Logo
< Yükselen işçi eylemleri ve sendikal hareket

Sınıf hareketi ve sendikalar


M. Efe

İşçi sınıfı ve emekçilerin çalışma ve yaşam koşulları her geçen gün ağırlaşıyor. Darbe girişimini ve pandemiyi fırsata çeviren siyasi iktidar ve sermaye işçi sınıfının kazanılmış haklarını bir bir gasp etti. Bu dönem işçi ve emekçiler arasında korkunun, bilinç bulanıklığının, en ufak hak arayışından dahi geri durmanın yaygınlaştığı, gerici ideolojik ve kültürel kuşatmanın arttığı bir süreç olarak yaşandı. Toplumun geniş kesimleri ciddi sorunlar yaşadığı halde, buna denk düşen eylemli tepkiler hala da ortaya konulabilmiş değil.

Bu durum, başta işçi sınıfı ve emekçiler olmak üzere toplumun geniş kesimlerinin hoşnut olduğu anlamına gelmiyor. Tersine kitlelerin tepki ve hoşnutsuzluğu her geçen gün artıyor. Fakat işçi sınıfı ve diğer toplumsal kesimlerin verili bilinç düzeyi, ne yapabilecekleri konusunda yaşadıkları tıkanıklık ve güven duyacakları bir odağın halihazırda olmaması, hareketlenmelerin sınırlılığının temel nedenleri arasındadır.

Mücadele dinamikleri birikiyor

Yakın dönemde artış gösteren mevzi direnişler, sendikalaşma eğilimi, iş bırakmalar vb. yaşanan sorunlara çözüm arayışının bir parçasıdır. Bunların ana eksenini ise ücret artışı oluşturmaktadır. Ağırlaşan sorunların gerisindeki sınıfsal ilişkiler ve iktidar gerçeği ise çoğunda görünür ya da anlaşılır olmaktan uzaktır. Halihazırda ücret sorununa sıkışmış bulunan eylemler öne çıkan işçi ve emekçilerin verili durumuna da işaret etmektedir.

İşçi sınıfı başta olmak üzere farklı toplumsal kesimler ağırlaşan sorunlar karşısında önemli bir tepki biriktirmiş bulunmaktadır Bu tepki görünür hale gelip kendini eylemli süreçler üzerinden dışa vuramasa da, mücadele dinamikleri alttan alta birikmektedir. Sermaye ve iktidar, işçi sınıfı başta olmak üzere çeşitli toplumsal kesimlerin patlama noktasında olduğu gerçeğini iyi görmekte ve buna uygun önlemleri hayata geçirmektedir. Zira, sınıfın bir bölüğünün mücadeleci bir önderlikle gerçekleştireceği kararlı ve güçlü bir çıkışın işçi sınıfının kötürümleştirilmiş bilincinin ve eyleminin önündeki engelleri parçalayacağını çok iyi bilmektedirler. Bu, yeni bir öncü işçi kuşağının ve sınıf hareketinin hızla serpilip gelişeceği bir zeminin oluşması demektir. En sıradan hak arayışına azgınca saldırmalarının, terörize ederek görünür olmasının önüne geçmelerinin, az-çok dirayetli durulan yerlerde sendika görünümlü çeteleri işçilerin önüne sürmelerinin nedenlerden biri tam da budur.

Sınıfın sessiz arayışına yanıt üretmek!

İşçi ve emekçilerin sınıf bilincinin geliştirilmesi ve mücadeleye çekilmesi günün en acil görevidir. Bu başarıldığı ölçüde geleceği kazanma mücadelesi gerçek zeminine oturacaktır. Sermaye düzeninin farklı siyasal aktörleri, işçi sınıfı ve emekçileri düzen sınırları içinde tutmak için canla başla çabalıyorlar. Düzenin parçası olanlar için aslolan devletin ve düzenin bekasıdır. Tüm gelişmeler bu konuda ciddi bir hazırlık içinde olduklarını göstermektedir. Bir yandan düzenin muhalefetteki siyasal aktörleri diğer tarafta ise sermayenin işçi sınıfı içindeki ajanları olan sendikalar hızla öne çıkarılmaktadır. İşçi sınıfının verili bilinci düzenin farklı aktörlerinin işçi ve emekçiler nezdinde karşılık bulmasına yol açmaktadır. Muhalif, “sol-sosyalist” olduğunu iddia eden işçiler ile çeşitli hareketler, yaşadıkları bilinç kaybı ve eksen kaymasının sonucu olarak günü kurtarma telaşıyla bu saldırılara dolgu malzemesi olmaktadırlar. İşçi sınıfı ve emekçilere devrimci temelde ve sınıf eksenli siyasal bir hareket yaratma iddiası ile müdahale eden parti ve örgütlerin etki alanının ise bugün sınırlı olduğu açıktır. Tüm bunların sonucu olarak, düzenin sınıf üzerindeki etkisini kırmak ve mücadeleci kanalları yaratmak zorlu bir görev olarak önümüzde durmaktadır.

