Logo
< IV. Ümit Altıntaş Gençlik Kampı...

Ekim: Dünümüz, bugünümüz ve yarınımız - H. Bedreddin


Komünist hareket 25. yılına girerken
MYO’nun yaşamsallığı...

Ekim: Dünümüz, bugünümüz
ve yarınımız

H. Bedreddin

Zihinsel faaliyet devrimciliğin şekillenmeye başladığı alandır. Bilimsel sosyalizmin inşası bu büyük çaba sonucu gerçekleşti ve onun öncü kurmayı olan komünist partilerinin elinde bir silaha dönüştü. 150 yıllık tarihi boyunca yapılan katkılarla birlikte gelişip serpildi. Not düşmekte fayda var ki, girişteki cümleden kastımız devrimci mücadelenin tek başına zihinsel bir faaliyet olduğunu vurgulamak değildir. Zira devrimci mücadelenin ayrılmaz bir parçası olan teorik çalışma, Marks’ın da ünlü ifadesiyle, “dünyayı yorumlamak değil değiştirmek” içindir. Teori, bu savaşımda militanlara niye savaştığını ve neye karşı savaştığını döne döne gösteren en önemli cephaneliktir.

Her bir devrimci/komünist bireye mücadeleye katılma sebebi sorulduğunda, eşitsizliğin, sömürünün, adaletsizliğin vb.’nin kendisini rahatsız etmesi ve değiştirme iradesi ile bu işe soyunduğunu ifade edecektir. Yani  haksızlıklarla dolu bu dünyanın değişebileceğini düşünerek atılmıştır kavgaya. Yaşamın içindeki her türlü soysuzluğun kaynağının bilincine yansıması onu mücadelenin içine çekmiştir. Devrimcilik, ama şöyle ama böyle, öncelikle düşünülerek atılan bir adım, yürütülen bir savaştır. Her bir devrimci için bu geçerlidir aslında. Çünkü yaptığımız iş bir kör dövüşü olmadığına göre, bunun şekillendiği bir alan vardır. İşte bu işin püf noktası burasıdır; düşünmektir. Sonrası elbette savaşmaktır. Fakat önemli olan savaşmaya başladıktan sonra da düşünmeyi devam ettirebilmektir. Yoksa geçmişten bugüne sürekli eleştirdiğimiz gibi, önderlerin düşünüp militanların savaşması gibi bir durum ortaya çıkar.

Komünist bir kadronun düşünsel faaliyeti kesintisiz sürdürebilmesi yaşamsaldır. Kendimizi dava ve parti ile et-tırnak gibi hissetmemizi sağlayacak olan şey tek başına pratik değildir. Kapitalizmin her türlü kuşatmasına karşı devrimin ve partinin değerlerini kuşanarak karşı koyabiliriz. Her açıdan güçlü, işi gücü düşünmek ve savaşmak olan militanlar, partinin geleceği açısından tayin edici bir rol oynayacaktır. 

300 Spartalı filminde Kral Leonidas ateş geçitlerine giderken başka bir ordu ile karşılaşır. Spartalıların sayıca az olduğunu söyleyen diğer komutanın askerlerine sivil hayatta ne iş yaptıklarını sorar Kral Leonidas. Hiçbiri profesyonel asker değildir ve mesleklerini söylerler. Bunun üzerine Leonidas Spartalılar’a sorar, “sizin mesleğiniz nedir?” diye. Aldığı cevap, mızrakların ve kılıçların havaya kalkışının eşliğinde “au! au!” olur. Çünkü hepsi savaşçıdır. Bunun üzerine Leonidas haklı olarak, “bak ben senden daha fazla asker getirmişim” der.  Buradaki mesleğin savaşcılık olmasına düşünmeyi de eklersek, partinin 300 Spartalı ruhu ile düşünüp savaşacak militanlara ihtiyacı vardır.                         

EKİM ilk çıktığı andan itibaren kadrolarını hem düşünen hem de savaşan kadrolar olarak şekillendirme hedefi ile hareket etti. Komünist parti inşa örgütü olarak 1987 yılında tarih sahnesine çıkan EKİM önemle şu vurguları yaptı: “Ekim bir kürsüdür!”, “Düşünen ve savaşan kadrolar”. Bu vurguların amacı, çıkışından itibaren illegal bir yayın organı olan Ekim’in komünist kadrolar tarafından etkin bir biçimde kullanılabilmesi ve hareketin düşünsel yaşamına aktif katılımın örgütlenebilmesiydi. Hareketin ve mücadelenin sorunlarının yanı sıra olumlu-olumsuz deneyim ve derslerin Ekim üzerinden hareketin geneline maledilebilmesi Ekim’i daha da güçlendirecekti. Bugüne kadar hep bu bakışaçısıyla hareket edilmiş ve bu alandaki zayıflığın üzerine sürekli olarak gidilmiştir.

Bugün komünist hareketimiz çıkışından bu yana zorlu mücadelelere tanıklık eden 25. yılını kutlamaya hazırlanmaktadır. Önümüzdeki dönemde parti olarak daha güçlü ve işlevsel bir Merkez Yayın Organı’na daha çok ihtiyaç duyacağımız ortadadır. Bunun yanı sıra, kuruluş kongresi sonrası süreçte yaşanan aksamalar da düşünüldüğünde, bu konuda partili güçlere önemli görev ve sorumluluklar düşmektedir.

