Komünistler siyasal mücadele sahnesine çıktıkları ilk dönemden bugüne kamu emekçileri hareketine özel bir ilgi gösterdiler. Bu ilgi kuşkusuz belli bir bakışaçısına dayalı idi ve sadece politik düzeyle sınırlı değildi, pratik bir yönelim olarak da kendisini göstermekteydi.
Hareketin ilk dönemlerinde yapılan müdahalelerden sendikal bir takım mevzilerin kazanılmasına kadar komünistlerin alana yönelik etkinliği bilinmektedir. Bu etkinliğin bir sonucu olarak, çalışmanın merkezileşmesi amacıyla, yürütülen bir takım tartışmaların ardından alandaki güçlerin hareketin sorunlarını tartışması ve politikasını belirlemesi amacıyla bir koordinasyon oluşturulmuştur. Koordinasyonunun yanısıra emekçilere seslenen ve harekete müdahalenin bir aracı olarak gündeme getirilen bültenin kendisi alandaki çalışmanın ve deneyimin merkezileşmesini sağlamayı amaçlamış ve bunu kolaylaştırmıştır.
Kimi dönem çeşitli nedenlerle kesintiye uğrasa da, çalışma uzun bir dönemdir bu sınırlarda seyrediyor. Elbette buna yerelliklerde yapılan bir takım çalışmaları da eklemek gerekiyor.
Ancak gelinen aşamada bu sınırların zorlanması, daha etkin ve etkili müdahalelerin imkanlarının tartışılması zorunlu ve kaçınılmazdır. Partimiz’in II. Kongresi’nin ardından her alandaki güçlerine yönelik “Parti’yi her alanda ve her açıdan güçlendirmek için ileri” çağrısı, Sosyalist Kamu Emekçileri açısından da somut olarak karşılığını bulmak zorundadır.
Sınırlarını zorlamayan bir çalışma tarzı artık aşılmalıdır!
Bugüne kadar çeşitli vesilelerle alana ilişkin temel değerlendirmeler yapılmıştır. Bu değerlendirmeler esası itibarıyla hala da güncelliğini korumaktadır. Gelinen aşamada sermaye devletinin uzun yıllara dayanan kamu hizmet sektörünü çalışanlarıyla birlikte tasfiye etme saldırıları somut olarak hayata geçirilmeye başlanmıştır. Özelleştirmeler, piyasalaştırılan ve pahalılaştırılan kamu hizmet alanları, çalışanların sosyal haklarını tasfiyeyi amaçlayan bir dizi yasa, yönetmelik ve uygulama, esnek istihdam ve çalışma koşulları ve tüm bunları perçinleyecek olan işgüvencesinin gaspı gündemdedir. Tüm bu saldırılara sermaye iktidarının hareketi dizginlemeye dönük sistematik baskı ve zorunu da eklemek gerekmektedir.
Sözkonusu saldırıların kapsamı, içeriği ve sonuçları üzerine basınımızda yeterince değerlendirme çıkmıştır ve çıkmaya devam etmektedir. Bu konuda yeterli bir bilinç açıklığına sahibiz.
Ancak saldırıların kapsamı gözönüne alındığında, alanda faaliyet yürüten ilerici, devrimci güçlerin müdahalesi son derece zayıf ve cılız kalmaktadır. Özellikle hareketin bugünkü dibe vuruşunda sendikal bir takım mevzileri elinde bulunduran uzlaşmacı, liberal anlayışların etkisi ve hareket üzerinde yarattığı tahribat düşünüldüğünde, bu zayıflık her geçen gün kendisini daha fazla hissettirmektedir.
