Komünist hareketin oluşumu sürecinden bu yana kadın sorunu üzerine pek çok değerlendirme yaptık. Özellikle 2007’de toplanan TKİP II. Parti Kongresi sonrasında emekçi kadın çalışmamıza yön verebilmek, sınıf çalışmamızın kadın işçi ayağını oluşturmak için sorun çok yönlü olarak ele alındı. Yerellerde ve merkezi olarak Emekçi Kadın Kurultayları gerçekleştirerek politikamızın hayat bulması adımlarını hızlandırdık. Toplumda estirilen feminist rüzgara karşı Devrimci Kadın Kurultayı düzenleyerek, sorunun temelde işçi-emekçi kadın sorunu olduğunu ve sınıfın öncülerinin bu konuda önüne koyması gereken politik-pratik hattı bir kez daha vurguladık.
Mevcut politikalarımızın ayaklarının yere güçlü bir biçimde basabilmesi için halen de yürümemiz gereken önemli bir yol var. Sınıf bakışımızın güçlü olması, her çalışmamızın sınıf cephesinden temellendirilmesi kadına dönük örgütlenme çalışmamız için yeterli değil. Kuşkusuz işçi-emekçi kadın çalışması mevcut çalışmalarımızdan ayrı düşünülemez, ama kadın çalışmasına özel bir önem verilmeden de bu konuda mesafe alınamaz.
Devrimci sınıf hareketinin önemli bir bölüğü olan işçi kadınların örgütlenmesi, sınıf zemininde söz söyleyen, harekete yön verebilecek bir düzeye gelebilmesi için çalışmamızın eksik ve zayıf yanlarının döne döne irdelenmesi ve yaptığımız değerlendirmelerin yerli yerine oturtulması gerekiyor. Son dönemde gerçekleştirdiğimiz çalıştay ve yerellerde yapılan eğitim programları bu bakışın kırılması, eksiklerimizin giderilmesi çerçevesinde yapılmış anlamlı müdahaleler oldu.
Bununla birlikte, bugünün Türkiye’sinin yeni patlamalara gebe olduğunu bilerek, bu sürece daha güçlü hazırlanabilmek için eksiklerimizi bir kez daha vurgulama ihtiyacı hissediyoruz.
İşçi-emekçi kadın çalışmasına özel önem verilmeli
Zaman zaman saflarımızda şu söylemle karşılaşabiliyoruz: “Biz fabrikalara giderken kadın-erkek ayrımı yapmadan gidiyoruz, kadın işçiler de aynı sorunları yaşıyor zaten. Dağıttığımız bildiriler onları da kapsıyor. Genel sesleniş yaptık, arada kadın işçilerin sorunlarına da değindik” vb... Bu türden söylemleri artık bir yana bırakmalıyız. Kadının çifte ezilmişliğinden bahsettiğimiz yerde, fabrikalarda özel bildiriler vb. üzerinden kadın işçilere seslenebilmeliyiz. Çünkü kadınlar fabrikalarda, işyerlerinde ve hayatın her alanında ikinci sınıf kimliğiyle karşı karşıya kalıyor. Düşük ücret alıyor, tacize uğruyor, benzeri pek çok sorunla karşılaşıyor. Bu nedenle işçi kadınlara özel seslenme, hem yaşadıkları sorunlar hem de farkında olmadıkları pek çok sorun hakkında onları bilinçlendirecektir. Örgütlenme zeminlerimizi güçlendirecek, işçi kadınları mücadeleye çekmemizi kolaylaştıracaktır.
Başka bir yönden de kadın işçilerin sınıf kimliklerini güçlendirecek müdahalelerde bulunmalıyız. Kadın işçiler kendilerini ev ekonomisine destek olan bir güç olarak görüyorlar. Yaşam koşulları değiştikçe bu bakış bir parça geride kalmış olsa da, halen üretimde tuttukları yer konusunda geri bir bilince sahipler. Her ne kadar yasalar işçinin yaşamında bir şey ifade etmese de belli konularda haklarını dahi bilmiyorlar. Bu yönlü de kadınları güçlendirmek, kendi durumlarının farkındalığını yaratmak içinde özel bir çaba harcamalıyız.
