Logo

Sınıf saflarındaki örgütlenme eğilimi ve mücadele kararlılığını güçlendirme ihtiyacı!


Sınıf saflarındaki örgütlenme eğilimi ve mücadele kararlılığını güçlendirme ihtiyacı!

24 Ocak Kararları ve 12 Eylül faşist darbesiyle işçi ve emekçilere yönelik çok yönlü bir saldırı politikası yürütüldüğü biliniyor. Ücretlerin düşürülmesi, ağır ve yorucu çalışma saatleri, sağlık, sosyal güvenlik haklarının gaspı, işgüvencesinin ortadan kaldırılması, esnek çalışma, taşeronlaştırma, özelleştirme vb. saldırılar bugün daha da ağırlaştırılarak uygulanmak istenmektedir. İşçi sınıfının temel kazanımlarından geriye kıdem tazminatı hakkı kalmıştır. Sermaye sınıfı 12 Haziran seçimlerinin ardından kıdem tazminatını da gaspetmek niyetindedir.

12 Eylül faşist darbesi sadece çalışma yaşamına ve iktisadi alana yönelmemiş, en temel demokratik hak ve özgürlüklere de saldırmıştır. '82 Anayasası ve çeşitli yasaklarla işçilerin örgütlenme, grev ve toplu sözleşme vb. haklarını tümüyle sözde haklar haline getirmiştir. DİSK kapatılmış, işçiler çeşitli baskı ve yöntemlerle sendikalarından ayrılmaya zorlanmış, tümüyle örgütsüz bırakılmışlardır. ‘80 öncesinin siyasal ve toplumsal atmosferinde yetişen öncü işçi ve emekçi kuşağı budanmış, fabrikalardan ve sendikalardan temizlenmiştir.

Hareketsiz ve suskun geçen uzun bir sürecin ardından, işçi hareketinde ilk kıpırdanışlar 1984 yılında kendini göstermiştir. 1987-91 döneminde ise Türkiye işçi sınıfı tarihinin en yaygın eylemlilik sürecini yaşamış, Netaş greviyle başlayan süreç Zonguldak madenci eylemiyle doruk noktasına ulaşmıştır. 1991 dönemi ise sınıf hareketine mevzi eylemlerin hakim olduğu kısmi bir durgunluk dönemi olarak yaşanmıştır.

1999 Marmara depremiyle tümden geriye çekilen sınıf hareketi, sınırlı eylem ve direnişlerin ardından 2007 yılından itibaren başlayan Telekom, havayolu, Tekel grev ve direnişleriyle yeniden canlanma eğilimi göstermektedir.

Son dönemde irili ufaklı yaşanan bir dizi mevzi, sektörel ve fabrika merkezli eylem ve direniş sınıf hareketinin yeniden yükselişe geçme eğilimi gösterdiğinin anlamlı işaretlerini vermektedir. Ancak sınıf hareketinin en temel sorunlarının başında gelen bilinç ve örgütlenme düzeyinde yaşanan gerilik, yükselme eğilimi gösteren hareketin halen en önemli ve aşılması gereken zaafiyet noktasıdır.

Son dönem yaşanan mevzi işçi direnişlerine bakıldığında, öne çıkan en temel talebin sendikal örgütlenme isteği olduğu görülmektedir. İşçi sınıfı ve emekçi kitleler her geçen gün daha da ağırlaşan kölece çalışma ve yaşama koşulları karşısında tek çözüm yolu olarak örgütlenmeyi, birleşmeyi ve mücadele etmeyi görmektedirler. Mücadeleye geçen işçi bölüklerinde görülen bir diğer eğilim ise kararlılıktır. İşçiler sendikal örgütlülükleri için harekete geçtiklerinde Çel-Mer, Saba vb. örneklerde olduğu gibi ağırlıklı olarak işten atılma saldırısı ile karşılaşmakta, bir yandan kapitalist patronun baskı ve zoruyla diğer yandan sendikal bürokrasinin ayak oyunlarıyla uğraşmak durumunda kalmaktadırlar. Tüm olumsuzluklara ve eksikliklere rağmen, işten atıldıkları için direnişe geçen işçi kitleleri direnme ve mücadele etme kararlılığı göstermektedir.

Ontex, Çel-Mer, Tekel, kısmen Saba örneklerinde olduğu gibi, kimi eylem ve direnişlerde işçiler sendika bürokrasinin mücadeleyi geriye çeken, sendikal demokrasiyi yok sayan, direnişi ezmeye çalışan tutumlarına karşı da tepkilerini göstermektedirler. Ancak bu tepkiler de henüz tümüyle bilinçli ve örgütlü biçimler kazanmış değildir.