Sosyalist Kamu Emekçileri’nin alana dönük müdahalesi ise mevcut haliyle sınırlarını zorlamaktan oldukça uzaktır. “Nedir bu müdahalenin kendisi?” sorusuna verilecek yanıtlar bu sınırlar konusunda bir veri sunmaktadır. Kuşkusuz bu sınırların zorlanması bugünden yarına hareketin mevcut tablosunu tersine çevirmeye yetmeyecektir. Zira bunun bizi aşan nesnel yanları var. Ancak böylesi bir çabanın açığa çıkaracağı imkanların bugünkünden daha fazla güç ve mevzi sunacağı, yarın mücadelenin yükseldiği koşullarda harekete daha etkin bir müdahalenin zeminlerini artıracağı tartışmasızdır. Yarının sert sınıf mücadelelerine hazırlanmak, bugünden sınırlarını zorlayan, daha etkin ve etkili bir müdahaleyi gerektirmektedir.
Mevcut haliyle alana dönük çalışmamız, bulunduğumuz mevzilerde merkezi politikalarımızı pratikleştirmeye çalışmanın ötesine geçememektedir. Bunun temel araçlarından birisi de alana seslenen özel sayılar ve bültendir. Güncel gelişmeler vesilesiyle hareketin öncü, ilerici unsurlarını devrimci bir mücadele programı etrafında biraraya getirmeye, hareketin uzun bir dönemdir ihtiyacı olan devrimci önderlik boşluğunu doldurmaya çalışan Sosyalist Kamu Emekçileri’nin bu çağrısı ise karşılık bulmamaktadır. Elbette bunun bizi aşan yanları bulunmaktadır. Ancak gelinen aşamada alana dönük politikalarımızı pratikleştirmek sorunu, çalışma tarzımızdan kullandığımız araçlara, geniş emekçi kesimlere yönelik seslenme düzeyimizden kullandığımız dil ve uslüba, alandaki güçlerimizin örgütlülük düzeyinden niteliğine kadar bir dizi temel konuda eleştirel ve özeleştirel bir değerlendirmeyi gerektirmektedir.
Bu hatırlatmaların ardından kamu emekçileri çalışmasına ve mücadelesine ilişkin bazı konuları özetlemeye geçiyoruz...
Geniş katmanları harekete geçirebilmek...
Alana dönük saldırıların geniş bir emekçi kesimi örgütsüzleştirdiği biliniyor. Sendikal anlamda kağıt üzerinde örgütlü görünen kesimin ise aslında örgütsüz olduğu bir diğer gerçektir. KESK’te örgütlü kesim, politik düzeyi ve sınıf bilinci görece daha ileri olsa bile, uzlaşmacı, reformist, liberal anlayışlar eliyle köreltiliyor ve hareketin mücadele dinamikleri heba ediliyor. Kamu-Sen ve Memur-Sen’in ise devlet ve hükümet yanlısı konumu nedeniyle gerçek bir mücadele mevzisi olmadığı ortadadır.
Mevcut durumda saldırılar karşısında örgütsüz geniş bir kamu emekçisi kesiminden sözetmek abartılı olmayacaktır. Bu haliyle geniş emekçi kesimleri saldırılar karşısında bilinçlendirmeyi, biriken öfke ve tepkiyi örgütlemeyi, harekete geçirmeyi hedefleyecek bir çalışma tarzına ihtiyaç vardır. Geniş kesimlere özel sayılarla seslenmenin dışında, saldırıların politik arka planını anlatacak, hareketin sorunlarını tartışacak, nasıl bir mücadele hattı izlenmesi gerektiğini somutlayacak ve en diri unsurları biraraya getirecek araçları gündemine alacak bir çaba harcanmalıdır.
Örneğin gündemleri önceden tartışılmış, geniş kesimleri kucaklayacak ve sürecin bir parçası yapmayı hedefleyecek panel, sempozyum, kurultay vb. etkinliklerin bu konuda işlevli birer araç oldukları sınıf çalışmamızın deneyimlerinden bilinmektedir. Bu ve benzeri araçların kullanılması, alanda çalışma yürüten güçlerimizin gündemine alması ve tartışması gereken bir başlık durumundadır.
Araçların amaca uygun kullanımı...
