TKİP IV. Kongresi sunumları...
İllegal örgüt, legal çalışma
ve örgütsel güvenlik sorunları
-I-
- 2000’li yılların başından itibaren burjuvazi tüm dünyada polis devleti uygulamalarını alabildiğine yoğunlaştırdı. Yeni bir emperyalist savaşlar döneminin bahanesine dönüştürülen 11 Eylül saldırısı, aynı şekilde polis rejimi uygulamalarındaki yeni tırmanışın da bahanesi ve miladı oldu. Sınıf ve emekçi kitlelerin siyasal hak ve özgürlükler alanındaki kazanımlarına yönelik saldırılar yeni bir ivme kazandı. Savaş sanayiinde olduğu gibi, burjuva devletlerin güvenliğine dair mali ve teknik yatırımlarda da küresel bir yarış başgösterdi. ABD’nin başını çektiği emperyalist-kapitalist devletler, devlet teröründe kuralsızlığı ve ölçüsüzlüğü adeta kurala dönüştürmüş oldular.
- Emperyalist kapitalizmin çok boyutlu yeni bir tarihsel bunalımla boğuştuğu son yıllarda iktisadi ve sosyal saldırıların alabildiğine şiddetlenmesi zorunlu bir ihtiyaç haline gelmektedir. Uzun yılların saldırı politikalarının yarattığı tepki birikimi üzerine bu sonuncu hamleler, bir nevi bardağı taşıran damla işlevi görüyor. Bu sürecin doğurduğu halk isyanları ve sosyal çalkantıların, devrimci önderlik boşluğu koşullarında nispeten zorlanılmadan kontrol altına alınabilmesi, öte yandan bölgesel olarak sürdürülen savaşlar sayesinde yaşanan kısmi gerilim boşalımları, burjuvaziyi dönemsel olarak dizginleyebiliyor. Fakat son on yılın, daha da geriye götürürsek son 25-30 yılın toplamı üzerinden bakıldığındı, burjuvazi, zor aygıtlarını tahkimatta, siyasal ve sosyal alandaki evrensel kazanımları budamakta benzersiz bir aşama kaydetmiş durumdadır.
- Geçici normalleşmeler görülse de devlet terörü ve faşizan uygulamalardaki yoğunlaşma, burjuvazinin halihazırdaki temel eğilimidir. Bu eğilim, burjuvazinin tarihsel planda siyasal gericiliğin asıl kaynağı haline gelmiş olmasından öteye, güncel bir muhtevaya da sahiptir. Güncel planda burjuvazi, girmiş bulunduğumuz ve halen bunalımlar ve savaşlarla karakterize olan yeni tarihi dönemin kaçınılmaz sonuçlarını öngörerek hareket etmektedir. Son on küsur yılda emperyalist kapitalizmi zorlayan bir devrimci çıkış-yükseliş yaşanmadığı halde, burjuvazi bu dönem boyunca “güvenlik” gerekçesiyle meşrulaştırarak her türlü hak ve özgürlüğe el uzatmakta, kendi hukukunu dahi pervasızca ayaklar altına almakta, tüm toplumu gözetleme, kayıt altına alma ve denetimde tutmanın teknik imkanlarını sınırsızca geliştirmektedir. Bunun, burjuvazi cephesinden güncel planda toplumsal muhalefeti denetimde tutmak, alabildiğine yoğunlaşan çelişkilerin mayaladığı devrimci patlamaları engellemek, daha da önemlisi, gelmesi kaçınılmaz devrimler dönemine hazırlanmaktan başka bir anlamı yoktur.
- Bu gelişmelerin ülkemiz solunun ezici kesimi tarafından tersinden okunmasını ya da pratikte tersinden yönelimlerin konusu olmasını, öncelikle ve özellikle de devrimci örgüt fikrinden ve iradesinden geri dönülmez bir şekilde uzaklaşmayı, Türk burjuvazisinin en temel başarılarından biri saymak gerekir. Partimiz, burjuvazinin bu başarısını Türkiye solunun küçük-burjuva sınıfsal konumunun ve bunun ifadesi ideolojik çizgisinin dolaysız bir ürünü olarak değerlendirmektedir. 12 Eylül yenilgisiyle devrimci temelde hesaplaşamayanlar, ne geçmiş küçük-burjuva kimliği aşabildiler, ne de onun son tahlilde tasfiyeci-reformist bir öz taşıyan ideolojik çizgisini. ‘90’lı yılların ikinci yarısında ivmelenen yeni kırılma süreci, düzenin yarattığı yanılsamalar ve tasfiyeci-reformist atmosfer altında ideolojik ve örgütsel erozyonun yolunu sonuna kadar açmış oldu.
