Logo
< Sınıf hareketi ve sendikalar

Metal sektörü ve Birlik çalışması


A. Murat

Özellikle ‘80’li yıllardan itibaren temel sanayi sektörlerinin sınıf mücadelesi açısından artık eskisi kadar önemli olmadığına dair söylem ve düşünceler sol hareketler, emek örgütleri ve sol akademisyenler tarafından ileri sürüse de, metal işkolunun Türkiye kapitalizmi için taşıdığı muazzam önem, tartışma gerektirmeyecek kadar açıktır.

Elbette geçmişin Taylorist-Fordist prensiplere dayalı üretim yapısında zamanla bazı önemli değişimler yaşanmıştır. Bu değişimler, diğer sanayi dallarında olduğu gibi metal sektörünü de etkilemiştir. Üretim birimlerinin parçalanması, aynı işyerinde ve aynı koşullarla çalışan işçi sayısında geçmişe göre önemli oransal düşüşlere yol açmıştır. Neo-liberal politikalar hizmet sektörünü genişletirken, teknik ve bilişimsel gelişme yeni işkolları yaratmış, çalışan nüfusun bu işkollarındaki istidamı belirgin biçimde artmıştır.

Ama bugünün Türkiye’sinde metal, petro-kimya, enerji gibi alanlar hala da Türkiye kapitalizminin kalbi olmaya devam etmektedir. Bu sektörlerin esas gücü kapitalist üretim sürecinde tuttuğu yerden gelmektedir. Ve yaşanan önemli değişimlere rağmen bu durumda esaslı bir farklılaşma hala da gerçekleşmiş değildir. Ayrıca temel hizmetlerin piyasalaşmasının, yanı sıra teknik gelişimin büro ve hizmet sektörlerinde yol açtığı büyümenin, doğrudan temel sanayi sektörlerinde çalışan işçi sayısında bir daralma anlamına geleceğini düşünmek de doğru değildir. Yalnızca son on yılın resmi verilerine bakıldığında bile, metal işkolundaki işçi sayısının azalmadığı, özellikle son yıllarda belli bir artışın olduğu görülecektir. Kısacası günümüz Türkiye’sinde, örgütlenmek ve ilişkilenmek isteyenler için yeterince fabrika ve yeterli sayıda metal işçisi halen mevcuttur.

Türkiye işçi sınıfı hareketinin mücadele tarihine bakıldığında da metal işçisinin bu tarih içinde özel bir yere sahip olduğu rahatça görülebilir. 1960-80 arasında büyük bir sıçrama gerçekleştiren Türkiye işçi hareketinin motor gücü hep de metal işçisi olmuştur. 1980 sonrasında eylem kapasitesi ve bilinç düzeyi planında yaşanan gerileme bir olgudur. Faşist 12 Eylül darbesi, Sovyetler Birliği’nin yıkılmasının dünya ölçüsünde yol açtığı siyasal gericilik atmosferi, bunlarla bağı içinde işçi hareketinin genel olarak zayıflaması gibi genel faktörler etkisi ışığında bu anlaşılabilir bir sonuçtur.

Sektörde örgütlü sendikaların durumu, bu gerilemede rol oynayan bir diğer önemli faktördür. 1980 öncesinde küçük bir kontra sendika olan Türk Metal, faşist 12 Eylül darbesinin ardından, sermaye örgütleri ve generallerin işbirliği sayesinde, işçi sınıfına “gardiyanlık” etmek misyonuyla bütün büyük metal işletmelerine zorla sokulmuştur. Bu durum metal işçisinin sadece eylem kapasitesini zayıflatmamış, bilinç düzeyinde de önemli kırılmalara yol açmıştır. Siyasal gericiliğin tavan yaptığı uzun yıllar boyunca Türk Metal yönetimi, metal işçisinin her türden gerici ideolojinin tesirine girmesinde belirgin bir rol oynamıştır. 12 Eylül sonrasında sektörün diğer bir güçlü sendikası haline gelen Özçelik-İş de, sendikal anlayış ve pratiği ile Türk Metal’in adeta bir kopyası olmuştur.