Sınıf hareketinde açığa çıkan örgütlenme eğiliminin ve mücadele kararlılığının, son dönem yaşanan eylem ve direnişlerin aynı zamanda yeni bir öncü işçi kuşağı yetiştirdiği de unutulamamalıdır. Fakat, son dönem yaşanan kıpırdanmalar önemli ve anlamlı olsa da, mevcut hareketliliğin ‘80 öncesinde olduğu gibi devrimci atmosferden, politikleşmiş ve deneyim kazanmış bir işçi kuşağından, toplumsal hareketlilikten yoksun olduğu da gözönünde bulundurulmalıdır.

Sonuç olarak, bugüne kadar komünist basında her bir dönemi ayrıntılarıyla işlenmiş sınıf hareketinin gelişim sürecinin bugün için öne çıkan karakteri örgütlenme eğilimi ve mücadele kararlılığıdır.

İşçi hareketi 1908’lerden bugüne belli bir süreklilik gösterse de hiçbir dönem kesintisiz, sorunsuz bir gelişim süreci yaşayamamıştır. Türkiye'de Avrupa’daki gibi bir sanayi devrimi yaşanmamış, işçi sınıfı bunun ürünü deneyimler biriktirememiştir. Türkiye işçi sınıfının bir diğer handikapı da devrimci ve komünist hareketle bağlarının zayıf olmasıdır. Ya da tersinden, devrimci hareketin en temel handikapı Türkiye işçi sınıfıyla bağlarının zayıf olmasıdır de denebilir.

Belli başlı yönlerine vurgu yaptığımız Türkiye işçi sınıfı hareketi hala bu temel eksiklikleri taşımaktadır.

Parti’nin III. Kongresi’nde vurgusu yapılan “Sınıf eksenli partiye geçiş!” şiarını ete kemiğe büründürmeye çalışan komünistler açısından, sınıf hareketinde açığa çıkan örgütlenme eğilimini ve mücadele kararlılığını daha ileri taşımak, tek tek ortaya çıkan direnişlerdeki kararlılığı sınıfın diğer bölüklerine maletmeye çalışmak, bu dönem yükleneceği temel halkalar arasındadır.

Kuşkusuz partinin temel önceliği fabrika zemininde kalıcı mevziler kazanmaktır. Bugün için bu zeminlerin sınırı ortadadır. Sınıf ve kitle hareketi ile işçi sınıfının politikleşme düzeyi fabrika zemininde oluşturulan sözkonusu mevzileri, okuma/eğitim grubu ya da sendikalaşma çalışması yürüten işyeri komiteleri vb. biçimlerde sınırlamaktadır. Parti’yi ideolojik-politik olarak benimsemiş işçilerden oluşan hücrelerle fabrika zemininde kalıcılaşma çabasının karşılık bulması, sınıf hareketinin mevcut düzeyi gözönüne alındığında, son derece sınırlıdır.

Önümüzdeki dönem fabrika eksenli yürütülen parti faaliyetinin temel ekseni sınıfın örgütlenme eğilimini güçlendirmek, mücadele kararlılığını büyütmek olmalıdır. Bu çerçevede dikkat edilmesi gereken bazı sorunlara işaret etmek istiyoruz.

Fabrikada kalıcı mevziler kazanmak için faaliyeti adım adım örmek, kolayından bir deşifrasyona ve işten atılmaya maruz kalmamak için gizliliğe uygun davranmak ve sekter tepkilerle ileri fırlamamak elbette gözetilmesi gereken davranışlardır. Ancak kimi durumlarda fabrikalarda faaliyet yürüten kadro ve militanlarımız kalıcı mevziler kazanmak adına, uzun ya da orta vadeli hedeflerimizi de gözeterek, fabrikada gelişen sıcak olaylara müdahale etmede, sınıfa önderlik etmede, onu örgütleme ve harekete geçirmede atıl kalabilmektedirler. Örneğin kimi zaman bir kadromuz bir fabrikaya girmekte, 3-5 yıl bu fabrikada çalışmakta, ancak “gizlilik” kaygısını olması gerektiğinden daha fazla abarttığı için işçilerin tepkisini açığa çıkarmakta atıl kalmakta, bu nedenle de yıllar geçmesine rağmen fabrikada yol alamayabilmektedir. Ya da bir militanımız temel bir fabrikaya girmekte, henüz yeni işe girdiği için “önce fabrikayı ve işçileri tanıyayım” bakışıyla hareket etmekte, o sırada fabrikada yaşanan ve işçilerin de tepki gösterdiği bir durum yaşandığında, “açığa çıkmayayım” mantığı ile davranmakta ve müdahalesiz kalabilmektedir. Veya başka bir militanımız, yeni girdiği bir fabrikada işçilerin temel bir sorun karşısında kendiliğinden aldığı iş bırakma kararını “erken bulduğu” için onaylamamakta ve aldığı tutum nedeniyle sürecin dışında kalabilmektedir, vb...

