Yeni dönemi kazanmak için...
Örgütlü kimliği güçlendirelim!
Partimizin uzun bir dönemdir yaptığı değerlendirmelerinde temel vurgu, yeni bir döneme girildiği üzerinedir. Böylesi bir süreçte partimizin hazırlığa verdiği önem çok açık bir dille ifade edilmektedir. Sonuçta, süreci karşılayacak ideolojik-politik donanım ve örgütsel mekanizmalar işlemezse, bahsedilen döneme hazırlanmak, süreci devrimci bir hareketlenmeye evriltmek görevi başarılamaz.
Partinin hazırlık süreci doğal olarak her bir kadronun ve örgütsel çalışmanın parçası olan her bir bireyin hazırlığını anlatmaktadır. Bu hazırlık süreci; marksist-leninist ideolojinin özümsenmesi, güncel politik süreçleri onun ışığında yorumlama yetisi, devrimci örgütü güçlendirecek potansiyeli yaratma alanında gelişmek demektir. Çünkü partinin onyılların birikim ve deneyimine yaslanılarak yaratılan kimliği henüz tüm parti güçlerine taşınamamış, dar bir sınırda kalınmıştır. Şimdi bu süreci hızlandırmak, partinin yeniden inşa sürecini yeni bir düzeye sıçratmak sorumluluğuyla yüz yüzeyiz. Partinin tüm temel değerlendirmeleri ve açıklamaları da buna işaret ediyor.
Bugün karşı karşıya olduğumuz sorunların aşılamamasının nedenlerinden birine çubuk bükmek gerekiyor. Bu, örgütlü kimlik meselesidir.
Bugün devrimci saflarda hakim olan atmosferin geriliği, temel önemde olan örgütlü kimliğin önemini görmeyi zorlaştırabiliyor. Tasfiyeci savrulmaların yarattığı boşluklar dergi çevreciliği, liberal-laçka örgütlülükler üretiyor. Bu zayıflık bizim karşımıza doğrudan çıkmasa da, pratik sorunlar üzerinden en çok uğraştıran başlığa dönüyor.
Örgütlü kimliğin öneminin gözardı edilmesinin zemini nedir? Bu sorunun yanıtı, bugün partinin tartıştığı tüm diğer başlıklarla alakalıdır. Eğer ideolojik-politik kimlik geliştirilmezse örgütlü kimlikte zaafiyet oluşur; örgütlü kimlik geliştirilmezse ideolojik-politik kimlik erozyona uğrar. Aradaki diyalektik bağ çok açık ortadadır.
Bugün çok yönlü bir mücadele hattını temel alan bir hareketiz. Günlük çalışma içerisinde yapılan tartışmalara bakıldığında, örgütlü kimliğin genelde önemi bilinse de, pratikte zayıflatılabildiğini görüyoruz. Bazı yoldaşlarımız kollektif bütünlüğün dışına çıkıp çalışmayı bireysel olarak yürütebiliyorlar. Partinin çizdiği hattın dışına çıkarak, “bana göre böyle olması gerekir”, “siz bu gündemin önemini göremiyorsunuz” diyebiliyorlar, vb... Bunlar süreçlerin ilerlemesini sekteye uğratıyor, kollektif bir müdahalenin geliştirilmesini engelliyor. Direniş süreçlerine müdahale sırasında geri işçiler, bazı yoldaşlarımızın bireysel düşüncelerine dayalı tartışmalarına sığınarak kendi kimliklerini savunabiliyorlar.
Kollektif kimliğin dışına çıkmak esasta örgütün dışına çıkmaktır. Anlık tartışmalar üzerinden değerlendirmeler her zaman eksik kalacaktır. Birey örgütün temel bakışını özümsemedikçe vardığı sonuç sınırlı olacaktır. Bize göre olması gereken tanımlar “bana göre olması gerekene” dönüştükçe, bu tüm benliği sarar ve farklılaşma yaratır. Bu durumun oluşum nedenlerine baktığımızda, kişisel özgüvenin çok fazla önplana çıktığı, bir kibir zeminine döndüğü görülür. Oysa örgütlü kimlik, en başta parti içinde birey olarak eriyip bütünün bir parçası olmayı gerektirir.
