Partiyi proleterleştirmenin sorunları
Partimizin III. Kongresi siyasal sınıf çalışmamızın değişik sorunlarını ele alarak tartışma ve değerlendirmelere konu etmiş, bunların ışığında parti inşa sürecinde yeni döneme ilişkin görev ve sorumlulukları tanımlamıştır.
Parti inşa süreci kapsamında ele alınan temel başlıklardan biri de partinin proleterleştirilmesi sorunudur. Bu, bugün partinin zayıf ve yetersiz kaldığı alanlarından biridir. Hem kongre gündem önerisi metninde, hem de kongre platformunda bu sorun çeşitli yönleriyle tartışılmış ve belli sonuçlara varılmıştır. Partinin temel zayıflık alanlarından biri olarak işaret edilen proleterleşme sorunu, temelde partinin sınıfsal kimlik kazanması sorunudur. Partiyi ciddi bir sınıf partisi haline getirmenin en öncelikli alanlarından ve adımlarından biridir. Partimiz bu alanda ciddi mesafeler alamadığı sürece, proleter sınıf kimliğine sağlamca oturması ve misyonunu başarıyla yerine getirmesi de mümkün olamayacaktır.
Komünist hareket siyasal mücadele sahnesine adım attığı günden bu yana partiyi ideolojik kimlik ile sınıfsal kimliğin örgütlü organik bütünlüğü olarak tanımlamış, parti inşa sürecine de bu perspektif yön vermiştir. Başından itibaren tüm dikkat ve çabasını sınıf hareketine yönelten, bu zemin üzerinden yol yürüyen hareketimiz, sınıfın öncü ve ileri kesimleri içinde kadrolaşarak sınıf kimliğini sağlamlaştırmanın önemine her zaman dikkat çekmiş ve bugün bu açıdan kısmi sonuçlar elde etmeyi başarmıştır. Ancak bunlar henüz sınırlı kazanımlardır, bu alanda alınması gereken mesafenin henüz yalnızca ilk adımlarındadır.
Bugün parti örgütü olarak tüm gövdemizle sınıfın içindeyiz. Siyasal faaliyetimizin esası sınıfı örgütleme ve devrimcileştirme, bağımsız devrimci bir sınıf hareketi geliştirme hedefine yöneliktir. Bu hedef doğrultusunda sınıf kitlelerine yönelik çok yönlü ve sistematik bir faaliyet yürütüyoruz. Bu faaliyet sonucu gelinen yerde belirli bir etki alanı da yaratmış bulunuyoruz. Sorun, yaratılan bu etki ve imkanların her açıdan örgütlü bir güce dönüştürülebilmesindedir. Partinin proleter sınıf bileşimi de buna bağlı olarak yükselecektir. Oysa bu açıdan halihazırda ciddi yetersizlikler içinde olduğumuzun altı kalınca çizilmelidir.
Kuşkusuz partili kadro ve militanlarımız sorunun bu yönüne ilişkin net bir bakışaçısına sahiptirler. Bunun devrimci siyasal mücadele açısından tayin edici öneminin bilincindedirler. Ancak açık bir perspektife sahip olmak ile sorunun pratik çözümü arasındaki açı ortadadır. Bu açının kapatılması, saflarımızı sınıf güçleriyle beslememizle mümkün olacaktır. Bu ise, yaşanan zayıflığın gerisinde neyin durduğunun bilince çıkarılmasıyla başarılabilir.
Partinin sınıfsal bileşiminde değişim herşeyden önce sınıfa yönelik sistemli ve hedefli bir faaliyetin ürünü olabilir. Bu faaliyetin sonuçlarını üretebilmesi ise, olağan dönemlerin rutin faaliyetinin çok ötesine geçmekle mükündür. Zira, salt gündelik çabaların bu açıdan yaratacağı sonuçların sınırları bellidir ve bugüne kadar bu sınırlılıkları yaşadık. Ancak bugün sınıf kitleleri eylemli bir sürece girmiş bulunuyor. Bu eylemlere girişken, inisiyatifli, yaratıcı ve militan bir önderlik sorumluluğu bugünün yakıcı pratik ihtiyacıdır. Eylemin ve mücadelenin öne çıkaracağı proleter öncüleri parti saflarına kazanmak, onlar üzerinden kadrolaşmayı başarabilmek, böylece partinin sınıf bileşiminde mesafe almak da ancak bu taktirde olanaklıdır.
Partimiz çeşitli direnişlere müdahale edebilen bir düzeye ulaşalı epey bir zaman oldu. Onlarca direniş pratiğine sahibiz. Ancak buna rağmen, bu süreçler içinden kadrolaşmakta, dolayısıyla partinin sınıf kimliğinin sağlamlaştıracak adımlar atmakta yetersiz kaldık. Bu direnişler şahsında çok sınırlı kazanımlar elde edilebildi. Oysa, yineliyoruz, direnişler ve eylemli süreçler kadrolaşmak açısından en verimli ve uygun zeminlerdir. Bugüne kadar müdahale ettiğimiz, dahası bizzat örgütlediğimiz direnişler üzerinden kadrolaşmada belirgin biçimde yetersiz kaldık. Bunun nedenlerini sözkonusu deneyimlerden hareketle somut biçimde ve çok yönlü olarak sorgulamalı, bundan gerekli sonuçları çıkarabilmeliyiz.