Bugüne kadar hareketin sorunlarını, sendikal mücadelenin eksikliklerini daha çok öncü, ilerici kesimlerle tartışmaya çalıştık. Bunda örgütsüz geniş kesimleri örgütlü mücadeleden, daha somut olarak sendikal mevzilerden uzaklaştırmamaya çalışmanın belirleyiciliği oldu. Zira hareketin dibe vurduğu bir süreçte işyerindeki emekçilerin mücadeleye oldukça mesafeli davrandığı, basın açıklamaları gibi daha pasif eylem biçimlerine katılmaktan, sendikaya üye olmaktan bile geri durduğu biliniyor. Bu koşullarda, sendika yönetimlerindeki uzlaşmacı anlayışların sendikaları ve hareketi getirdiği noktayı politik bir dille tartışmaya açmanın mücadeleyi ilerletmeyeceği kaygısını taşıdık. Bu kaygının kendisi bülten gibi bir merkezi aracımızın dil ve uslübunu, dolayısıyla da yaygın kullanımını belirlemeye başladı. Bu haliyle bülten gibi merkezi bir aracımızın işlevi de bir süre sonra öncü, ilerici kesimlere seslenmekle sınırlı, sendikalara protokol bırakmanın ötesine geçemeyen bir hal almaya başladı. Oysa bülten gibi bir aracın, tabandaki emekçilere seslenen, hareketin ve sendikal mücadelenin sorunlarını onlarla tartışmaya açan ve mücadelenin öznesi olmaya çağıran bir içerikte kurgulanması ve etkin bir dağıtımı, işlevi bakımından tercih edilmesi gereken bir tutumdur. Zira bugün hareketin önünde ciddi bir engele dönüşen sendikal bürokrasiyi geriletmenin başka bir yolu bulunmamaktadır.
Bu yanıyla bültenin içeriği, kuşkusuz emekçileri mücadeleden uzaklaştırmayacak bir dil ve uslübun da kullanılması gözetilerek, yeniden gözden geçirilmeli, somut bir takım deneyimlerle birlikte güncel gelişmelere karşı uyarıcı, sendikal bürokrasiyi teşhir edici ve emekçileri aktif mücadeleye çağıran bir tarzda kurgulanmalıdır. Bu açıdan işyerlerindeki somut sorunlara karşı sendikaların ilgisizliğinden genel bir takım süreçlere dair alınan tutuma, emekçileri doğrudan etkileyen saldırılar karşısında mücadelenin eksikliklerina kadar, ön açıcı ve yol gösterici olmalıdır.
Bülten konusuna değinmişken birkaç noktayı daha vurgulamakta fayda var. Bültenin halihazırdaki tarzı daha çok hareketin genel sorunlarına eğilen, ağırlıklı olarak eğitim ve sağlık hizmetlerine dair gelişmeleri izleyen, tüm bu sorunları politik bir dille ifade eden bir niteliktedir. Bundan dolayı alanda çalışma yürüten güçlerimizin “işyerindeki emekçiye veremiyoruz” türünden eleştirilerine konu olmaktadır. “Sıradan bir emekçinin çıkarıp masasına koyacağı, yanındaki arkadaşına vereceği bir içerikte değil” denilmektedir.
Kuşkusuz bunun yolu bültenin politik içeriğini zayıflatmak değildir. Zira biz salt sendikal bir bülten çıkarmıyoruz. Parti’nin kamu emekçileri alanındaki genel politik çalışmasını, dolayısıyla devrim ve sosyalizm mücadelesini bu alanda güçlendirmeyi hedefliyoruz. Bu yanıyla bültenin içeriği, ele aldığı konular vb. politik açıdan güçlü, ama “işyerindeki sıradan emekçiye” seslenecek bir esneklikte ve sadelikte olmalıdır.
