Bilindiği üzere Türkiye’de bahar süreci, genelde yılın diğer mevsimlerine göre politik atmosferin daha diri olduğu bir döneme tekabül eder. Bu atmosfer doğal olarak 1 Mayıs’ın öngünlerinde daha da pekişir. Zira 1 Mayıs bahar döneminin doruğudur. Öyle ki, kayda değer bir politik varlık gösteremeyen bir takım mezhepler/çevreler bile, 1 Mayıs’a hazırlık çerçevesinde seslerini bir şekilde duyurmaya çalışırlar.
Bahar dönemi doğal olarak ilerici-devrimci parti ve örgütler açısından da hareketli bir dönemdir. Siyasal faaliyet daha tempolu ve yoğun bir hal alır bu dönemde ve bu baharın hareketli havasını kendi yönünden ayrıca besler. Öte yandan, propaganda-ajitasyon faaliyetinin belirgin biçimde yaygınlaştırılması, peşpeşe gerçekleşen eylemler ile bu eylemlerin örgütlenme süreci, bahar döneminin yılın geri kalan aylarının seyrine de etki etmesini sağlar.
Sınıflar mücadelesi, daha açık bir ifadeyle devrim ve sosyalizm mücadelesi, elbette takvim günlerine veya mevsimlere bağlı değildir. Buna karşın bahar döneminde politik atmosferin belli bir canlılık kazanması hem anlaşılır durumdur, hem de kitle hareketiyle devrimci hareket açısında belirgin avantajlar sağlar.
Bahar döneminin aynasından yansıyanlar, politik özneler hakkında bir çeşit gösterge işlevi de görür. Bu yansımalar her zaman tablonun tümünü yansıtmasa da, genel çerçevede bir fikir edinmek için kayda değer veriler sunar.
1 Mayıs’ın hemen öncesinde gözlenen tablo
Şu sıralar bahar döneminin doruğu kabul ettiğimiz 1 Mayıs’ın öngünlerindeyiz (metin 26 Nisan’da kaleme alınmıştır... -Red). Buradan sol akımların illegal temellere dayalı siyasal faaliyetine İstanbul geneli üzerinden baktığımızda, yazık ki tablonun vahim olduğunu söylemek durumundayız. Komünistlerin yaygın faaliyetini bir yana bırakırsak, kayda değer bir çalışmaya halen rastlanmamaktadır. Herşeye rağmen devrimcilikte ısrar edenlerin bile devrimci illegal siyasal faaliyet yürütme kaygısı gütmedikleri, bu konudaki iradelerin genelde iyice aşındığı belirgin biçimde gözlenmektedir.
Her zamanki gibi yaygın bir çalışma yürütenler yine komünistler olmuştur. 8 Mart dünya emekçi kadınlar gününden isyan ateşlerinin 21 Mart’ta tutuşturulduğu Newroz’a, oradan 1 Mayıs’a uzanan dönemde, partimizin devrimci temellere dayalı illegal faaliyeti ivmelenerek devam etmiştir. Yaygın afişlemenin yanısıra bildiri, kuşlama, yazılama gibi araç ve yöntemlerle de zenginleştirilen illegal parti faaliyeti kentin dört bir yanında işçi ve emekçiler tarafından hissedilmiştir.
Kısaca özetlediğimiz bahar dönemi tablosundan yansıyanlar tesadüf mü? Kuşkusuz ki değil! Zira solun genel tablosundan yansıyanların bir de arka planı var. Yansıyanlar birer sonuçtur ve bunlara kaynaklık eden ciddi nedenler mevcuttur.
Tutarlı devrimciliğin olmaz olmaz koşulları
Komünistlerin, devrim ve sosyalizm mücadelesinde devrimci teori, devrimci sınıf, devrimci örgüt bütünlüğüne çubuk bükmesi elbette yeni değildir. Ancak TKİP II. Kongresi’nin ardından ve bizzat kongredeki değerlendirmelere bağlı olarak, bu vurgular yeniden öne çıkartılmıştır.
Hiçbir ciddi devrimci siyasal akım, iktidar perspektifiyle yükselttiği mücadelede, ilkesel önem taşıyan mücadelenin bu üç boyutunu gözardı edemez. Zira bu üç temel ayak üzerinde yükselmeyen her siyasal hattın bütünlükten yoksun, parçalı kalması kaçınılmazdır. Mücadele iyi niyetle, kararlılıkla sürdürülse bile bu temel ayaklardan birinin eksikliği, muhakkak ki, sözkonusu akım veya akımların ayaklarına dolanacaktır.
