Kitle çalışmasında zorlanma alanlarımız
Bahar döneminin yoğun süreçlerini geride bıraktık. Şimdi önümüzde bu dönemi ayrıntılı bir muhasebeye konu etme görevi duruyor. Bu sürecin aynasında kitle çalışmamızın çok yönlü sorunları temel başlıklardan bir tanesi olabilmelidir. Zira bugün partimizin önüne koyduğu hedeflere ulaşabilmesi bakımından başarılı bir kitle çalışması ve onun sonuçları üzerinden açığa çıkacak güç ve imkanların değerlendirilmesi temel önemde bir yere sahiptir.
Bu çerçevede kitle çalışmasında tablomuz nedir? Nerelerde eksik kalıyoruz, nerelerde zorlanıyoruz? Başarılı bir kitle çalışması deyince aklımıza ne geliyor? Ya da başarı ve başarısızlığı hangi kriterler üzerinden değerlendiriyoruz? Bir dönemin ardından yürütülen çalışmanın sonuçları, kazanımları neler olmuştur? Tüm bu soruları ayrıntılarıyla irdeleyebilmeliyiz.
Buradan bakıldığında, kitle çalışmasında yaşadığımız zorlanmada ilk göze çarpan noktanın kurulan ilişkilerin ileri çekilip kalıcılaştırılması olduğu söylenebilir. Bu durum her bölge çalışmasında farklı düzeylerde karşımıza çıksa da, geneli kesen bir zayıflık sözkonusudur. Esasında bu sorun yeni de değildir ve parti gündeminde sürekli tartışılmaktadır. Alınan mesafeler olmakla birlikte belirlediğimiz hedeflere ulaşabilmek bakımından bunun yetersizliği ortadadır.
Siyasal faaliyetimizi yoğunlaştırdığımız ve bunun sonucunda bir dizi insanla temas kurduğumuz ya da belli bir süre faaliyete kattığımız halde, bu ilişkilerle bağlarımızı güçlendiren, süreklileştiren bir sonuca neden istediğimiz düzeyde varamıyoruz? Bu sorunun tek bir yanıtı olamayacağı açık olmakla birlikte, yanıt öncelikle kitle çalışması pratiğimizde aranmalıdır.
Sosyal mücadelenin geri bir düzlemde seyrettiği dönemlerin genel olarak kitleler üzerinde karamsar bir ruh hali, güvensizlik ve özgüven eksikliği biçimde etkiler bırakacağı açıktır. Bu nedenle kitlelere umut aşılayan enerjik bir çalışma ile güven veren bir ilişki tarzı böylesi dönemlerde özellikle önemlidir. Elbette zaman ve emek gerektiren güven ilişkisi ısrara dayalı bir çaba sonucunda gelişebilecektir. Ama burada kitlelerle kurulan ilk temaslar ve bunun biçimleri de ilişkinin daha sonraki seyrini belirleyebilmektedir. Bunun, gazete satışıyla kapısını çaldığımız bir emekçiyle kurulan diyalogdan fabrikasında bildiri dağıttımız işçilerle yapılan sohbetlere, ev toplantılarından kurumlarda gerçekleştirdiğimiz etkinliklere, direniş alanlarına gerçekleştirilen ziyaretlere kadar çalışmanın her anında gözetilmesi gerekmektedir.
Kitleleri etkileyip güven verebilmenin, politikalarımızın doğruluğunun yanı sıra onların karşısına nasıl çıktığımızla, politikalarımız doğrultusunda sergilediğimiz çaba ve ısrarın onlar tarafından nasıl algılandığıyla yakından alakalı olduğunu unutmamalıyız. Tek başına doğru politikalar belirlemenin kitleleri etkileyip harekete geçirebilmek bakımından yeterli olmayacağı açıktır. Kitlelere güven veren bir önderlik, izlediği doğru politikaların yanı sıra kitle karşısındaki duruşu ve çabasıyla da bunu hissettirebilen, sergilediği tokluk ve yaydığı enerjiyle etrafını harekete geçirebilen bir pratiği sergileyebilmelidir. Rutinin dışına çıkmayan, daha ileri hedefleri zorlamayan bir pratiğin temsilcileri, kitleler karşısında güven veren bir toklukla çıkmayı da başaramazlar.