Yine kadın sorunu denildiğinde daha çok ücret sorunu, kreş sorunu, işyerinde kadının yaşadığı dar sorunlar düşünülüyor. Bu darlığa düşmemeli, toplumsal anlamda yaşanan taciz, tecavüz, kadın cinayeti, kürtaj sorunu, eğitim vb. çok sayıda sorunu işçi kadınlara taşımalıyız. Zaten bu sorunları en çok işçi-emekçi kadınlar yaşıyor.
Ya da Kürt, Ezidi kadınların, göçmen kadınların yaşadıkları sorunları, savaşların ve yoksulluğun en çok kadınları ezdiğini, bunu sistemin bilinçli bir tercihle yaptığını anlatmalı, emekçi kadınları yaşananlar karşısında duyarlı hale getirmeliyiz.
Emekçi kadınlar evden işe işten eve sınırlı bir yaşam sürdürüyor. Sosyal etkinliklerden, kendilerine zaman ayırmaktan yoksun kalıyorlar. Çocukların bakımı, ev işlerinin yetişmesi derdi derken, ömürleri duvarlar ardında geçiyor. Çocuk-yaşlı bakımının, ev işlerinin toplumsal bir sorun olduğunu anlatarak, bunu da mücadele konusu haline dönüştürtmeliyiz.
Toplumsal yaşamdaki pek çok sorunu çözebilmemizin yegane koşulunda olduğu gibi kadın sorununun çözümünün de elbette erkek sınıf kardeşleriyle omuz omuza mücadele etmekten geçtiğini, hem kadın hem erkek işçilere döne döne anlatabilmeliyiz.
Yanı sıra, bugüne kadar kazanılan ne kadar hak varsa, bunların dişe diş mücadelelerle elde edildiği bakışını yaratılmalı, tarihsel ve güncel deneyimleri sürekli aktarmalıyız.
Ve en önemlisi, kadının gerçek kurtuluşunun devrim ve sosyalizmde olduğunu her vesileyle propaganda etmeliyiz.
Sınıf çalışmamızın temel ayaklarından biri olarak kadın çalışması
Önemli bir nokta da, yine saflarımızda, “biz sınıf cephesinden güçlenirsek kadın cephesinden de güçleniriz; sınıf çalışmasında belli zayıflıklarımız var, bundan kaynaklı işçi kadın örgütlenmemiz de yetersiz kalıyor” söylemiyle karşılaşabiliyoruz. Bu bakışı terketmeliyiz. Sınıf çalışmamızla kadın çalışmamızın paralelliğini kurmak, politika geliştirmek ve yoğunlaşmakla güçlü bir dinamik yakalayabiliriz. Sınıfın önemli bir bölüğü olan işçi kadınları örgütlediğimizde sınıf çalışmamıza da önemli bir soluk katmış olacağız. Kadın çalışmasını bu cepheden de düşünmeli, EKK ya da İKK’ları önemli örgütlenme araçları olarak ele almalıyız.
Nasıl ki burjuva düzen partileri, sermayedarlar, dinci-gerici örgütlenmeler kadınlara ve kadın sorununa kendi sınıfsal çıkarları nedeniyle önem veriyorsa, biz de kendi sınıf çıkarlarımız gereği bu alandaki çalışmamıza özel bir önem vermeliyiz.
Bu ise çalışma yürüten yoldaşlarımızın bakış açılarını geliştirecek bir ideolojik eğitimden, yanı sıra etkin ve yaratıcı bir faaliyetin örgütlenmesinden geçiyor. Yoldaşlarımızın kadın işçi-emekçilerin örgütlenmesinde dinamik, sürekliliği olan bir tarzı yaratabilmeleri gerekiyor. Her çalışmamızın kadın boyutunu düşünmeli ve örgütlemeliyiz. Kadın işçi-emekçilerin nihai hedefimiz olan devrim davamızın önemli bir ayağı olduğunu unutmamalı ve şu şiarı aklımızdan çıkarmamalıyız:
“Kadın olmadan devrim olmaz, devrim olmadan kadın kurtulmaz!”