Kuşkusuz gözetilen kaygıların bir mantığı ve nedeni vardır. Mantığı bakımından da haklı kaygılardır. Ancak fabrikada faaliyet yürütürken “kaygı”larımızla değil işçiyi harekete geçirme ve örgütleme perspektifiyle davranmalıyız. Elbette bu perspektif bir fabrikaya girer girmez “direniş patlatma” refleksine dönüşmemelidir. Ya da fabrikalardaki faaliyetimizi “direniş patlatma” pratiğine sıkıştıramayız.

Elbette uzun ve orta vadeli hedeflerle, kalıcı mevziler yaratma ve derinleşme bakışıyla fabrikalarda faaliyet yürütmeliyiz. Ancak güncel ve sıcak gelişmeler sözkonusu olduğunda sınıfa önderlik etme, onu harekete geçirme ve örgütleme perspektifiyle davranmalı, bu dönem için bir eğilim olarak kendisini gösteren sınıfın örgütlenme ve mücadele etme kararlılığını güçlendirmeliyiz. Ya da sözkonusu eğilimlerin açığa çıktığı her yerde hareketin önderliğine soyunmalıyız.

Örneğin faaliyet yürüttüğümüz fabrikada işçiler aylardır ücretlerini alamıyor ya da ücretler geç ödeniyorsa, bizim müdahalemiz “önce bir komite kuralım, sonra sendikalaşma çalışması yürütelim, sonra da ücret sorununa el atarız” olmamalıdır. Geç ödenen ya da ödenmeyen ücret sorunu hemen her fabrikada işçinin tepki gösterdiği bir saldırıdır. Böylesi bir saldırı karşısında bizim yapmamız gereken, fiilen iş bırakma ya da yavaşlatma sürecini örgütlemek, böylesi bir tepki ve hareketlilik içinde sendikalaşma faaliyeti yürütmek olabilmelidir. Özellikle gerici dediğimiz iş yasası dahi ücretlerin 20 gün ödenmemesi durumunda işçiye iş durdurma hakkı tanırken, bizim müdahalemiz fiili ve yasal tüm zeminleri kendimize dayanak yaparak işçinin tepkisini örgütlemek ve eylemli bir hat üzerinden açığa çıkarmak olmalıdır. Kuşkusuz böylesi bir müdahale sonrası, yani olası bir işten atılma saldırısı ya da patronun rüşvet, tehdit ve baskısını da bertaraf etmek önden hesaplanabilmeli ve işçiler arasında ortak bir bakış ve tutuma dönüştürmeye çalışılmalıdır. Böylesi bir müdahale içinde işyeri komitesi oluşturulmaya çabalanmalıdır.

Özellikle son dönemde hedefleri daraltmak ve yoğunlaşmak olarak tanımladığımız yeni dönem çalışma tarzımız, sınıfın örgütlenme eğilimini ve mücadele kararlılığını güçlendirmeyi hedefleyen somut biçimler kazanabilmelidir. Hedef fabrikalarımızdaki her türden gelişmeye hakim olmak, işçilerin tepkisine neden olan sorunlar karşısında eylemli tepkileri açığa çıkarmaya ve örgütlemeye çalışmak, uzun ve orta vadeli hedeflerimizi böylesi bir konumlanış içerisinde hayata geçirmeye çabalamak temel yüklenme alanımız olmalıdır. Fabrikalarda kalıcı mevziler yaratmaya çalışırken olası bir saldırı ile karşılaşırsak da (işten atılma vb.) sınıfın direnme ve mücadele etme kararlılığına uygun davranmak, etkin ve fabrikanın tümünü kapsayan kitlesel bir direniş örgütlemeyi hedefleyen bir planlama ile faaliyete yüklenmek temel yönelimimiz olmalıdır. Tüm bu çabalarımıza rağmen sonuç alamazsak, sınıfın direnme kararlılığını komünist işçiler şahsında sergilemek ve hem fabrikanın içini hem de bulunduğu bölgeyi kuşatmaya çalışmak faaliyetimizin ana ekseni haline gelmelidir.

Fabrika çalışmasında planlanması gereken müdahalenin bir diğer ayağını da işçilerin ideolojik, politik ve pratik eğitimi oluşturmaktadır. Sınıf hareketindeki son dönem hareketlenmenin genç işçi kuşağının yeni öncülerini biriktirdiğini vurgulamıştık. Komünistlerin bir diğer görevi de bu yeni öncü işçi kuşağını eğitmek, politikleştirmek ve parti saflarına kazanmak olmalıdır.


Üste