut güç ve imkanların sınırlarını zorlayan bir bakışla hareket etmeyi bilmektir. Karamsarlık, güç ve olanakları küçümseme, yaratıcılığın en önemli düşmanıdır.

 Dördüncüsü, risk almaktan uzak bir tarzın yaratıcı bir inisiyatif geliştirebilmesi mümkün değildir. Çalışmaya daha militan bir tutum hakim kılındığında, bunun daha yaratıcı bir yaklaşımın önünü açacağı görülecektir.

Beşinci olarak şu söylenebilinir; ısrarlı olmayan bir tarz yaratıcı olamaz. Israr etme kuvvetine sahip olamayan, kısa vadeli sonuçlar üzerinden değerlendirme yapan bir alan, mevcut şartlarda kullandığı araç ve yöntemlerin etkisini de gereğince değerlendiremez. Böyle bir durumda yaratıcılık adına hep yeni şeylerin peşinde koşulur. “Sihirli araçlar”, “etkili söylemler” aranır. Bunlar kendi içinde bir sınırlılık taşıdığı için de, bir yerden sonra atalete düşmek kaçınılmaz olur.

 Altıncı olarak ise kitlelere güven sayılabilir. Denilebilir ki, her devrimci işçi sınıfı ve emekçilere inanır, onların değişim gücünü bilir. Bu böyle olmakla birlikte, bazen pratikte kitlelerin, fabrikamızdaki işçi, mahallemizdeki emekçi, okulumuzdaki öğrenci olduğu unutulur. Genel olarak kitlelerin değişebileceğine olan inacımız çevremizdeki “kitleler”in değişeceğine olan inancımızla paralel gitmez.

Son olarak şu eklenebilinir. Tüm bu hususları gözeten bir faaliyet ancak, diyalektik materyalizmi kavramış, işçi sınıfının tarihsel misyonuna sarsılmaz bir güven duyan, partinin ideolojik-politik çizgisini içseleştirmiş kadrolardan tarafından başarı ile yerine getirilebilinir.

Bugün tek tek kadrolarımıza baktığımızda, yukarıdaki hususlarla bağlantılı olarak bir dizi eksikliğe işaret edebiliriz. Ama toplama baktığımızda göreceğimiz, bu noktalarda katedilen muazzam yol olacaktır. Yine de, yaratıcılık sorunu üzerinde kendimizde ve alanımızda bir sorun görüyorsak, meseleyi kendi içinde değil burada işaret etmeye çalıştığımız çerçevede tartışmak gerçekten çözücü olabilecektir.

 

 


Üste