Sınıf içerisinde kadrolaşabilmeliyiz
Kadrolaşma her şeyden önce sınıf zemini demektir, onu faaliyetin temeli haline getirmeyi gerektirmektedir. Parti faaliyetimiz böyle bir zemine sağlam biçimde oturmuş bulunmaktadır. Siyasal sınıf çalışmamız işçilerle doğrudan temas kurmamızı ve onlarla bulundukları alanlar üzerinden buluşmamızı sağlamaktadır.
Bugün partinin çevresinde birikmiş genç bir işçi kuşağı bulunmaktadır. Dahası partinin saflarında sınıf bilinçli proleter kadrolarımız var. Bu kadrolar siyasal sınıf faaliyetimizin örgütlenmesinde öne çıkmakta, siyasal-örgütsel planda görev ve sorumluluklar üstlenmektedirler. Parti bu açıdan belli bir aşamayı geride bırakmıştır. Ancak daha ileri bir aşamaya ulaşmayı sağlayacak bir düzey ve tempodan yoksun bulunmaktadır. Kendi maddi-toplumsal zemini üzerinde faaliyet yürüten ancak onun güçleriyle birleşmede zayıf kalan bir tablo ile yüzyüzeyiz.
Proleterleşmek hedefi daha somut hale getirilmeli!
Partiyi sınıf bileşimi yönünden proleterleştirme sorununun taşıdığı hayati önem konusunda saflarımızda tam bir bilinç açıklığı vardır. Sorun bu bilinci somut pratik bir yönelimle birleştirmektedir. Proleterleşme hedefi mutlaka somut bir plana dayanmalıdır. Partinin tüm yönetici organları, komiteleri, birimleri ve kadroları partinin proleterleştirilmesini temel bir kaygı haline getirmeli, sistemli bir çaba ve özel bir yüklenmenin konusu yapmalıdır.
Gelinen yerde parti çeperinde anlamlı bir işçi ilişki ağı bulunmaktadır. Bu güçler sistematik bir çabayla eğitilmeli ve çeşitli zeminler, kanallar ve örgütsel biçimler yaratılarak örgütlenebilmelidir. Fabrika eğitim grupları, çalışma grupları, çalışma komiteleri, yayın ve bülten ekipleri, dağıtım grupları ve giderek fabrika hücreleri biçiminde değişik biçim ve yöntemler kullanılarak sınıf zemininde kadrolaşmanın uygun zeminleri yaratılmalı, bu güçler dönüştürücü pratik içerisine sokularak bu kimliğin kalıcı ve sağlam bir temele kavuşması sağlanmalıdır.
Partimizin siyasal sınıf çalışması tablosuna bu açıdan baktığımızda, karşımıza çıkan durumu şöyle tanımlayabiliriz: Partimiz sınıf çalışmasında giderek öne çıkmaktadır. Faaliyet yürüttüğü alanlarda sınıf kitleleriyle gündelik temas kurabilecek zeminler ve imkanlar yakalamaktadır. Sınıfın temel ve güncel gündemlerini, sorunlarını, yönelimlerini, arayışlarını daha somut yakalayabilmekte, etkili ve yaygın bir faaliyete dönüştürebilmektir. Bu süreçlere ve gündemleri yerel araç, biçim, zeminleri kullanarak etkili bir müdahale yapabilmektedir. Etrafında biriken sınıf güçlerini siyasal gelişmeler üzerinden eylemli bir zemine çekerek politik ve örgütsel yönden gelişimlerini hızlandırmaktadır. Ama bütün bunlara rağmen kadrolaşma planında zayıf kalınmakta, bu alanda belirgin bir zorlanma yaşanmaktadır.
Yaratıcı ve dönüştürücü bir çabayı esas almalıyız!
Sınıf içinde kadrolaşmak somut bir planlamayı gerektirmektedir. Böyle somut bir planlama, buna uygun düşen bir pratik ve özel bir yüklenme yoksa, partinin proleterleşmesini sağlayacak bir doğrultu yakalamak mümkün olamaz.
Bugün siyasal faaliyetin örgütlenmesinde planlama bakımından esaslı bir sorun olmadığını söyleyebiliriz. Hemen tüm temel organlarımız/birimlerimiz somut planlamalara sahiptirler. Somut hedefler belirlemekte ve buna yönelik sistemli bir faaliyet yürütmektedirler. Bu faaliyet belli somut sonuçlar da yaratmaktadır. Ancak ortaya çıkan imkanların değerlendirmesi ve kalıcı bir zemine dönüştürülmesi bakımından bir atalet, kanıksama ve zaafiyet sözkonusudur. Bu aynı zamanda tarzımızdan kaynaklanan bir zaafiyetin de göstergesidir.