İdeolojik-politik planda yaşanan savrulmaların örgütsel alanda da sonuçlarını yaratması kaçınılmazdı. Tersinden örgütsel alanda yaşanan tasfiyeler ise ideolojik savruluşları ve liberal-reformist eksende saflaşmaları olağan hale getirmiş oldu. Gelinen yerde Türkiye solu ana gövdesiyle tasfiyeci legalizmin batağına saplanmış, düne kadar devrimci olan bir dizi irili ufaklı yapı, illegal devrimci örgüt fikrinden, iradesinden ve elbette ki pratiğinden geri dönülemez biçimde kopmuşlardır. Hala da ciddi kayıtlarla devrimci sayabileceğimiz birkaç yapı payına tek fark, henüz reformist odaklaşmalara eklemlenmemiş olmalarıdır. Yoksa siyasal çalışma pratiği ve örgütsel yapılanma sözkonusu olduğunda, onlarda da legalist mentalite ve düzen sınırlarını zorlamayan bir siyasal pratik hakim hale gelmiş bulunmaktadır.
- Dünyadaki polis devleti uygulamalarının ve devletlerin tahkimatının hız kazandığı süreci Türk burjuvazisi de son sınırlarına kadar değerlendirdi. Kürt sorunu, iktisadi-sosyal çelişkilerin yoğunluğundan kök alan mevzi direniş ve eylemlerin yaygınlığı ile rejim krizi gibi daha özgün etkenler, faşist baskı ve devlet teröründeki yoğunlaşma eğilimini olağan bir çizgiye dönüştürmektedir. Gerici-dinci akımın iktidarlaşma süreci, tüm toplumsal yaşamda burjuva hukukun çiğnenmesi, polis aygıtının siyasi ve teknik açıdan olağanüstü düzeyde güçlendirilmesi, düzenin biçimsel burjuva yapılarının gitgide bir kenara itilmesi ile paralel biçimde yaşandı. Dinci gericiliğin esasta burjuva cephedeki çatışmanın güncel ihtiyaçları çerçevesinde öncelikle düzen cephesindeki rakiplerine vurmuş olması, yazık ki solun önemli bir kesimini az ya da çok hayati yanılsamalara itmiştir. Oysa çok geçmeden sol hareket, dinci gericiliğin keyfi, kuralsız ve ölçüsüz baskı ve terörüyle çok daha ağır bir biçimde karşı karşıya kalacaktır.
- Dünyada olayların seyri ile Türkiye’deki gelişmelerin yönü bu denli açıkken, parlamenter hayallerin yarattığı cazibeye teslim olmak, boylu boyunca legalizm alanına serilmek, bir siyasal körlük örneğinden başka bir şey değildir. Son kertede bugünkü legal çalışma sınırları geçmişten bugüne süregelen siyasal mücadelelerin basıncıyla belirlenmiş olsa da, burjuvazi hukuksal mevzuatta bu sınırları çoktan geriye çekmiş bulunuyor. Uygulama planında ise her geçen gün daha fazla pervasızlaşmaktadır. Toplumsal mücadelenin kontrol altında tutulabildiği, devrimcisinden reformistine sol hareketin aşırı düzeyde denetime açık olduğu günümüz koşullarında, henüz daha fazlasına ihtiyaç duymamaktadır. Bu yönüyle bakıldığında legal çalışma sınırlarının, esasen sermaye iktidarının tasarrufunda olduğu da apaçık bir veridir.
