2012 1 Mayıs’ından yansıyanlar
1 Mayıs geride kaldı. Bu yılın 1 Mayıs’ı bir kez daha yaygın ve görkemli gösterilere sahne oldu. İşçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma gününde işçi sınıfı ile birlikte toplumun ezilen yığınları kitlesel ve coşkulu bir biçimde alanlarda yerlerini aldılar. Düzen güçlerinin tüm engelleme çabalarına karşın 1 Mayıs alanlarının yüzü devrim ve sosyalizme dönüktü. Kapitalist sömürü, faşist baskı ve emperyalist egemenliğe karşı öfke ve mücadele kararlılığı vardı. Bu çerçevede 1 Mayıs’ın devrimci ruhunun ülkenin dört bir yanında kendisini gösterdiğini söylemek mümkündür.
Tüm bunlar son yılların 1 Mayıslar’ında öne çıkan olgular olmakla birlikte, bu yılın 1 Mayıs’ının önemli sayılabilecek ayırdedici yanları da vardır. Bunların bir kısmı ilk bakışta önceki yıllarla aynı gibi görünse de, esasta daha belirgin biçimde kendisini gösteren olgulardır. Bunlardan birisi kitleselliktir. Son yıllarda 1 Mayıs alanlarının kitleselliği genel olarak kabul edilen bir gerçektir. Özellikle Taksim’in kazanılmasından sonraki 1 Mayıs gösterilerinde kitlesellik her yıl artmaktadır. Bu yılın 1 Mayıs’ı ise hafta içi olmasına karşın kitlesellik bakımından kendisinden önceki birkaç yılın 1 Mayıs’ını aşmıştır. Yaygınlık bakımından da böyledir. 1 Mayıs ülkenin dört bir yanında, yaklaşık 110 merkezde kutlanmıştır. Sadece kent merkezlerinde değil birçok ilçede de gösteriler gerçekleştirilmiştir.
Üzerinde durulması gereken bir diğer olgu ise, Kürdistan coğrafyasında 1 Mayıs’ın kutlandığı illerin sayısındaki belirgin artıştır. Bu illerden bazılarında önceki yılların sınırlı katılımları aşılmış, “Newroz ruhunun 1 Mayıs alanlarına taşıması” düşüncesi önemli ölçüde gerçekleşmiştir. Kürt halkı talepleri ve mücadele ruhuyla 1 Mayıs alanlarına çıkmış, böylece “İşçilerin birliği, halkların kardeşliği!” şiarı alanlarda vücut bulmuştur.
Düzen cephesinin planlı saldırılarına rağmen kızıl ton bu yılın 1 Mayıs’ında da baskın renktir. Bunun en önemli nedeni 1 Mayıs’ın devrimci ruhu ve düşüncesinin düzen güçlerini dahi ezecek ölçüde canlı ve meşru olmasıdır. Taksim başta olmak üzere Türkiye’deki 1 Mayıs kutlamalarının dünya ölçeğinde öne çıkması bunun sonucudur.
Diğer taraftan 1 Mayıs’ın kitlesel, coşkulu ve devrimci politik atmosferi sosyal ve siyasal baskıya karşı büyüyen toplumsal hoşnutsuzluk zemininde ortaya çıkmıştır. Bu tablo, AKP’nin dümenine oturduğu sermaye iktidarının gericilik ve faşist zorbalığı alabildiğine yoğunlaştırdığı, toplumun üzerine bir karabasan gibi çöktüğü koşullarda gerçekleşmiştir. Baskı ve zorbalıkla boğulmaya çalışılan işçiler, emekçiler, Kürt halkı, gençlik, sanatçılar ve diğer ezilen kesimler 1 Mayıs alanlarında tek yumruk olmuşlardır. 1 Mayıs alanları büyüyen toplumsal öfkenin dışavurduğu bir kanal olmuştur. Bunun böyle olduğu örgütlü katılımlar dışında alanlara akan büyük yığınların varlığından da görülmektedir. Ayrıca alanlara önceki 1 Mayıslar’ı da aşan bir mücadele kararlılığı ve direngen ruh hali hakimdir.
