Logo
< Sinan yoldaşın ardından... - Nilgün Eren

Kriz, sınıf ve sol güçlerle eylem birliği üzerine - K. Ferhat


Sınıf hareketindeki durgunluk ve dağınıklığın aşılamadığı, işçi sınıfının bilinç ve örgütlenme düzeyinin alabildiğine geri olduğu bir dönemden geçiyoruz. İşçi ve emekçiler dört bir koldan kuşatılmış ve bir cendere içine hapsedilmiş durumda. Bir yanda siyasal gericilik, bir yanda köhnemiş ve çürümüş sendikal düzen, öte yanda ise sermayenin çok yönlü saldırıları... Bu tablo karşısında yer yer mevzi çıkışlar yaşanmakla birlikte, geneli üzerinden eylemli süreçler uzun bir süredir gündeme gelmiyor. Kısa dönemde böyle bir hareketliliğin ortaya çıkma ihtimali de pek bulunmuyor. Halihazırda TİS süreçleri de mevcut tabloyu değiştirebilme güç ve imkanından uzak görünüyor.

Oysa Türkiye kapitalizmi tarihinin en derin krizi ile karşı karşıya. Bu kriz ortamında sınıfın boynundaki kölelik zincirleri daha da kalınlaştırılıyor. İşsizlik ve ağır çalışma koşullarının yanı sıra, kıdem tazminatı hakkının gaspı, BES, artan vergiler, zamlar vb. saldırılar ile krizin faturası işçi ve emekçilere kesilmeye çalışılıyor. Bu ağır tabloya rağmen sınıf ve emekçi kitlelerin büyüyen tepki ve hoşnutsuzluğu kendine kanal açma imkanlarından yoksun. Biriken mücadele dinamikleri daha ileri çıkışların zeminlerine kavuşamadan sönümleniyor.

Bu tablo devrimci bir sınıf hareketi yaratma çabasını da nesnel olarak zorluyor ve sınırlıyor. Komünistler olarak uzun yıllardır sınıfa dönük çok yönlü müdahaleler gerçekleştiriyoruz. Bunun birikim ve deneyimi Greif ve Metal Fırtınası sürecinde olduğu gibi elbette anlamlı sonuçlar yaratıyor. Fakat içinden geçilen dönemin nesnellikleri, ortaya konan çabanın sonuçlarını dolaysız olarak etkileyip sınırlıyor. Kısa dönemde bu nesnel sınırlamaların getirdiği güçlükleri tersine çevirmek kolay görünmüyor. Dolayısıyla bu tablo daha sabırlı ve soluklu bir mücadeleyi zorunlu kılıyor. Aynı zamanda sınıfa belli bir ilgi ve yönelim içinde olan kimi sol güçlerle birlikte neler yapılabileceği sorusunu da gündeme getiriyor.

Genelde sol hareket açısından durumun iç açıcı olmadığı biliniyor. Bugün sol adına sahnede büyük oranda reformist-parlamentarist hareketler yer alıyor. Bunlar düzen muhalefetine eklemlenen bir politik platform üzerinden hareket ediyorlar. Programatik çizgilerinin yanı sıra AKP karşıtlığı düzen solu ile liberal sol çevreleri yakınlaştıran ortak eksen.

Bu eksenin dışında kalan ve “sınıf yönelim” içinde olan kimi sol çevreler ise hem devrimci bir sınıf çizgisi ve programından yoksunlar, hem de pratik yönelimlerindeki istikrarsızlık ve sınıfı hareketine müdahale çabalarının büyük ölçüde ekonomist-sendikalist bir darlık içinde olmasının yol açtığı zaafiyetler ile karşı karşıyalar. Bu çevrelerin sınıfla ilişkilenişi tabandan doğru şekillense de, mevcut sendikal düzende yer edinme yaklaşımı çalışmalarının özünü oluşturuyor.

Bu yaklaşımın yol açtığı sorunlarla birlikte sınıfa yönelmelerinin yarattığı kimi imkan ve zeminleri bir arada düşünmek gerekiyor. Dolayısıyla solun sınıf hareketine müdahale çabasını gösteren kesimleri ile birlikte neler yapılabileceği sorusu önümüzde duruyor. Elbette sınıf çalışmamız temelde kendi çizgimiz ve pratiğimiz üzerinde yol alacaktır. Yanı sıra “sınıf yönelim” içindeki bazı sol güçlerle taktik planda ne yapılabileceği de önem taşımaktadır.