- Günümüz Türkiye’sinde sermaye düzeninin görüntüdeki göreceli istikrarı, emperyalist kapitalizmin iktisadi, siyasi, militarist ihtiyaçlarının hassas dengelerine yaslanmaktadır. Dolayısıyla her zaman yapısal bir kırılganlığın basıncı altındadır. Türk sermaye devletinin emperyalist saldırganlık ve savaşta aktif taşeronluğa soyunması, örneğin Afganistan, Irak, Libya ve son olarak da Suriye’ye yönelik emperyalist planlara uygun saldırgan tutumları, öncelikle buradan gelen mecburiyetin ürünüdür. Kapitalist dünyanın mevcut gidişatı ve Türk sermaye düzeninin kuşatıldığı koşullar, Türkiye’de dengelerin her an bozulmasını, devrimci bir potansiyel olanak olarak sürekli güncel tutmaktadır. Farklı bir yönden bakıldığında, bunun aynı zamanda devrimci siyasal faaliyete, onun bir unsuru olarak legal çalışma olanaklarına yönelik şiddetin dozunda sıçramalı artışlar olasılığını da beraberinde taşıdığı görülecektir.
Dolayısıyla illegal ihtilalci bir varoluşa, örgütlenmeye, faaliyete çubuk bükmek stratejik ve ilkesel olduğu kadar taktiksel bir zorunluluktur da. Bir iç savaş aygıtı olarak örgütlenmiş, tarihi boyunca sayısız deneyimler kazanmış, kontr-gerilla yöntemlerinde ustalaşmış, güvenlik ve denetim alanlarındaki teknolojiyi en ileri düzeyde kullanan Türk sermaye devletine karşı ciddiye alınabilir bir mücadele, bu zorunluluğun bilincinde olmaksızın ve buna uygun bir devrimci iradeyle hareket etmeksizin sürdürülemez. Legal çalışma olanaklarını devrimci iktidar mücadelesi hedefine bağlı bir şekilde etkin bir tarzda kullanabilmenin, koruyup genişletebilmenin yolu mevcut koşullarda da, Türkiye’nin kaçınılmaz çalkantılı ve zorlu mücadele döneminde de, bundan geçmektedir.
-II-
- Partimiz için illegalite-legalite ilişkisinin teorik-ilkesel çerçevesi ve politik, örgütsel, pratik esasları, daha yeni bir hareket olarak ortaya çıktığı ilk dönemlerinden itibaren tümüyle açık ve nettir. Leninist parti teorisinden, onun stratejik ve ilkesel doğrultusundan bir an dahi sapmaması, örgütsel pratiğinde ve siyasal sınıf çalışmasında ilkesel çerçeveye uygun davranması, partimizin ayırdedici üstünlüklerinden biri olageldi.
Bu alandaki asli sorunumuz, konuyla ilgili parti birikiminin nispeten genç sayılabilecek kadro ve militanlardan oluşan parti saflarına tarihsel dönem kavrayışımız paralelinde mal edilebilmesidir. Bu çerçevede konuyla ilgili temel belgelerimiz tüm kadroların ve parti çeperinin gündemine taşınmalıdır.
- Partinin konuyla ilgili değerlendirmelerinden bazı esasları yinelemek gerekirse:
Partimiz illegalite-legalite ilişkisinin nasıl kurulacağını, bunların hangi yöntem ve perspektifle birleştirilip uyumlu kılınabileceğini açıklığa kavuşturan Leninist parti teorisi üzerinden inşa edilmiştir. Hedefleri (ideolojik-programatik çizgisi) ve bu hedeflere ulaşmasını sağlayacak politik çalışması (taktik-siyasal çizgisi) ile bu çalışmanın şekillendirdiği ve kendisini ancak onlar üzerinden hayata geçirebileceği araçları (örgütsel çizgisi) bakımından kurulu düzene sığmayan bir devrimci sınıf partisi için, illegalite ilkesel ve stratejik bir zorunluluktur. Düzeni zor yoluyla yıkmayı hedefleyen bir parti ancak illegal olarak ayakta kalabilir ve faaliyetini her koşul altında kesintisiz olarak ve tavizsiz bir biçimde sürdürebilir. Demek oluyor ki ihtilalci bir parti politik çalışmasının sürekliliğini ancak illegal varoluşuyla güvenceye alabilir. Düzen legalitesini aşan bir açık çalışma da -ki komünistler için legal olanakların ötesinde bir kapsama sahiptir- ancak sağlam bir illegaliteye yaslanarak yürütülebilir.