Bu tablo dahi sermayeye ve AKP gericiliğine karşı tek gerçek alternatifin işçi sınıfının elinde, devrim ve sosyalizmde olduğunu ortaya koymaktadır. 1 Mayıs işçi sınıfının toplumsal mücadelede birleştirici ve önder rolünün bir kez daha doğrulaması olmuştur. Bu nedenledir ki düzen güçleri öncesinden başlayarak 1 Mayıs’a karşı sistematik saldırılara girişmiştir. 1 Mayıs öncesinde ve alanlarında sendikal korucular eliyle uygulamaya sokulan tezgah bu saldırıların bir parçasıdır. 1 Mayıs alanlarından kovulan sendikal korucular, “alternatif” 1 Mayıs kürsüleri kurmaya, kızıl 1 Mayıs ruhu ve düşüncesinin karşısına düzenle barışık 1 Mayıs’ı çıkarmaya kalkmışlar, ancak derslerini almışlardır. Hazırladıkları mizansen 1 Mayıslar devrimci 1 Mayıs’ın gölgesinde kalırken, aynı zamanda oturdukları koltukların ayaklarının boşlukta durduğunu göstermeye vesile olmuştur. Kuşkusuz burjuvazinin bu sendikal korucuları uzun yıllardır işçi sınıfı içerisinde teşhir olmuşlardır. Ancak bu 1 Mayıs vesilesiyle de ifade edildiği üzere, üst kademe sendikal bürokrasiden bağımsız sendikal dinamikler giderek güçlenmekte ve bir iddia ortaya koyabilmektedirler.
Elbette bu henüz yeni bir sendikal hareketin doğmakta olduğu anlamına gelmemektedir. Bu, işçi sınıfının bağımsız bilinç ve örgütlenme düzeyinin gelişimine bağlıdır, ki bugün sendikal alandaki ayrışma ve saflaşmanın sınıf mücadelesinin gelişimi bakımından bir olanağa dönüşmesi de bu ölçüde mümkün olacaktır. Bununla birlikte ortaya çıkan tablo, düzenin işçi sınıfı üzerindeki en dolaysız denetim mekanizması olan üst kademe sendikal koruculuğun etkisizleşmekte olduğunun göstergesidir. Bu durum, ileri ve öncü sınıf güçlerinin özgüvenlerini ve mücadele isteklerini artıran bir rol oynayacaktır.
Sendikal korucular eliyle gerçekleştirilen saldırıların ters tepmesi üzerine, ‘77 1 Mayıs’ı üzerinden liberaller kullanılarak gerçekleştirilen 1 Mayıs’ın devrimci geleneğine yönelik bilinçli saldırı başlatılmıştır. Ancak bu saldırılar düzen güçlerinin 1 Mayıs ve onun devrimci ruhu karşısındaki çaresizliğini göstermekten başka bir işe yaramamıştır.
Belirtmek gerekir ki 1, Mayıs alanlarında kendisini bir kez daha ama daha güçlü biçimde gösteren bu olgular, reformizmin belirgin ağırlığı gerçeği ile birlikte varolabiliyor. Dahası bu akımların kortejlerinde de devrim ve sosyalizme yönelik belirgin bir coşku ve eğilim dikkat çekiyor. Bu bir çelişki gibi görünse de, bugünün toplumsal-siyasal mücadelesinde nesnel ihtiyaca ışık tutuyor. Reformizm, hatta burjuva düzen solu bile devrimin sloganlarını meylediyor, devrimciliğe öykünüyor. Fakat bu onun siyasal platformunun zayıflığını gösteriyor. Zira hiçbir şey aslının aynısı olmaz. Genelde toplumun ezilen kesimleri ve onların siyasal sözcüleri 1 Mayıs alanında işçi sınıfının birleştirici ekseninde saf tutuyorsa, burada ihtiyaç duyulan, işçi sınıfının devrimcileşmesi ve sınıfın devrimci partisinin kendisini toplumsal-siyasal alanda bir ağırlık merkezi olarak örgütlemesi gereğidir.
Diğer taraftan, 1 Mayıs tablosunda ve hemen sonrasında Denizler’in anmalarında devrime ve devrimin sembollerine karşı her kesimden gösterilen ilgi, tersindense düzen cephesinden örgütlenen gerici cereyan, AKP gericiliğinin kendisini en koyu biçimde örgütlediği, faşist zorbalığın sınırları zorladığı koşullarda, siyasal mücadelede orta yolların geçersizleştiğini, düzen karşısında devrimin tek gerçek çıkış yolu haline gelmekte olduğunu göstermektedir. Her ne kadar devrimin maddi güçleri henüz bu ihtiyacı görmekten uzak olsa da, ihtiyaç açık ve yakıcıdır.
1 Mayıs alanlarına “Parti, sınıf, devrim!” şiarıyla çıkan komünistler bu ihtiyacı karşılamak iddiasındadırlar. Devrim ancak partisiyle buluşmuş devrimci sınıfın eseri olabilir. Bu noktada gerekli olan devrimci sınıf partisinin siyasal yaşamda giderek gerçek bir sınıfsal-siyasal-örgütsel ağırlık yaratmasıdır. Komünistlerin 1 Mayıs alanlarındaki iddiası, özgüveni, sahip oldukları moral güç, sınıf eksenli çalışmada yarattıkları siyasal ve örgütsel mevziler bunun sadece bir zaman sorunu olduğunu göstermektedir.