Bunun somut anlamı; genel sorunlarla işyerindeki sorunlar arasında bağ kurmak, bültenin değişik sektör ve işyerlerinden katkılarla beslenmesini sağlamak, bulunmadığımız sektörlerdeki emekçilerle bağ kurmamızı kolaylaştırmak, düzeyi her ne olursa olsun somut çalışmamızı yansıtmak, emekçilerin önüne somut hedefler koymak, emekçileri hem düzene, hem mücadelenin önündeki engele dönüşen gerici eğilimlere, hem de reformist politikalara karşı taraflaştırmak, emekçileri kendi sınıf çıkarları doğrultusunda mücadeleye sevketmesini sağlamaktır. Bu tarz bir bülten bize yeni alanlar ve imkanlar sunacaktır. Zira bülteni etkili ve etkin kılmak, çalışmayı, güçlerimizi ve alanı örgütleyen bir araç haline getirmek anlamına gelecektir. Bunun için gösterilecek çabanın kendisi bizi güçlendirecektir. Eğer bülten bu bakışla ele alınırsa, bulunmadığımız sektörlerdeki emekçilerle tanışmak, sektörlerin özgün sorunlarına dair bir araştırma içinde olmak, hastane, belediye, vergi dairesi vb. emekçilerin toplu bulunduğu işyerlerine seslenmek ve somut imkanlar yakalamak özel bir çaba haline gelecektir.
Mevcut haliyle bülteni çevremizdeki sınırlı sayıda öncü emekçiye ulaştırmanın, sendika şubelerine protokol bırakmanın dışında pratik bir çabadan sözetmek olanaklı değildir.
Bültenin yanısıra bazı sektörlere ya da işyerlerine daha özel seslenen araçların gündeme getirilebilmeli, değişik araç, yol ve yöntemler de düşünülmelidir. Kuşkusuz bunun için bu alanlarda varolmak ve somut bir takım güçlere dayanmak gerekmektedir. Ancak böylesi hedefler konulmadığı koşullarda yeni güçlere ve imkanlara ulaşmak da olanaklı değildir.
Reformizme karşı etkili bir mücadele!
Hareketin bir diğer sorunu da sendika yönetimlerini tutan uzlaşmacı, reformist anlayışların mücadeleyi geriye çeken tarzıdır. Buna karşı etkili bir mücadele yürütmek ve teşhir etmek önemlidir ve bu konuda bir yetkinliğimiz olduğu açıktır. Ancak reformizme ve politikalarına karşı teşhirin sınırları öncülerle politik bir zeminde tartışmakla sınırlı kalmaktadır. Halihazırda hareketin öncüleri olarak tanımlayabileceğimiz kesimler reformist anlayışların tabanı ya da etkisinde olan güçlerdir. Kuşkusuz bu yönlü bir çabadan uzak durmak gerekmiyor. Ancak reformizmi geriletmenin en etkili yolu tabandaki emekçinin devrimci sınıf politikaları doğrultusunda harekete geçirilmesidir.
Bunun için işyerlerinde, sektörlerde, alanlarda yaşanan özgün sorunlara karşı somut bir takım adımlar atmak, işyeri örgütlülüğünün sağlanması için pratik bir çaba içerisinde olmak, somut gelişmeler ışığında reformizmi teşhir etmek önemlidir. Ancak politik olarak eleştirmenin ötesinde pratik bir takım deneyimler ve mevziler yaratmak için de değişik yol ve yöntemlerden faydalanmak gerekmektedir.
Örneğin eğitim emekçilerinin ek ders ücretlerini tırpanlayan yönetmeliğe karşı geliştirilen tepki bir süreliğine saldırıyı geriletmişti. Ancak genel saldırılarda olduğu gibi sektörlere özgü sorunlarda da haklarını koparıp alan değil protesto eden mücadeleye tarzıyla hareket edildiği için sözkonusu yönetmelik yürürlüğe girmiş bulunuyor. Bu oldukça somut, güncel ve binlerce emekçiyi ilgilendiren bir konudur. Sendikal bürokrasinin bu konuya karşı tutumu bir yandan teşhir edilirken, diğer yandan bu saldırının diğerleriyle ilişkisini kurmak, nasıl bir anlayışla mücadele edilirse saldırının püskürtülebileceğini anlatmak, olanaklıysa buna karşı somut deneyimler yaratmaya çalışmak bizim hareket tarzımız olmalıdır.