Komünistler açısından legalite ise, ilkin, bir sınıf tahakkümü aracı, burjuvazinin baskı ve zor aygıtı olarak sermaye devletini perdeleyen her türlü biçimsel yapının, düzenin her türlü yasal kurumunun, bir başka deyişle bizzat düzen legalitesinin kendisinin etkin bir şekilde teşhir edildiği bir istismar alanıdır. İkincisi, kitlelere yönelik ajitasyon-propaganda ve örgütlenme faaliyetini alabildiğine yaygın ve etkili araç, yol ve yöntemlerle yürütmenin, onlarla sayısız alanda kesişmenin, bağ kurmanın vazgeçilmez bir kanalıdır. Nasıl ki sağlam bir illegal temele yaslanmadan düzen sınırlarına takılmayan etkin bir devrimci açık çalışma yürütülemezse, aynı şekilde legalitenin olanaklarını değerlendirmeyen, ondan yararlanarak kendini kitlelerle kurduğu sayısız bağla sarıp sarmalamayan bir illegal örgüt de, bırakalım devrime yürümeyi, ayakta dahi kalamaz. Bu açıdan legalitenin etkin istismarı hayati önemde bir taktik sorundur. Doğal olarak taktik olan daima stratejik ve ilkesel olana bağlıdır, her açıdan ona tabidir, her bakımdan onun hizmetindedir.
-III-
- Modern sınıf savaşımları dönemi boyunca tarihsel deneyim ve bizzat bu deneyimin içinden süzülüp gelen bilimsel sosyalist teori, proletaryanın iktidarı ancak zor yoluyla alabileceğini, proleter devrimin ise zorlu ve acımasız bir iç savaşın ürünü olduğu gerçeğini tartışmasız bir olgu olarak saptamaktadır. Siyasal önderliği, bir başka ifadeyle devrimci öncü örgütü, bir sınıf savaşı aygıtı olarak örgütlenemeyen bir işçi sınıfının devrimi zafere ulaştırması imkansızdır. Yeni bir bunalımlar, savaşlar, devrimler dönemine girdiğimizi saptayan, tüm çalışmasını ve mücadelesini de bunun içinde anlamlandıran partimiz payına devrime hazırlık, gerçek anlamını, bir iç savaş aygıtı olarak örgütlenme seferberliğinde bulabilir ancak.
- Partimizin 2007’de toplanan II. Kongresi’den bu yana geçen sürece bakıldığında, yapılan tüm müdahalelerde bu hususların özenle, bir kılavuz ipi gibi gözetildiği görülecektir. “Devrimci Örgüt Yaşamsaldır!” şiarı ile sınıf eksenli partiye geçiş temelinde “Parti, Sınıf, Devrim!” çağrısı, tüm partiye tarihsel dönem kavrayışına uygun bir yönelim kazandırmanın ifadesi oldular. Çalışma tarzındaki köklü dönüşüm çabaları, diğer şeyler bir yana, aynı zamanda illegal ihtilalci temeli güçlendirme perspektifiyle açık çalışma imkanlarını etkin bir şekilde büyütürken, böylece örgütsel güvenlik sorunlarını da olağan düzeye çekme ihtiyacının ürünüydü. (...)
Sınıf ve emekçi kitleler içinde erime aşamasından henüz uzak olduğumuz, öte yandan polisin izleme-kayıt altına alma-denetleme yöntemlerinin yetkinleşmiş olduğu, devletin teknolojiyi geçmişle kıyaslanamayacak düzeyde ilerden kullandığı, tersinden parti militanlarının ağırlıklı kısmının salt açık çalışmanın deneyimlerini taşıdıkları koşullarda, böyle bir adımın başlangıçta bu tür sorunlar yaratması olağandı. Neticede politik faaliyetin sürekliliğinin, dolayısıyla örgütsel sürekliliğin hala da teknik-pratik boyutuyla örgütsel güvenlikte hassas olmaktan geçtiği bir evredeyiz. Organik bütünleşme adımının atıldığı dönemle birlikte MK’nın örgütsel güvenlik sorunları üzerinden yaptığı müdahalelerin (genelgeler, aydınlatıcı iç yazılar, hatalar karşısındaki uyarıcı tutumlar vs.), kadroların eğitimi ve dönüşümünde önemli bir rol oynadığı yadsınamaz.