Türkiye devrimci hareketinin kendi öz deneyimleri olsun, dünyadaki komünist parti ve devrimci örgütlerin tarihsel deneyimleri olsun, toplamında sınıflar mücadelesi tarihi, sözünü ettiğimiz temel ayaklardan yoksun olmanın yolaçtığı son derece öğretici olaylarla doludur. Sayısız örnekle karşımızda duran tarih gösteriyor ki, devrim mücadelesinde bu temel ayaklardan birinin eksikliği pek çok soruna kaçınılmaz olarak kapı aralıyor, biriken sorunlar nesnel koşulların etkisiyle birleşince yıkıcı, çürütücü, tasfiyeci savrulmalara yol açıyor. Bu aşamada ise değerler yitiriliyor, ciddiyet ve samimiyet sorunu boy veriyor. İradenin zayıflaması ve iddianın yitirilmesiyle başlayan süreç, giderek bir dönem mücadelede öne çıkan/önemsenen temel ilke ve değerlerin unutulması veya bir kenara itilmesinin “olağan” karşılanması noktasına varabiliyor.
Siyasal mücadele sahnesine çıkışı TKİP’nin kuruluşuyla taçlanan komünist hareket, devrim ve sosyalizm mücadelesini iktidar perspektifiyle yürüten ciddi akım veya akımların devrimci teori, devrimci sınıf, devrimci örgüt diyalektik bütünlüğünden hiçbir koşulda vazgeçmeyeceğini sık sık dile getirmiş, be eksende tasfiyeciliğe karşı ilkeli bir mücadele yürütmüş ve elbette kendi pratiğiyle de buna uygun davranmıştır. Bu değerleri rehber edinen komünist hareket, diğer devrimci akımları, pek çok konuda olduğu gibi bu konuda da uyarmış, sınıflar mücadelesinde ufku kapitalizmi aşan her devrimci akımın, mücadelenin bütünselliğini gözetmek zorunda olduğunu hatırlatmıştır.
Devrimci teorinin geleneksel sol akımlar nezdindeki “önemi” bilinmektedir. Teoriye verilen önemin sınırları, geleneksel küçük-burjuva sol akımların, hem dostun hem düşmanın önünde dalgalandırılan bir bayrak olması gereken program konusundaki tutumlarıyla belirlenmektedir. Programsızlık veya tozlu raflara atılan programlar olgusu da, marksist dünya görüşü ve mücadele geleneklerine gösterilen “ilgi”nin boyutunu gözler önüne sermektedir.
Düşünsel alanda bir yenilenme yaşamak bir yana, halen 1970’li yılların bilinciyle, terminolojisiyle yetinenler bile var. Bugünün Türkiye’sinde, neredeyse 40 yıl önce henüz 20’li yaşlardaki devrimcilerin sınırlı bir birikim ve deneyimle ortaya koyabildikleri düşünsel üretimle yetinen örgütlerin bile bulunabilmesi, inanılmaz görünmekle birlikte yazık ki açık bir olgudur.
Devrimci teoriye gösterilen ilginin sınırlarının elbette bir sınıfsal temeli de vardır. Dünyanın bu algılanış ve yorumlanış şeklinin maddi-toplumsal zemini vardır; başka bir ifadeyle sınıfdışılığı temel alan çizgi, aynı zamanda devrimci teorinin kavranması ve ülke koşullarına somutlanması önünde bir engele de dönüşmektedir. Mezhep, hatta kimi zaman “tarikat” sınırları içine hapsolmayı sorun etmemek, ufku daralmış bir anlayışın kaçınılmaz sonucu olmaktadır.
İçinde şekillendiği maddi-toplumsal zemin sınıf dışı olunca, bir akımın proletaryanın dünya görüşünü kavramaya gereken ilgi, özen ve yeteneği göstermesi de mümkün olmamaktadır. İlgiye konu olduğu kadarıyla ise, marksist dünya görüşü sözkonusu toplumsal katmanın dar ufkunun bozucu/çarpıtıcı süzgecinden geçerek yanlış yorumlanmaktadır.
Bundan dolayı, marksist-leninist ve komünist sıfatlarını kullanmaya eğilimli akımların, rahatlıkla bu söylemle temelden çelişen bir pratik yönelim sergilemeleri rastlantı değildir. Gerçekte bu çelişkili bütünlükten yansıyan, kapitalizmin tek tutarlı devrimci sınıfı olarak proletaryanın benzersiz tarihsel misyonunun farkında olmamak ya da bu misyonu kabullenmemektir. Doğal olarak işçi sınıfına güvensizliği besleyen bu algı, sınıfa tarihsel misyonu üzerinden değil, verili koşullardaki pratiğini esas alarak yaklaşmaktadır, ya da tersi... Verili durumuna bakarak işçi sınıfının tarihsel misyonunu yerine getiremeyeceği kanısına varılarak aynı noktaya çıkılmaktadır.