Somut deneyimler yaratılsa dahi bunun da bir takım sınırlılıkları olacağı bir gerçektir. Zira sermaye devletinin saldırıları kamu hizmet sektörlerini tümden tasfiye etmeyi, kazanımlarını gaspetmeyi hedeflemektedir. Bu haliyle hareketin işyerinden sektörlere doğru genişleyen ve yayılan ve aynı zamanda merkezi bir hat izleyen bir mücadele tarzına ihtiyacı vardır. Ancak bir sektörde ya da işyerinde yürütülen etkin bir mücadele hem o alandaki emekçileri harekete geçirecek ve bir tepkiyi açığa çıkaracaktır, hem de sedikal bürokrasiyi zorlayan bir işlev görecektir.
Örneğin sürgün edilen bir emekçiyi sahiplenmeyen sendikal bürokrasiye rağmen işyerini harekete geçirmek sendikayı da harekete geçmeye mecbur bırakacaktır. Ya da işyeri özgülünde güncel bir takım talepler doğrultusunda fiili-meşru mücadele anlayışıyla sınırlı da olsa belli kazanımlar elde edilmesi o işyerindeki emekçiye güven verecektir. Genel olarak anlatmak istediğimiz, devrimci mücadele anlayışına somut bir örnek olacaktır. Bu tür kazanımlardan yola çıkarak kamu emekçilerinin bu tarz bir mücadele ile haklarını koruyabileceğini, hatta yeni haklar elde edebileceğini, halihazırda sendikaların bu tarzdan uzak olduğu, böylesi bir iddiası olmadığı için hareketin bu durumda olduğunu söyledikten sonra mücadeleye ve sendikalarına sahip çıkmaya çağırmak daha etkili olacaktır. Bu tarz deneyimler yaratmak için imza kampanyalarından yemek boykotlarına, vizite eylemlerinden iş yavaşlatmaya kadar çeşitli yöntemler kullanılabilir. Bu tür tepkileri açığa çıkarmak için çeşitli araçlar kullanılabilir.
Yapılması gereken, bu tarz bir çalışma tarzının benimsenmesi, çalışmanın bu temelde planlanması, güç ve imkanların bu doğrultuda değerlendirilmesidir. Bunun için kafa yorulması, buna uygun bir planlama yapılmasıdır. Diğer türlüsü sendika şubelerinde eleştiren, mevcut eylemlilikleri ileriye sıçratmaya çalışan ve bu konuda etkin bir müdahaleyi gündemine alan, sorun tüm emekçilerin gündemine girdiğinde etkin bir çalışma yürüten, özcesi sınırlarını zorlamayan bir çalışma tarzıdır.
Sermaye iktidarının yeni saldırılarına karşı hazırlık...
Sermaye iktidarının alana dönük son saldırı hazırlığı ise işgüvencesinin gaspıdır. Önümüzdeki sürece bu saldırının damgasını vuracağını bugünden öngörüyoruz. Ancak bu süreci kucaklamak için bugünden ne gibi hazırlıklarımız olduğu tartışılmalıdır. Zira çeşitli adlar altında esnek istihdam biçimleri eğitim, sağlık başta olmak üzere çeşitli kamu sektörlerinde uygulanmaya başlanmıştır. Esnek istihdam biçimlerinden nasibini en çok yeni mezun üniversite öğrencilerinin ve genç güçlerin aldığı açıktır. Ancak yazık ki mevcut tabloda en hareketsiz ve en örgütsüz kesim de bunlardır. Halihazırdaki eylem ve etkinliklere gösterilen katılım, bu kesimlerin örgütlülük düzeyi bunun somut kanıtıdır. Bu kesimler aynı hizmeti üretmesine rağmen düşük ücretle, sosyal haklardan mahrum bir şekilde çalıştırılmaktadır. Bu kesimin yaşadığı somut sorunlar ileride tüm kamu emekçilerinin çalışma koşullarını belirleyecektir. Sendikal anlayışların bu konu üzerine somut ve hareketi birleştiren bir adım atmadığı ortadadır. Aksine “üretim sürecinin parçalanması” adı altında yeni örgütlenme modellerini tartışmaya, “toplumsal muhalefet sendikacılığı”, “kitle sendikacılığı” vb. teoriler üretmeye çalışmaktadırlar.