Siyasal sınıf pratiğimizin toplamı süreçleri üzerinden bakıldığında, durumu daha somut olarak şöyle tanımlayabiliriz. Birçok temel bölgemiz sınıf çalışması üzerinden kendi etrafında öbeklenen bir işçi ilişki ağına sahiptir. Faaliyetin kapsamı ve sürekliliği ile siyasal atmosferin durumu bu ilişkilerin genişlemesine ya da daralmasına yol açmaktadır. İşte bu ilişki ağı planlı bir müdahalenin konusu olmak durumundadır.
Çeperimizdeki güçleri kadrolaştırarak parti saflarına kazanmak her dönem, fakat özellikle de bugün öncelikli görevlerimizden biridir. Bu ise her şeyden önce, bu güçlerin tanınması, tanımlanması ve faaliyetin ihtiyaçlarına uygun bir biçimde adım adım eğitilip ileri çıkarılması demektir. Ancak bu noktada belirgin bir zayıflık yaşanmakta, bu güçlerin kadrolaşması çoğu zaman kendiliğinden bir sürece bırakılabilmekte ya da sınırlı bir çabanın konusu olabilmektedir. Zamanında yapılan dönüştürücü müdahaleler ile ileri çıkmaya ve kadrolaşmaya açık bir dizi ilişkimizin geriye düşüp kaybedilmesinin gerisinde, böyle planlı bir yüklenme içine giremememiz yatmaktadır. Oysa kadrolaşmak, bilinçli ve planlı bir yönelim ve somut bir yüklenme üzerinden başarılabilir.
Çoğu zaman çevremizdeki güçlere zamanında müdahale etmek yerine beklemeci ya da ertelemeci bir tutum içine girebiliyoruz. Üstelik bu sadece etrafımızdaki güçlere müdahaledeki zayıflıkla da sınırlı değil. Örneğin bir dağıtım faaliyetinden etkilenerek bizimle temas kurmak için girişimde bulunan bir işçiye karşı kayıtsız kalabiliyoruz veya ilk adımı atıp arkasını boş bırakabiliyoruz. Ya da ilgili organ veya kişiye iletilmiş bir takım bilgiler bir tarafa itilebiliyor. Oysa, bize yönelen güçlerle hızla ilişki kurarak, onları mücadele saflarına kazanacak bir müdahaleyi gerçekleştirebilmek durumundayız. Bazen tek bir ilişki dahi yeni bir alana, fabrikaya ya da başka ilişkilere ulaşmamızı sağlayan önemli bir halka olabilir. Nitekim bunun olumlu birçok örneği de pratiğimizde mevcuttur. Eğer bu imkanlar zamanında ve gereklerine uygun değerlendirilebilirse, çalışmamıza yeni alanlar, imkanlar ve soluk boruları açılabilecektir.
İkinci olarak, siyasal sınıf faaliyetinin belli araç, yöntem ve zeminlerinin kullanılması, belli siyasal pratiklerin gerçekleştirilmesinin kadrolaşmayı kendiliğinden sağlayacağı yönündeki bir düşünüş ve bakışın yön verdiği bir tarzın/yaklaşımın saflarımızdaki etkisidir. Bu tarz, belli kalıplara takılıp kalmak, sınırlarını zorlamamaktır. Alışılagelmiş tarz ve yöntemlerin dışına çıkmayı başaramamaktır. Zorlayıcı, dönüştürücü, yaratıcı ve koparıcı bir pratikten uzak olmaktır. Hem güçlü devrimci bir iddianın temsilcisi olarak ortaya çıkmak hem de bunun gerektirdiği bir davranış ve pratik içinde girmekten uzak durmaktır.
Aslında bu kendinden memnun ruh halinin de ifadesidir aynı zamanda. Bu ruh hali ve düşünüş tarzının yön verdiği bir pratiğin ise mevcut olanı değiştirip dönüştürme başarısı gösteremeyeceği açıktır. Bu ruh hali geride bırakılmalı, devrimci iddia ve misyonun zorunlu kıldığı bir sınıf devrimciliği anlayışı pratiğe geçirilmelidir.
Üçüncü olarak, parti çeperinde biriken güçlerin siyasal süreçler/pratikler üzerinden ilerlemeleri ve bu temelde bir kimlik kazanmalarını beklemekten öte, bu güçleri parti çizgisi temelinde eğiten, partinin politik ve örgütsel hedefleri doğrultusunda harekete geçiren, zamanında çeşitli görev ve sorumluluklara hazırlayan bir pratik ortaya konulabilmelidir. Ancak organlarımız bu açıdan yönlendirici ve örgütleyici bir konumdan yer yer uzak kalabilmektedirler. Saflarımızdaki her bir militanın siyasal pratik içinde gelişimini hızla biçimlendirecek bir yoğunlaşma içerisine sokabilmeliyiz. Bu da, çeperimizde biriken sınıf güçlerinin süreçlerini, politik-örgütsel gelişimlerini sınıf çalışmamızı öncelikli hedefleri üzerinden ilerletecek bir çabanın esas alınmasını zorunlu kılmaktadır.