Yine de bütünleşmeyle birlikte daha etkin bir açık çalışmanın önplanda olduğu dar bir illegal parti yapısı açısından teknik-pratik tedbirlerin kendi başına yeterli olmayacağı ortadadır. Partinin politik önderliğe dayalı çalışma tarzı, bu çerçevede MK’nın merkezi karargah işlevine uygun konumlanması ve çalışması, yayınlar başta olmak üzere merkezi araçların işlevlerini yerine getirebilmesi, bunun hayata geçmesinin temel bir bileşeni olarak yerel önderlik yeteneğinin-yerel inisiyatiflerin geliştirilmesi tartışmaları, örgütsel güvenlik sorunlarına belirleyici halkadan yapılan müdahaleler oldular.
2008’de isabetli bir şekilde attığımız adımın, düşmanın çok yönlü olanakları düşünüldüğünde partimize ağır bir faturaya dönüşmemesi, tam da bu müdahalenin sonuçlarına bağlıdır. Demek oluyor ki örgütsel güvenlik sorunlarının olağan sınırlarına çekilmesi, en başta bu halkanın sıkı sıkıya kavranması ve gereklerinin yerine getirilmesiyle başarılabilir.
Kaldı ki burjuvazinin faşist baskı ve terörünü yoğunlaştırma eğiliminden bahsettiğimiz, devrimciler başta olmak üzere sola saldırmasının güncel bir sorun olduğu yerde, açık çalışma mevzilerini genişletirken örgütsel sürekliliği sağlamanın başka yolu da yoktur. Bolşevik partinin, Rusya’da 1912’lere kadar uzanan gericilik dönemindeki pratiği bu açıdan oldukça öğretici bir deneyimdir.
-IV-
- Elbette esasa dair yaptığımız tüm bu vurgular, örgütsel güvenlik sorunlarının daha çok teknik-pratik boyutu kapsamında değerlendirilebilecek ilkelerin, kuralların ve pratik tedbirlerin önemini azaltmıyor. Tersine, devletin güvenlik alanında geçmişi aratacak düzeyde teknolojik olanaklarla-araçlarla tahkim edildiği bugünün koşullarında, teknik-pratik alan geçmişle kıyaslanamaz bir önem kazanmış, kapsamı ise alabildiğine genişlemiş bulunuyor. Nitekim partimizin çalışma tarzına yönelik köklü müdahale çabası, gelişmemizin bir dizi temel gereklerinin yanısıra, aynı zamanda güvenlik alanındaki gelişmelerden doğan ihtiyaçların da bir ürünüdür.
Bir dizi başka sorunumuzda olduğu gibi, esasen güvenlik sorununun teknik-pratik alanına giren tüm sorunlarımızla ilgili de, partinin neredeyse söylenmedik sözü kalmamıştır. 2008’deki adımla birlikte gündeme gelen genelgeler, iç yazılar, deneyimler, partiye sunulan raporlardaki ilgili bölümler, birbirini izleyen MK Toplantıları ve Parti Okulu çalışmalarındaki güvenlik sorunları tartışmaları, burada yapılacak her tekrarı gereksiz kılacak denli ayrıntılı ve aynı ölçüde de açık ve net bir çerçeve sunmaktadır.
Fakat bütün bunlar, sorunlarımızın esası yönünde çözüldüğü anlamına da gelmemektedir. Zira, güvenlik sorunlarının teknik-pratik boyutunda uygulama alanı, bir başka deyimle kadrolarda somutlanma boyutu son tahlilde en belirleyici alandır. Parti, güvenlik sorunlarındaki tüm müdahaleler üzerinden alınan mesafeye rağmen, söz ve davranış birliğini-tutarlılığını örgütsel omurgasında tartışmasız bir niteliğe dönüştürmek göreviyle hala da yüz yüzedir. Örgütsel güvenlik sözkonusu olduğunda bunun anlamı, ilkeli ve kurallı bir örgütsel yaşam, iç yaşamın devrimcileştirilmesi, iç illegalite (ki “sağlam bir iç illegalitesi olmayanın, düşman karşısında da sağlam bir illegalitesi olamaz!”), parti içi aleniyet ve tam devrimci denetim, kural ve ilkelere mutlak bir bağlılık demektir. Bu çerçevede “Parti yaşamını devrimcileştirmek”, “partide ve kadrolarda zaman içinde birikmiş kiri pası tümüyle silip atmak”, “III. Parti Kongresi'nin önemle altını çizdiği partinin devrimcileştirilmesi sorununda belirgin biçimde mesafe almak” doğrultusundaki çaba kesintisiz biçimde sürdürülmek durumundadır.