Gelişmelerin ortaya koyduğu görev ve sorumlulukların en temel yanını öne çıkan işçi bölüklerini kazanmak oluşturmaktadır. Bu göreve yüklenmek orta ve uzun vadede işçi sınıfı önderliğinde devrimci bir kitle hareketlerini geliştirmenin, patlak verebilecek hareketliliklere düzen karşıtı bir eksen kazandırmanın da teminatı olacaktır.

Olanaklar, olasılıklar ve devrimci çıkışın kanalları

İşçi sınıfı ve toplumun geniş kesimlerinin biriken sorunları çok yönlü olanakları da bağrında taşıyor. Bu olanakların devrimci sınıf ve kitle hareketini geliştirmenin dayanağına dönüştürülmesi ise devrimci ve ilerici güçlerin müdahalesiyle doğrudan bağlantılı.

Düzen cephesi sınıf içinde biriken olanakları sınırlamak, kendi etki alanında tutmak için çok yönlü bir çaba sergiliyor. Devlet aygıtı üzerinden baskı ve zorbalık en etkin biçimde kullanılıyor. Yanı sıra devletin tüm kurumları sermayenin çıkarlarını korumak ve geniş kesimleri kontrol altında tutmak için seferber olmuş durumda. Zira sınıf cephesindeki arayışı kontrol etmekte zorlanacaklarını biliyorlar, bu bilinçle hareket ediyorlar. Özellikle işçi ve emekçilerin kontrol altında tutulması düzen cephesinin öncelikli hedefleri arasında yer alıyor. Düzen siyasetinin muhalefet kanadı da bu yönlü çabalarını artırmış durumda. Emek-sermaye çelişkisini perdelemek için sorunların kaynağının yanlış ekonomik, sosyal ve kültürel politikalarda olduğunu döne döne öne çıkarıyorlar. Toplumun geniş kesimlerinin yaşadığı ekonomik sorunlara yanıtlar üretim ve bölüşüm ilişkilerinin üzerinden atlanarak veriliyor. Bu durum sınıfsal taraflaşma ve mücadele zeminlerini dinamitleme ihtiyacının bir ürünüdür. Bir bütün olarak düzen siyaseti bu misyonla hareket ediyor.

Ağırlaşan ekonomik ve sosyal sorunlara müdahale esnaf ve çiftçi ziyaretlerinin ötesine geçmiyor. Mitingler ve ziyaretler işçilerin olduğu alanları, sanayi havzalarını hedef almıyor. Ekonomik-sosyal yıkımın derinleştiği bir ülkede orta sınıfların başta alt katmanları olmak üzere önemli bir kesiminin yıkıma uğraması kapitalizmin işleyiş yasalarından birdir. Bu, düzen siyaseti ve ona soldan yedeklenen reformist çevrelerin üzerinden atladığı bir gerçekliktir. HDP de bu gemidedir ve bölge-kent ziyaretlerinde, merkezi tutum ve açıklamalarında buna uygun argümanlar kullanmaya özen göstermektedir. Demokrasinin önündeki engellerin kaldırılması durumunda toplumun geniş kesimlerinin sorunlarının çözüme kavuşacağı argümanı öne çıkmaktadır. Oysa kapitalist toplumlarda en sıradan demokratik hak ve özgürlüklerin korunup genişletilmesi bile işçi sınıfını harekete geçirmek, toplumun geniş kesimleriyle bağ kurmasını sağlamakla mümkündür. Aksi durumda düzenin aşırılıklarını törpülemek bile mümkün değildir. Türkiye’de yaşanan tam da budur.