Bugün kitle çalışması üzerinden kurduğumuz ilişkileri ileri çekmek ve politikleştirmek hala da en önemli zorlanma alanlarımızdan biridir. Dönemin getirdiği nesnel güçlükler ortadadır fakat kendi öznel eksikliklerimize de çubuk bükmek durumundayız.
Öncelikle her ilişkinin durumunu ve düzeyini gözeten bir müdahale tarzı geliştirmeli, buna uygun örgütsel zeminler sunabilmeliyiz. Bu oldukça esnek ekipler biçimde de olabilir. Ama temel kaygımız bu zeminler üzerinden ilişkinin ileriye taşınması ve politik bir düzey kazanmasıdır.
Bazen ilişkilerimizi mevcut gerçekliğine denk düşmeyen zeminlerde örgütlemek hatasına düşebiliyoruz. Buna, karşımızdaki kitleyi subjektif bakışla ele alan yaklaşımlar yol açabilmektedir. Şüphesiz her bir ilişkiyi daha ileriden kazanmak gibi bir kaygımız olmalıdır ancak bunu sağlayacak olan doğru zeminlerde gerçekleşecek doğru müdahalelerdir. Kazanmak adına yer yer fazla zorlayan ve ilişkiyi kopartan müdahalelere düşebiliyoruz. Buradaki dengeyi yakalayabilmek, hem isabetli kararlar alabilmek için kendi politik düzeyimizi geliştirmekten, hem de kitlenin nabzını tutabilen, onların ruh halini gözeten ve iyi bir gözlem yeteneğine sahip olan örgütçü bir niteliğe kavuşmaktan geçiyor.
Çalışma içerisinde daha ileriden kazanabileceğimiz güçleri tespit ederek onlar üzerinde daha fazla yoğunlaşan bir planlama yapabilmek bir başka önemli noktadır. Zira sınırlı sayıda güçlerle en verimli sonucu alabilmek, doğru planlama ve isabetli tercihlere dayalı bir çalışma ile başarılabilir. Bahar dönemi gibi yoğun süreçlerin ardından, bu süreç içerisinde kimlere ulaşılabildi, hangi güçler ileri çıkartılabildi ya da hangi güçler daha fazla umut vaat ediyor üzerine somut değerlendirmeler yapabilmeliyiz.
İlişkilerimizin niteliğini yükseltmek ve kalıcı ilişkiler kurabilmek, onlarla politik düzlemde bağlar kurabilmek sorunu olduğuna göre, çalışmada kullandığımız araçlardan da bu yönde en iyi biçimde faydalanabilmek durumundayız. Nasıl ki ajitasyon-propaganda araçları üzerinden daha geniş kesimlerle buluşmayı hedefliyorsak, somut bağlar kurduğumuz ilişkilerle bağımızı daha ileriye taşıyabilmek için de yazılı, görsel vb. araçları etkili bir biçimde kullanabilmeliyiz. Daha önce de belirttiğimiz gibi, bugün doğru politikalar belirlemek kendi başına kitleleri politikleştirip harekete geçirmek için yeterli olmamaktadır. Bu doğru politikaları onların gündemlerine başarılı bir şekilde nasıl sokacağımızın yol, yöntem ve araçlarını da bulabilmeliyiz.
Zira, kitle çalışmasındaki zorlanmalardan bir diğeri, izlenen yol ve yöntemlerde, kullanılan araçlarda tek düzeliği aşamamak, belirli sınırlara takılı kalmak şeklinde yaşanabilmektedir. Bu aslında çalışmaya toplamında çok yönlü bakamamanın getirdiği bir sonuçtur. Önüne daha ileriden hedefler koymayan, yeni güç ve olanaklara ulaşmayı gözetmeyen bir çalışma, kullandığı araç ve yöntemlerde de sınırlı kalacaktır.
Öte yandan kimi zaman araçların amaçlaştırılması gibi bir zayıflık yaşanabilmektedir. Araçların ancak işlevine uygun bir tarzda kullanıldığında amaca hizmet edeceği açıktır. Hangi yol ve yöntemin bizi kitlelerle buluşturacağı, hangi araçların daha etkili olacağı çalışmanın sürekliliği içerisinde somutlanabilir.
Siyasal kitle çalışmamızı tüm bu açılardan sürekli olarak irdeleyebilmeli ve ulaştığımız sonuçları genele maledebilmeliyiz.