Türkiye sendikal hareket tarihinde çok özel bir role sahip olan ‘70’li yılların Maden-İş’inin yeni dönemdeki “takipçisi” olma iddiasıyla yola çıkan Birleşik Metal-İş sendikasına gelince. Ülkenin genel siyasal atmosferi ve sözünü ettiğimiz iki sendikanın özel çabalarının yol açtığı cendere içinde, Birleşik Metal de ayrı bir sendikal pratiğin temsilci olma iddiasından sürekli uzaklaşmış, zamanla bu iki sendikanın sol bir versiyonuna dönüşmüştür. Bunda sınıf mücadelesinin genel seyri, sol hareketin zayıflığı gibi faktörler elbette belli bir rol oynamıştır. Fakat esas sorun, DİSK’in yeniden kurulma sürecinde kendini ortaya koyan ve zamanla DİSK içinde hâkimiyet kuran sınıf uzlaşmacısı çizginin bu sendika üzerindeki belirgin etkisidir. DİSK içinde en ileri sendika olma iddiasına rağmen Birleşik Metal-İş, reformist sol sendikacılığın sınıf mücadelesinin geri koşulları içinde şekillenmiş geri bir örneğidir. 1960’lı ve ‘70’li yılların toplumsal mücadeleleri içinde şekillenen Maden-İş’in pratik planda temsilcisi olduğu militan sendikacılık anlayışından eser yoktur bugünün BMİS’inde. (Gene de, özellikle sözleşme ya da sendikal işleyiş gibi süreçlerden yola çıkarak, Birleşik Metal’i diğer iki sendika ile aynılaştırmak doğru bir yaklaşım değildir).

Devrimci ve reformist kanatlarıyla sol hareketin işçi sınıfı ile kurduğu bağ hep sınırlı kaldığı ölçüde, metal işçisinin sol hareket ilişkisi de doğallığında sınırlı olmuştur. 1960-80 yükselişlerinde bile, sol hareketin sınıf hareketiyle olduğu kadarıyla bağı, esas olarak sendikalar üzerindendir. 1970’li yılların sonunda pratik bir sürüklenmenin ifadesi olan sınıfa yönelimin herkesin kendi sendikası kurması biçiminde yaşanması da bunun göstergelerinden biridir.

12 Eylül’le birlikte sol hareketin yaşadığı ideolojik ve örgütsel yıkım, sınıf ve sol hareket arasındaki açıyı iyice büyütmüştür. Bahar Eylemlerinin yarattığı etki kısa sürmüştür. Önce semt yükselişinin cazibesine kapılan sol hareket, semtlerdeki geri çekilişin ardından bu sefer “varoşlarda” yaşayan marjinal işkollarındaki “güvencesiz işçileri” keşfetmiştir. Bunu 2000’li yılların başından itibaren büro, hizmet, bilişim gibi alanlarda çalışanları işçi hareketinin yeni dinamik, hatta motor güçleri olarak tanımlamak izlemiştir.

Oysa 12 Eylül sonrasının ilk büyük direnişleri metal işçisinden gelmiştir. Darbe sonrasında yaşanan tensikatlara rağmen sektörde önemli sayıda mücadeleye, sol ve sosyalizm düşüncesine açık işçinin halen bulunduğu, bu grev ve direnişler sırasında açık olarak görülmüştür. 1986’da Derby ve Netaş’la başlayan grev hareketleri, 1989’daki Bahar Eylemleri sürecine doğru gidişin önemli kilometre taşları olmuştur. Bunu izleyen dönemde bir dizi metal fabrikasında grev ve direnişler yaşanmış, metal işçisinin değişik bölükleri düşük ücret politikalarına, esnek üretim uygulamalarına ve çalışma koşullarının ağırlaşmasına karşı eylemli direnç göstermiştir. Sektörde önemli bir mücadele zemini olan MESS grup sözleşme süreci de genellikle belli bir mücadele düzeyine sahne olmuştur. 1998 ve 2015 süreçlerinde bu düzey, biçim olarak Türk Metal merkezli sendikal düzeni hedefleyen ama aslında mevcut çalışma rejimine karşı oluşan tepkinin ürünü olan kalkışmalara dönüşmüştür.

Sınıf devrimcileri her zaman metal işkoluna çok özel bir önem vermişlerdir. Siyasal mücadele sahnesine çıktıkları, dolayısıyla oldukça sınırlı imkânlara sahip oldukları dönemlerden başlayarak, metal sektörü devrimci sınıf faaliyetinin en öncelikli alanların biri olmuştur. Parti süreç içerisinde birçok önemli metal işletmesiyle ilişkilenmiş, değişik grev ve direnişlerde önemli roller oynamıştır.