Türkiye hep devrimci yetiştiren bir toprak olmuştur. Birçok devrimci örgüt oluşmuş, tasfiye olmuş ve yenileri varolmuştur. Buna rağmen komünistlerin onlarca yıldır böyle bir yayını çıkarabilmiş olmalarının bu topraklarda başka bir örneği yoktur. Şu günlerde komünist hareketin 25. yılını kutlayacağız. Fakat bunun aynı zamanda bir yayın olarak Ekim’in de 25. yılı olduğunun altını çizmeliyiz. Bu topraklarda böyle bir deneyim ilk defa biz komünistlerin öncülüğünde hayat buluyor. Bütün bir sürece dönülüp bakıldığında, bunun nasıl yoğun bir emeğin ürünü olduğunu görmek güç değildir. İşte yazının başlığındaki “dünümüz, bugünümüz ve yarınımız” bu anlama geliyor. Sorunları ile olumlu yanları ile geçmiş bu 25 yıl bizim tarihimiz.

Ekim sözkonusu olduğunda, geçmişten bugüne yaşanagelen sorun genelde yayının gereğince beslenmediği, partinin düşünsel faaliyetine katkının yetersizliği vb. idi. Eleştiriler dönüp dolaşıp, yazının başında işaret ettiğimiz “düşünme” sorunu üzerinde düğümlenmektedir. Elbette pek çok yoldaşımız “düşünüyoruz” diyecektir. O zaman bunu pratiğe dökerek Ekim’i beslemek, böylece düşüncelerimizi partinin toplamına maledebilmek gerekiyor.

Buraya kadar söylenenlere fazlasıyla katkı sunacağı inancıyla Ekim’in Şubat 2001 tarihli 220. sayısında yayınlanan Ekim’in yayın faaliyetindeki aksama üzerine.../ Güçlü ve işlevsel bir MYO için!” başlıklı yazıdan bir bölüm aktaracağız. Aşağıdaki satırlar Ekim’in tüm partililere seslenişi olarak da düşünülmelidir:

“Ekim’in benzersiz yeri ve rolü

“Partimiz, Merkez Yayın Organı olarak Ekim’e çok şey, denebilir ki bugünkü varlığını borçludur. Partinin inşasını başarıyla taçlandırarak bugünkü düzeye ulaşmamızda, tüm saldırılara rağmen ayakta kalan ve faaliyetinde sürekliliği sağlayan bir örgütsel yapı ve birikim yaratmamızda, Habipler ve Ümitler’in simgelediği sağlam devrimci kadrolar yetiştirmemizde, bir yayın organı olarak Ekim’in rolü tartışmasız ve benzersizdir.

(...)

“İllegal yayın cephesini sağlam tutmak, aynı zamanda bu siyasal durum ve gidişatın temel bir gereğidir. Kuşkusuz bu, yayından öte bir sorundur. Yaşadığımız koşullar, genel planda illegal örgütsel yapı ve faaliyetin mümkün olduğunca güçlendirilmesini gerektirmektedir. illegal yayın bu genel ihtiyacın bir parçasıdır; fakat eklemek gerekir ki, en temel, en etkili, en vazgeçilmez araçlarından biridir. Döneme ve olayların gelişme yönüne ilişkin değerlendirmelerimizde tutarlıysak, bundan doğan temel görevleri, bu görevlerin pratik gereklerini de önemsemeliyiz. Bunlara özel bir hassasiyetle yaklaşmalı, bu alandaki sorumluluklarımızı bunun gerektirdiği bilinç ve enerjiyle ele almalıyız. Ekim’in güçlendirilmesi sorununa aynı zamanda buradan bakılmalıdır."

(...)

“Ekim partimizin dolaysız sesi ve kürsüsüdür. Özetle, tüm çalışma alanlarındaki yoldaşlarımız Ekim’le yakın ilişkiyi temel bir görev ve sorumluluk kabul etmelidirler. Partinin legal yayınlarına yazdıklarından daha büyük bir istek ve şevkle Partinin Merkez Yayın Organı’na yazmalı, ona katkıda bulunmalıdırlar. Unutmayalım, Merkez Yayın Organı partimizin en dolaysız sesi ve parti yaşamının biricik gerçek kürsüsüdür. Partili militanlar, sınıfa, emekçilere ve devrimci kamuoyuna olduğu kadar partiye ve tüm partililere de, en doğrudan biçimde öncelikle buradan seslenebilirler. Tüm partililer bunun bilinciyle hareket etmek durumundadırlar.” (Vurgular H. Bedreddin’e ait)

Alıntıda belirtildiği gibi, bu hareketin oluşumunda Ekim çok önemli bir rol oynamıştır. Parti olarak hala “inşa sürecindeyiz” dediğimiz de gözetilirse, bu açıdan Ekim o benzersiz rolünü oynamayı sürdürecektir. Ekim’e karşı olan sorumluluğumuza buradan da bakarak hareket etmeliyiz. Zira bu partiyi Ekim’le inşa ettik, Ekim’le yaşatacağız.


Üste