Aynı çaba sınıf ve meslek örgütleri üzerinden de hayat buluyor. İşçi sınıfı ve emekçilerin arayışının önüne geçemeyeceğini düşünen düzen cephesi kontrolünü kaybetmemek için bir dizi adım atıyor. Yasal düzenlemelerle zaten güdük olan demokratik hak ve özgürlükleri kısıtlıyor, olduğu kadarıyla da uygulanmasını keyfi tutumlarla engelliyor. Engelleyemediği durumlarda da sınıf içindeki ajanlarını güçlendirme çabası içine giriyor. Sermaye ile organik bütünlüğü olan sendikaları devreye sokarak işçi ve emekçilerin eylemini kontrol ediyor. Sermaye düzeninin çalışma bakanı “sendikalaşma oranı çok düşük, sendikalaşma oranını artıracağız” açıklamaları yapıyor. Yanı başında ise Türk-İş'in sicili kirli genel başkanı yer alıyor. Bu aynı dönemde gerçekleşen sendikalaşma çabaları bastırılıyor. Buna rağmen işçilerin örgütlenmeye çalışmaları karşısında sermaye ve devlet işbirliği ile çeteci yapılar işçilerin karşısına “alın size sendika” denilerek çıkarılıyor. Türk-İş'e, Hak-İş'e bağlı sendikaların önemli bir kısmı buna göre dizayn edilmiş durumda. Türk-İş ve Hak-İş'in kuruluş misyonları işçi sınıfını düzen sınırları içinde tutmaktır. Yer yer içindeki muhalif sendikaların sınırları belli fakat anlamlı çabaları olsa da, genel planda rolü ve misyonu budur. Bu da ancak güçlü bir taban hareketi ile aşılabilecektir. DİSK'in kuruluş misyonu ve yansıttığı görüntü ise farklıdır. Fakat gelinen aşamada etki alanı geniş olan sendikaların merkezi yönetimleri sermayenin güdümünde hareket etmektedir. Darbe girişimi ve pandemi dönemi, DİSK'e hakim olan anlayışların tabanı bastırmalarını kolaylaştıran ve gerçek yüzlerini daha açık sergilemelerini sağlayan bir dönem oldu. Genel-İş, DİSK Tekstil, Lastik-İş gibi sendikalara hakim anlayışlar tabanın bilinç ve örgütlülük düzeyinin zayıflaması, inisiyatifinin her fırsatta bastırılması sonucu mafyatik işleyişlerini güçlendirdiler.

DİSK içinde mücadeleci eğilime sahip bir dizi sendikanın ise tabanla bağlarının zayıflığı, “büyük sendikalara” gebe kalma yaklaşımları, içeriden etkin mücadele kanalları yaratılmasının önünü kesmektedir. Tüm rezilliklerine rağmen hakim anlayışlarla mücadele etmek yerine yaşananları teknik aksaklıklar, hatalar olarak gören bir yaklaşımla hareket etmeyi tercih etmektedirler. Taktik politika ya da DİSK'in olanaklarından faydalanarak mücadeleyi büyütme argümanları ile sergilenen faydacı yaklaşım, bu anlayışların da yozlaşmaları ve kendilerine sınırlar çizmeleriyle sonuçlanmaktadır.

Bu tablonun yanında etki alanı bugün için sınırlı olan mücadeleci sendikaların olduğunu söyleyebiliriz. Büyük bir kısmı konfederasyonlardan bağımsız bu sendikalar yakın dönem işçi direniş ve eylemlerinin önemli bir kısmının örgütleyicisi ya da ilişki kurarak öne çekici dinamikleri oldular. Bu adımlar sendikal hareketin mevcut tablosunu değiştirmek, işçi ve emekçileri mücadeleci bir kanala çekmek için elbette önemlidir. Fakat bunların da nicel ve nitel sınırları olduğu bir gerçektir. Nicel sınırları ve sermaye düzeninin saldırıları hareket ve etki alanlarını genişletmelerini zorlayıcı bir durum yaratıyor. Sınıfın verili geriliği, işlerini daha da zorlaştıran ve ekonomik sorunların dışına çıkmalarını engelleyen sonuçlar yaratıyor.

Sendikal kastın ana gövdesinde tutunamadıkları için yola çıkan bağımsız sendikalar kendilerini kanıtlamak için özel bir çaba içindeler. Mücadeleci görünümleri bürokratik kasttan temelde çok da farklı olmayan anlayışlarını örtmelerini kolaylaştırıyor. Emek-sermaye çatışmasını sadece ücret ve sosyal haklar mücadelesine indirgeyen, buna dayanarak kapitalizm karşıtı bilincin gelişmesi için çaba ortaya koymaktan kaçınan bir pratik temel yaklaşımları oluyor. Bu anlayışlar bugünün tablosunda önemli olsa da, geleceği kazanma mücadelesinde engele dönüşme potansiyellerinin gözden kaçırılmaması gerekiyor.

Diğer yandan ise devrimci sınıf hareketi yaratma çabası ile hareket eden mücadeleci sendikaların çabasından bahsedebiliriz. Bu çaba sadece bağımsız sendikalar üzerinden değil farklı araç ve yöntemlerle kendini sınıf içinde etkin kılmaya çalışıyor. İşçi sınıfının verili bilincini değiştirmek, sınıfsal siyasal bilinci örgütlemek için çaba sarf ediyorlar. Gelişme potansiyeli yüksek sınıf ve kitle hareketine devrimci yön vermek için bu çabaların önemi fazlasıyla açıktır. Sermaye ve iktidar bu çabaları boğmak için elinden geleni yapıyor. Bir örnek verecek olursak, Pressan direnişinde MESS, Pressan sermayedarı, TM çetesi, devletin ilgili kurumlarının işbirliği bunun en açık görünümüdür. Düzenin hukuku/yasaları açıkça ayaklar altına alınmış, işçilerin bilinç ve eyleminin gelişmesini engellemek için her türlü saldırı devreye sokulmuştur. Türk Metal çetesi sermayenin kurtarıcı meleği olarak devreye sokulmuştur. Mesele salt bir sendika tercihi meselesi değil, sermaye düzeni ve onun kirli yüzünü açığa çıkaracak bir çabanın, anlayışın bastırılması meselesidir. Gelişmeler sermaye cephesinden önümüzdeki dönemlerde benzer adımların daha fazla atılacağını göstermektedir. “En kötü sendika sendikasızlıktan iyidir” yaklaşımıyla hareket eden soldaki eğilimler de bu saldırıları meşrulaştırıp güçlendirmektedir.