Oysa yapılması gereken “Herkese iş, tüm çalışanlara işgüvencesi!”, “Eşit işe eşit ücret!”, “Herkese genel sigorta!” vb. talepler etrafında hareketi birleştiren ve militan bir mücadeleye sevkeden bir hat izlemektir. Reformist anlayışlar esas sorunun kullanılan araçlarda değil pasif, uzlaşmacı mücadele anlayışlarında olduğu gerçeğinin üzerinden atlamaktadırlar. Bu konunun devrimci sınıf sendikacılığı ilkeleri doğrultusunda tartışılması, değişik sektörlerde esnek istihdamla hizmet üreten bu kesimlerin sendikalarda örgütlenmesi, ortak talepler etrafında hak alıcı bir mücadele hattında ortaklaştırılması için etkin bir müdahalede bulunulması şarttır.
Kuşkusuz politik olarak sorunu tartışmanın yanısıra bulunduğumuz alanlarda işgüvencesiz çalışan emekçi kesimleri sendikalarda örgütlemek ve mücadeleyi ortaklaştırmak için ne gibi araçları kullanmak gerektiği üzerine tartışmalı, somut bir planlama yapmalıyız. Bu çabanın kendisi alanın sorunlarını daha özelinden ve somut olarak incelemeyi, daha somut bir hareket planı çıkarmayı, buna uygun araç, yol ve yöntem belirlemeyi de kolaylaştıracaktır.
Yaratıcı ve özgün politika başarının güvencesidir
Güçlerimizin ağırlığını eğitim ve sağlık sektöründe konumlanmış yoldaşlarımız oluşturmaktadır. Ancak bu alanlarda henüz istediğimiz düzeyde somut politika üretebilen, güç olabilen bir konumda değiliz. Kuşkusuz eğitim gibi dağınık ve yaygın bir sektöre müdahalenin imkanları emekçilerin toplu olarak bulunduğu sektörlere göre daha zordur. Ancak alanın özgünlüğü gözetilerek buna uygun araç ve yöntemlerin belirlenmesi konusunda yeterince yaratıcı olduğumuz da söylenemez.
Örneğin eğitim sektöründe nispeten daha büyük okulların hedef olarak seçilmesi, buralardaki ilerici unsurlara ulaşmak için çaba harcanması, eğitim fakültelerinden yeni mezun ve göreve yeni başlayan genç emekçi kesimlere ulaşılması, hedef kitlesi bakımından alanlarımızın kesiştiği gençlik çalışmamızla kimi zaman ortak süreçlerin örgütlenmesi vb. imkanların değerlendirilmesi tartışılması gereken bir diğer başlıktır.
Mesela yeni göreve başlayan unsurlara ulaşmada reformist anlayışların refleksleri daha gelişmiş durumdadır. Tabii ki yıllardır tuttukları sendikal yönetimler onların işini kolaylaştıran bir etkendir. Ancak bu, hiçbir şekilde okullara ve sendikalara yeni gelen genç güçlerle özel olarak ilgilenmemizin, onları devrimci temellerde geliştirmemizin, sosyal, siyasal olarak kuşatmamızın önünde engel değildir.