Öncelikle şunu söylemek gerekiyor. Solun bu kesiminin de devrimci sınıf çizgisi ve programından yoksun olmasının ve taktik politikada yaşadıkları darlığın sınıf hareketine müdahalede belli olumsuz sonuçlara yol açması kaçınılmazdır. Dolayısıyla bunu sınırlamaya yönelik olarak kendi cephemizden yapabileceklerimiz de önem kazanmaktadır.

Bu bakış açısıyla hareket ederek, sözkonusu sol güçlerle kimi gündemler (kriz, sosyal yıkım saldırıları vb.) üzerinde birlikte hareket etmek, eldeki güç ve imkanları ortak harekete geçirmek, bunu sınıf kitlelerini eylemsel bir hatta çekmek üzere değerlendirmek güncel bir ihtiyaçtır. Bu süreç doğru bir temelde geliştirilip ilerletilebilirse, bu müdahale daha geniş sınıf kitlelerini etkilemek ve harekete geçirmek bakımından bir imkana dönüşebilir.

Bunu elbette genel bir süreç olarak değil, yerel zeminler üzerinden bir müdahale olarak ele alıp değerlendirmek gerekir. Sınıf hareketine müdahaleyi kolaylaştıracak her adım ve imkan, devrimci bir sınıf hareketinin yaratılması bakımından anlamlı olacaktır.

Krizin faturasına karşı ortak mücadele zeminleri

İçinde bulunduğumuz kriz ortamı ağırlaştıkça, işçi ve emekçilerin hoşnutsuzluğunun derinleşeceği ve arayış içerisine gireceği açık. Bugün için işsizlik korkusu tepkinin önüne geçse de, koşullar çekilmez hale geldikçe, işsizlik belası derinleştikçe öfke ve tepki dışa vurmaya başlayacaktır. Bu da sınıfa dönük müdahalelerden sonuç almayı kolaylaştıracaktır. Kriz gündemli çalışmalarımıza bu gözle bakmalı, sınıf içerisinde derinleşen hoşnutsuzluğu örgütlemeyi ve bilinçli bir ifade kazandırmayı esas almalı, bunun için her türlü güç ve imkanı değerlendirebilmeliyiz.

Krizin faturası büyüyüp tepki ve hoşnutsuzluk derinleştikçe, sol güçler ve kimi sendikal zeminler üzerinden de sınıfa dönük yönelimlerin olacağı açıktır.

2008 krizinde “İşten atmalar yasaklansın!” şiarlı bir kampanya gerçekleştirilmişti. Geçtiğimiz aylarda DİSK, KESK, TMMOB, TTB gibi kurumlar ile kimi sol güçler “Krizin bedelini ödemeyeceğiz!” söylemiyle bir platform oluşturmuşlardı. Bu tür girişimler ne gibi sonuçlar yaratmıştır ya da nasıl bir mücadele programına dayanıyor, bu ayrı bir tartışmanın konusu. Fakat kriz olgusu solun ve kimi sendikal zeminlerin gündeminde yer almaktadır.

Krizin yıkıcı etkisi karşısında gelişecek eylemli tepkilerin solun ve sendikaların ilgi konusu olacağını hesaba katmalıyız. Ancak bu süreçlerde harekete katacakları kadar verecekleri zararı ve dizginleyici rollerini akıldan çıkarmamalıyız. Özellikle de mevcut sendikal düzenin yarattığı tahribatı ve oynamaya soyunacağı rolü hep göz önünde bulundurmalıyız.

Öte yandan, özellikle solun sınıfa ilgi gösteren kesimleriyle, krizin faturasına karşı yürütülen çalışmalarda, eylem ve etkinliklerde ortak zeminler oluşturmayı bir imkan olarak değerlendirebilmeliyiz. Kendi siyasal sınıf çalışmamızı zayıflatmadan ve ortak zeminlere daraltmadan, bu kesimlerle ortak çalışma zeminleri oluşturmaktan geri durmamalıyız. “Krizin faturası kapitalistlere!” üst başlığı üzerinden sınıfa ve emekçilere yönelik ortak bir faaliyetin yaratacağı imkanları devrimci bir sınıf hareketi geliştirme ihtiyacına hizmet edecek tarzda ele almalıyız.

Sözkonusu sol güçlerle yapılacak ortak işler, özellikle eylem kapasitesini geliştirmek açısından anlamlı sonuçlar yaratabilir. Bu bakışla hareket etmeli, bu güçlerin dikkat ve enerjisini sınıf hareketine yöneltmeyi, sermayenin işçi ve emekçi kitlelere dönük çok yönlü saldırıları karşısında ortak hareket zeminleri yaratmayı, kriz koşullarında sınıfa dönük müdahalemizin bir boyutu olarak ele alabilmeliyiz.


Üste