2009 yılında Birlik çalışmasının başlaması ise, metal çalışmamamız için önemli bir dönüm noktası olmuştur. O güne kadarki toplam birikim üzerinden yükselen Birlik çalışması, hem metal çalışmasına hem de toplam sınıf çalışmamıza güçlü bir soluk kazandırmıştır. 2015 Metal Fırtına döneminde oynadığı benzersiz rol, Birlik oluşumunu metal işçisinin en geniş kesimleri tarafından tanınır kılmış, fırtınanın geri çekilmesine rağmen etkisi sürmüştür.

Bugün Birlik çalışması metal işçilerinin geniş kesimleri tarafından takip edilen ve ilişkilenilen bir alan olmaya devam etmektedir. Denilebilir ki, sektörde örgütlü bulunan temel sendikalar dışında birlik metal işçileri üzerindeki en etkili güçtür. Ancak bu etkiye ve bu etkinin esas olarak sınıf devrimcilerinin alanda sahip olduğu birikime dayanmasına rağmen, devrimci sınıf çizgisinin alandaki somut örgütlülük düzeyi, bu etki ve birikimle kıyaslanamayacak düzeyde dardır. Bu çelişik durumun kuşkusuz önemli nesnel nedenleri vardır. Ancak bu geniş açı farkının sadece söz konusu nesnel etmenlerden kaynakladığı düşünmek yanıltıcıdır.

Nitekim sınıf devrimcileri değişik zamanlarda ve farklı platformlarda bu sorunu ele almış, çözümü için bir dizi müdahale planlanması yapılmış, bunların bir kısmı hayata geçirilmiştir. Ancak bugün daha açık bir biçimde görünmektedir ki, bu müdahaleler sorunun çözümünde kalıcı sonuçlar yaratamamıştır.

Bu yüzden metal çalışmamızı yeniden ele almak, geçmiş müdahale ve planlamalarımızı tekrar gözden geçirmek, bunlardan süzülen derslerle yeni bir planlama çıkarmak görevi önümüzde durmaktadır.

Böyle bir müdahalenin başarıyla yapılmasının birinci koşulu, merkezi platformdan en yerel birimlere kadar bütün temel örgütlerimizin, bu alandaki geçmiş birikimimizin incelenmesine dayanan bir tartışma süreci içine girmesidir. Sorunun esas olarak pratik-politik planda aşılamayan bazı zayıflık alanlarından kaynaklandığı düşünüldüğünde, bu tartışma sürecinin esas olarak işin pratiğine dair olacağı açıktır. Ancak güçlü bir devrimci politik-pratik hattın marksist-leninist bakış açısına ve parti çizgisine tam bir sadakat içinde oluşturulabileceği gözden kaçırılmamalıdır.

Tartışmaların sadece kendi deneyimlerimizden hareket eden, “anın imkân ve handikapları”ndan bakan bir perspektife sıkışması, süreci daha baştan sakatlamaya yol açacaktır. Böyle olmak koşuluyla, önümüzdeki sorunların aşılması için en yaratıcı yol ve yöntemlerin açığa çıkarılması, politik söylemlerin oluşturulması ve bunların hızla merkezileştirilmesi, yerel parti örgütlerimizin önünde duran bir görevdir.

Hiç kuşku yok ki, bu tür bir tartışmanın öncelikli başlıklarından biri, Birlik çalışmasının kendisi, bu çalışmanın ortaya koyduğu imkânlar ve bunun partinin genel metal çalışmasıyla ilişkisinin değerlendirilmesi olacaktır. Zira bugünkü somut durumda Birliğin mevcut etkisi ve gücü, metal çalışmamızı başka bir düzeyde örgütlememizin en önemli bir dayanağı durumundadır. Nitekim burada tartışmanın birlik çalışması merkezli ele alınması, tam da bu alanın fabrika merkezli parti çalışmasına önemli imkanlar sağlayacağını vurgulamak içindir.

2015 yılından bu yana süreçlerimize bakıldığında, gerek genel olarak metal çalışmamızın gerekse birlik çalışması ve TİS süreçlerine müdahalemizin belli bakımlardan kendini tekrar ediyor olması tablonun bir yanıdır. Tablonun öteki yanında ise, toplamında metal çalışmamızın biriktirdiklerinin çalışmayı başka bir düzeye sıçratmak için sağlandığı geniş imkânlar durmaktadır. Bu imkânlara dayanarak metal çalışmamızda gerçek bir sıçratma yaratmak, sınıf hareketinin nihayet hareketli bir sürecin içine girdiği bir evrede harekete müdahalemizin en önemli dayanağı olacaktır.


Üste