Sağlık sektörü ise, her ne kadar çalışma koşulları bakımından zorluklar taşısa da emekçilerin toplu olarak bulunduğu alanlardır. Buralarda somut politika üretmenin zemini diğer işyerlerine göre daha fazladır. İşyerine seslenen özel sayılar, sektöre seslenen bülten vb. özgün araçlar, işyeri temsilciliğinin işletilmesi, işyerindeki sorunlara karşı duyarlılık yaratılmaya çalışması, hastaneler arasında eşgüdüm ve koordinasyon sağlamak amacıyla değişik yol, yöntem ve araçlar düşünülebilir, devreye sokulabilir.
Bu yanıyla başta sınıf çalışmamız olmak üzere gençlik çalışmamızın deneyimlerinin bu gözle incelenmesi, olumlu deneyimlerden dersler çıkarılması, somut hedef ve yönelimler belirlenmesi gerekmektedir.
Devrimci-demokrat grupların tutarsızlığını kırmak için...
Bir diğer konu da, alanda çalışma yürüten ve devrimci iddia taşıyan anlayışları somut gündemler vesilesiyle görev ve sorumluluklarını yerine getirmeye çağıran çabamızın pratik olarak bir sonuç üretmediği gerçeğidir. Emekçileri ilgilendiren temel saldırılar, sendika genel kurulları, tüzük değişiklikleri vb. Konularda geleneksel devrimci-demokrat siyasal grupların aldıkları tutumlar ne yazık ki iç açıcı değildir. Son genel kurul süreci bunu bir kez daha göstermiştir. Reformizme yedeklenen devrimci-demokrat gruplar bugüne kadar gösterdiğimiz tüm çabalara rağmen yüzünü işyerlerine dönmek yerine, ilkelerini de bir tarafa bırakarak “yönetimlere gelmek herşeydir” mantığıyla davranmışlardır. Yerelliklerle sınırlı kalan belli somut kazanımlar ise hareketin toplamına müdahale etmekten uzaktır.
Gelinen aşamada hareketin ihtiyacı olan devrimci önderlik boşluğunu doldurmak doğrultusunda dışımızdaki devrimci güçlere görev ve sorumluluklarını hatırlatan çabamızın karşılık bulması da, hareketin toplamına müdahaleyi önüne koyan devrimci bir mücadele programı etrafında birleşmenin koşulu da, tabanda yürütülecek çalışmanın kendisiyle doğrudan bağlantılıdır.
Zira geçmiş dönemlerde hareketin sorunlarını tartışmak amacıyla gerçekleştirilen tartışma platformları emekçilere umut vermekten ziyade umutsuzluk aşılamıştır. Bu tarz üstten tartışma platformları yerine taban çalışması üzerinden ve somut adımlarla birleşmeyi hedefleyen bir hareket tarzı esas yönelimimiz olmalıdır.
Güncel gelişmeler karşısında aldıkları tutumları, eksiklikleri ve zaafları yapıcı bir tarzda eleştirmek, devrimci güçleri görev ve sorumluluğa çağırmak, bunu emekçi kitlelere açık bir şekilde yapmak gerekmektedir.
Partinin çağrısına hakkıyla yanıt verebilmek...
Bu başlıklara eklenebilecek daha birçok sorunun tartışmaya açılması, alana dönük politikalarımızı somutlamak, ete-kemiğe büründürmek, etkin ve etkili bir çalışma tarzına kavuşmak, yeni güç ve mevziler yaratmaya çalışmak, devrim ve sosyalizm mücadelesini, bu mücadele içinde Parti’yi büyütmek için daha fazla imkanı zorlamak amacını taşımaktadır. Bu sorunlar alanda çalışma yürüten tüm güçlerimiz tarafından enine boyuna sorgulanmalı, tartışılmalı, somut sonuçlarını üretmeli ve Parti’ye sunulmalıdır.
Bu konuyla doğrudan bağlantılı olarak sorunun en can alıcı yanını ise alandaki güçlerimizin niteliği, örgütlülük düzeyi ve kimliği, bu alana yapılan müdahalenin kendisi oluşturmaktadır.