Hareket noktası hangisi olursa olsun sonuç değişmemektedir: Kapitalizmin tek tutarlı devrimci sınıfı olarak işçi sınıfına güvensizlik!
Güvensizliğin dolaysız sonucu ise, hem stratejide hem taktik politikada proletaryanın devrim ve sosyalizm mücadelesinde oynayacağı belirleyici rolü dışlayan bir çalışma tarzı olmaktadır.
Yineliyoruz: Devrimci örgüt yaşamsaldır!
Devrimci teorinin temelli önemi ile devrimci sınıfın belirleyici misyonu gibi sınıflar mücadelesinde hayati önem taşıyan konularda yaşanan kavrayış sorunu ya da kafa karışıklığı, üçüncü temel ayağın, yani devrimci örgüt ayağının da pek çok sorunla malul olmasını belirlemektedir.
Kuşkusuz bu sorunların çok farklı boyutları da mevcuttur ve her sorunun ayrıca irdelenmeye ihtiyaç duyduğu da bir gerçektir. Biz burada sadece devrimci illegal siyasal faaliyet üzerine durmak istiyoruz.
Yukarıda da ifade edildiği üzere, yılın politik yönden en önemli sürecine denk düşen 1 Mayıs öncesi dönemde, her şeye rağmen devrimci çizgide ısrar etmeye çalışan akımların bile, kayda değer bir illegal devrimci siyasal faaliyetine rastlamamaktayız. Öyle ki, yıllardan beri devam eden bu durum, tamamen kanıksanmış görünüyor. Kanıksama ise, giderek devrimci illegal faaliyet kararlılığının aşınmasını kaçınılmaz kılıyor.
İllegal devrimci politik faaliyet yürütme refleksinin, daha da vahimi iddiasının yitirilmesi, devrimci teorinin yolgösterici niteliğinin kavranmasındaki sorunların bu alana yansımasından bağımsız değildir. İlkesel tutum geliştirme noktasında karşımız çıkan irade zayıflığının bir yanı da, illegal devrimci siyasal faaliyetin gündemden düşmesi şeklinde dışa vurmaktadır.
Kuşkusuz devrimci örgüt illegal siyasal faaliyetten ibaret değildir. Tartışmamız bu değil. Ancak illegal siyasal faaliyet yürütüme refleksini, giderek iradesini yitiren bir devrimci örgütün de, en temel niteliklerinden birinden yoksun kaldığı ya da kendini bundan yoksun bıraktığı açıktır. Kitlelerin şiddetini temel alan devrimin zoruyla kapitalizmi yıkıp sosyalizmi kurma iddiası taşıyan, işçi sınıfı ve emekçilerin karşısına bu iddiayla çıkan her akım için bu noktaya savrulmak, son derece vahimdir.
Düzen karşısındaki duruşu devrimci olan her akımı desteklemeyi program maddesi şeklinde ifade bir parti için bu tabloyu çizmenin iç açıcı bir tercih olmadığı açıktır. Bununla birlikte varolan sorunların görmezden gelinmesinin de, devrimci sınıf mücadelesinin gelişimine zerre kadar katkısı olmayacağına göre, devrimcilerin dikkatini bu alanda yaşadıkları ciddi zaafiyete çekmek kaçınılmaz olmaktadır.
Partimiz illegal temellere dayalı siyasal-örgütsel yaşamda kararlı, ısrarlı ve tutarlıdır!
Türkiye’nin verili koşullarında illegal temellere dayalı devrimci siyasal faaliyeti devrimci örgüt iddiasının zorunlu bir koşulu olarak kavrayan TKİP, en zor dönemlerinde bile bu iddiaya uygun hareket etmiş, yediği ağır darbelerin ardından bile illegal devrimci siyasal faaliyetini kesintisiz olarak sürdürmüştür. Partimizin geride kalan yıllar içinde illegal devrimci faaliyetini derinleştirmekle ve zenginleştirmekle kalmamış, yeniden yeni yeni kentlere yayma iradesi de göstermiştir. Halen de II. Parti Kongresi’inde ortaya konulan irade doğrultusunda bunu her açıdan daha güçlendirme süreci içindedir.
Komünistlerin şu ana kadarki pratikleriyle bu alanda da tutarlı bir pratik sergileme başarısı gösterebilmeleri, devrimci teori, devrimci sınıf, devrimci örgüt diyalektik bütünlüğü planındaki bilinç açıklığından, bunun ifadesi ilkesel tutumlarından bağımsız değildir. İllegal devrimci politik faaliyet konusunda gösterilen ısrar ve bu konuda yakalanan başarı, berrak bir bilinç ve tok bir iddianın dolaysız sonucudur aynı zamanda.
26 Nisan 2008