Oysa, “en kötü sendika sendikasızlıktan iyidir”  yaklaşımı bir aldatmacadan ibarettir. Türk Metal ya da türevlerine üye yapılan işçiler, sınıf ve mücadele bilinci kazanmak yerine düzenin gerici ideolojik hegemonyası ile bir kere daha kuşatılmaktadır. Şoven-milliyetçi, dinci eğilimli ideolojik argümanlarla işçilerin bilinç bulanıklığı derinleştirilmekte, mücadele araç ve yöntemlerinden kopmaları sağlanmaktadır. Sermayenin ideolojik saldırılarına karşı mücadele etmesi gereken sol parti ve hareketler, aldıkları tutumlarla bu anlayışların serpilip gelişmesine hizmet etmektedirler. Bu anlayışların hakim olduğu zeminlerde gelişen işçi eylemlerinin önemli bir darlığı, düzeni ve düzen siyasetinin farklı kliklerini anlamakta zorlanmaları, gerçekleri gösteren anlayışlara karşı “terörist”, “bölücü” gibi argümanlara hızla kanmalarıdır.

Kısaca ifade edilen bu tablo göstermektedir ki; sorun, “örgütsüzlükten iyidir” denilen “en kötü sendika”, işçilerin örgütlenmesine hizmet etmek bir yana, sınıfın bilincinin ve eyleminin kontrol altına alınmasını sağlamaktadır. Bu tablo karşısında yapılması gereken, sınıfın bağımsız mücadele kanallarını yaratmak, sınıf çıkarlarının gereklerine uygun örgütsel zeminler oluşturmaktır. “En kötü sendika sendikasızlıktan iyidir” anlayışı ile hareket eden kesimlerin sınıf mücadelesine verdiği zararı teşhir etmek, sınıf mücadelesini geliştirebilmek için önemlidir.

Bu elbette çeteleşmiş sendikaların kontrol ettiği sınıf bölüklerine müdahale görevlerinden kaçınmak anlamına gelmiyor. Devrimci ve ilerici güçlerin çabalarına rağmen çeşitli nedenlerle ya da sermaye ve devletin özel teşviki ile işçiler bu sendikalara üye olmayı tercih edebiliyorlar. Bu tümüyle sınıf bilincindeki geriliğinin bir sonucudur. Burada yapılması gereken, gericilikle uzlaşma yolu aramadan tabandan sınıfın bilincini geliştirecek ve eylemini örgütleyecek adımlar atmaktır. Sınıf hareketi içinde bunun bugünkü en önemli ve güçlü örneği metal sektöründeki Birlik’tir. Türk Metal çetesi başta olmak üzere benzer şebekelerin tabanında az ya da çok açığa çıkmış mücadele bilincinde Birlik'in özel payı tartışmasızdır.

Bu durum, sınıf mücadelesinin bugünkü düzeyinde, sınıfa siyasal müdahalede çeşitli işçi örgütlenmelerinin önemini göstermektedir. Bu araçların etkin ve amaca uygun kullanılması, sınıfın bilinç ve örgütlülük düzeyindeki darlığı aşmanın olanaklarını artıracaktır.

Sınıf devrimcileri için asıl sorun alanı burada kendini göstermektedir. Araçların yer yer asıl amaca hizmet edecek tarzda kullanılmaması, dar ekonomik söylemler ve pratiğin sınırlarına hapsolması zaafiyetinin üstesinden gelinmelidir. Sendikaların ve diğer sınıf örgütlerinin önemli ölçüde düzen siyasetini ve ideolojisini sınıf bölüklerine taşıyan bir misyonla hareket ettikleri yerde, devrimci amaçlar güden her sınıf örgütü bunu güçlü bir biçimde kendi zemininde yapabilmelidir. Bu çaba sınıfa dönük mücadeleci diğer çabalarla da ortaklaşabilmeli, bugünün ihtiyacına yanıt verecek güçlü bir müdahalenin ortaya çıkması hedeflenmelidir. Bu çabada mesafe almak, ideolojik-politik yönelimi zayıf ve sallantılı hareketleri de politik olarak etkilemenin imkanların artıracaktır.


Üste