Sosyalist Kamu Emekçileri çalışması, Parti’nin hedefleri ve politikaları doğrultusunda alana müdahale etmeyi, alanda güç olmayı, kadrolaşmayı, temel politikalarımızı pratik çalışma içinde somutlamayı, geniş emekçi kesimlerle devrimin ve sosyalizmin çıkarları doğrultusunda kucaklaşmayı ve harekete geçirmeyi hedefleyen esnek bir araçtır. Amaca hizmet edecek her türden ilerici unsurun çalışmaya dahil olması esnekliğin sınırlarını anlatmaktadır. Böylesi bir tanım hiçbir biçimde alanda çalışma yürüten güçlerimizin esnek bir platform etrafında biraraya getirildiği sonucunu doğurmamalıdır. Mevcut haliyle alanda çalışma yürüten güçlerimizin bir takım sınırlılıklarının olması ayrı bir tartışma konusudur. Zira alandaki güçlerimizin politik ve ideolojik olarak geliştirilmesi, güçlendirilmesi, kuşatılması, Partili bir kimlik kazanması, kadrolaşması için çaba gösterilmesi Parti’nin görevidir.
Ancak kendisini ve güçlerini örgütleyemeyen bir çalışma tarzıyla bu başarılamaz, daha ileri bir düzey zorlanamaz.
Öncelikli olarak alandaki tüm güçlerimiz marksist-leninist ideolojiyle donanmak, Parti’nin ideolojisiyle kuşanmak zorundadır. Bu yanıyla bir eğitim sürecinin sistematik olarak gündeme alınması şarttır. Bu işin “abc”sidir.
Yanısıra Parti’nin yayın organlarının düzenli takip edilmesi, birim toplantılarında tartışılması, temel yönelimlerimizin alanda hayat bulması için çaba göstermek gerekmektedir. Parti’nin genel ve güncel politikalarının, taktiklerinin, sınıf hareketinin sorunlarının, Parti’nin gelişme düzeyinin incelenmesi ve tartışılması Parti’yle daha ileriden bütünleşmenin önemli adımları arasındadır. Zira genel siyasal süreçlere ilgisiz, Parti’nin toplam çalışmasından kopuk, siyasal sınıf çalışmamızın geldiği düzeyden bihaber unsurlar, alanın dar sorunları içerisinde boğulmaktan, moral ve inanç yitimine uğramaktan kurtulamaz. Zaten hareketin yaşadığı dibe vurmuşluk yeterince moral bozucudur. Düzenle bağlarını politik olarak ve bilinç düzeyinde koparmamış unsurların bu atmosferden olumsuz etkilenmesi ve düzene savrulması kaçınılmazdır. Bu demoralizasyonu parçalayacak olan ise devrim ve sosyalizme duyulan sarsılmaz inanç, buna uygun bir ideolojik donanım, örgütlü ve devrimci kimliktir. İddiasıyla, ideolojisiyle, ihtilalci kimliğiyle, buna uygun konumlanışı ve pratik çabasıyla bu misyonu Türkiye topraklarında yerine getirebilecek yegane güç olan Parti’yle daha ileriden bütünleşmektir. Sınıf mücadelesinin tüm zorluklarına rağmen uzun soluklu olabilmenin yegane koşulu budur.
Ancak böylesi bir misyonla davranan ve buna uygun bir iddiaya sahip olan güçlerimiz çalışmanın etkin ve enerjik bir öznesi olabilecek, çalışmayı daha ileri taşıyabilecek, alandaki ilerici unsurları Parti’ye örgütleyebilecektir.
Alandaki tüm güçlerimiz sadece çalışma tarzı ve düzeyine değil kendisiyle hesaplaşma sürecine de bu bilinçle yaklaşmalı, Parti’nin çağrısına bu anlamda da yanıt vermelidir.