- Güvenliğin teknik-pratik alanını belirleyen bu temel sorumluluklarla birlikte kadroların ve tüm parti çeperinin sistemli donanımı-eğitimi planında ısrarlı ve sürekli müdahale ihtiyacı da yakıcı haliyle sürmektedir. Döneme özgü koşullar olağan siyasal çalışma içinde militan bir pratik eğitimin olanaklarını sınırlayabildiğinden, bu alanda iradi müdahaleler fazlasıyla önem kazanmış bulunuyor. Eğitim planında tarihsel deneyimlerin incelenmesinin teşvik edilmesinin yanısıra, başta genelgeler olmak üzere iç metinlerle parti saflarına döne döne seslenmenin, tekrar tekrar uyarmanın, bıkıp usanmadan ilke ve kuralları hatırlatmanın önemi ve işlevi yadsınamaz. Fakat bunlar pratik tutum ve uygulamalarla, gerekli durumlarda da yaptırımlarla birleştirilemezse, bu alandaki zayıflıklarımız ve yılların yarattığı alışkanlıklar kolay kolay geride kalmayacaktır.
-V-
- Öte yandan içe yönelik tüm müdahaleler, düşmanı tanıma, çalışma yol ve yöntemleri konusunda uzmanlaşma uğraşı ile birleştirilebilmelidir. Güvenlik sorunlarının bu pratik görevi, çoğu halde sanıldığından da hayatidir. Zira “Düşmanını tanımak, savaşın yarısını kazanmaktır.” Devletin çalışma teknikleri alanındaki değişimlerle birlikte, bu açıdan hala yolun başında olduğumuzu söylemek abartı olmayacaktır. Türkiye’de devlet emperyalist devletlerle kıyaslanabilecek, hatta yer yer onlardan daha ileri düzeyde tekniği kullanabilen gerçek bir güvenlik ve denetim aygıtı haline geldi. Partinin son yıllardaki deneyimleri olsun, farklı kanallardan (sol gruplara yönelik operasyonlar, Ergenekon dalgaları, ordunun tepesine yönelik polisiye dinleme ve kayıtlar, burjuva siyaset alanındaki kirli rekabet yöntemleri vs.) yansıyan bilgiler olsun, polisin istihbarat teknolojisini ve yöntemleri ustalıkla kullanabildiğini gösteriyor. Keza denetim-kayıt altına alma, kanıt biriktirme açısından da geçmişle kıyaslanamaz bir düzeydedir.
Bütün bunlara karşı kendi tekniklerini geliştirmeyen, dinlenmeyi, veri biriktirmeyi ortadan kaldıracak uygulamalarla birlikte teknik donanımını büyütmeyen devrimci bir illegal parti, yeterince korunaklı olmayacaktır.
Bununla birlikte karşımızdaki, her türlü kirli yöntemi kullanan bir karşı-devrim aygıtıdır. Onun geçmişten bugüne devrimci örgütlere vurduğu en ağır darbelerde sızma ve devşirmelerin çok belirleyici bir yeri olduğunu da dillendirmekten kendilerini alamıyor bazı polis şefleri. Buna karşı başlıca önlem, partinin tüm çalışmasında ve örgüt yaşamında devrimci normları, ilke ve kuralları tartışmasız bir şekilde egemen kılmaktır. Parti genelgelerinde de ifade edildiği üzere, bu yapılmaksızın, sapmalar ve anormallikler göze batmayacak, dolayısıyla da açığa çıkartılamayacaktır. Elbette bu, parti saflarına akan her insanın, en baştan itibaren tüm süreçlerinin dikkatle izlenmesi, geçmiş kökeninden sosyal yaşantısına her açıdan tam bir açıklık sağlanması planında yaşayabildiğimiz sorunların kesin bir tarzda geride bırakılmasıyla birleştirilebilmelidir.
- Bütün bunlar üzerinden partide sağlam bir denetim kurulabilirse, bir başka ifadeyle “Güven iyidir, fakat denetim daha iyidir!” ilkesine uygun hareket edilirse, böylece sorunlarımızın çözümünde hızla mesafe alır, parti örgütünü, “illegal eksende başarılı, verimli, esnek ve dinamik bir politik çalışma”yı ve mücadeleyi her durumda kesintisiz sürdürebilen, tüm koşullara dayanıklı bir hale getirebiliriz.
Temmuz 2012