Bu sorunun en çok yaşandığı ve tahribat yarattığı alan ise yoldaşlık ilişkileridir. Kendi değerlendirmelerini tek gerçek sayanlar, bunun üzerinden yoldaşlarını yargılamaya başlarlar. Partinin değil kendi bakışları üzerinden yapılan her muhakeme, ilişkileri yıpratmakla kalmaz, kolektifin işlerliğini de çürütür. Sonrası kısır tartışmalara mahkum bir süreçtir.
Bir devrimci, partinin süreci değerlendirip doğru karar vereceğine güven duyulmalıdır. Bu tabii ki partiyi her türlü sorun ve saldırıya karşı uyarmak gerekmediği anlamına gelmez. Ama burada işaret edilen, örgütsel zeminler dışında yaşananlardır. Örgütlü kimlikteki her zayıflık bu durumu yaratır.
Bir devrimcinin kendini savunması için parti içi kanallar sonuna kadar açıktır. Partimizin bu konudaki pratiği yeterince bilinmektedir. Fakat bu bazı bireyler için istismar zeminine dönüşebilmektedir. Özellikle genç güçler nezdinde öne çıkarılması gereken vurgu, partinin birikim ve deneyimleri ışığında yarattığı kolektif değerlere sahip çıkılması gereğidir.
Partimiz tüzüğü üzerinden kendi bakışını en açık dille ifade etmiştir. Görev, hak ve sorumluluklar başlığı, örgütlü kimliğin gereklerini özlü bir biçimde ortaya koymaktadır. Tüzüğün tanımlamalarını kabullenmek, onun günlük pratikte uygulanma zeminlerini de yaratmak demektir.
Katılmasak bile, partinin kararlarını hayata geçirmek gerektiği bakışını hakim kılmak zorudayız. Parti ve örgütlü kimliği herşeyin önüne koymak, bu bakışı tartışmasız kabulle başlar. Sorumlu yoldaşların tüm uyarılarına rağmen kendi bildiğinde ısrar etmek yaşanan sorunlardan biridir. Bir eylemde, çatışma anında ya da bir kitle toplantısında bu sorun oldukça önemlidir. Sorumlu yoldaş birey olarak değil örgüt adına söz söylemektedir. Böyle bir durumda karara uymak tartışmasız bir kabul gerektirir. Buna uygun davranmadığımızda, niyetten bağımsız olarak kavgaya zarar veririz.
Habip yoldaşın tasfiyecilere karşı cezaevinden verdiği cevap da, örgütlü kimlik açısından son derece anlamlıdır. Örgütten kopukluk koşullarında örgütü sahiplenmek, yoldaştan öğrenilecek önemli bir derstir. Fakat en zor sınanma, günlük mücadele içerisinde örgütlü kimliğini korumaktır. Çünkü bu alandaki zaafiyet en çok gündelik pratik mücadele içerisinde baş göstermektedir.
Bunun içi boş bir sahiplenme ve bir emir-komuta zincirine tabiiyet anlamına gelmediğini vurgulamak gerekir. Birey partiye karşı örgüt kanalları üzerinden tartışmasını sonuna kadar sürdürebilir. Ama kitleler karşısında, yaşamın tüm alanlarında örgütlü davranmakla yükümlüdür. Kendi ikna olmasa, yanlış bulsa da, alınan kararlara uymak ve uygulatmak temel görevidir. Partimizin kimliği, parti içi demokrasiyi, eleştiri mekanizmalarını, bürokratik kastlaşmaya karşı hassasiyeti geliştirmiştir. Bu bilinçle disiplinin parçası olmak gerektiği vurgulanır. Komünist hareket ilk çıkışından bugüne, bunu birçok pratiğiyle kanıtlamıştır. Tasfiyecilerin örgütün dışına çıkış sürecinde olsun, Alaattin Karadağ yoldaşın yaşamını aktarırken olsun, hep öne çıkan örgütlü disiplin içerisinde parti içi demokrasi kanallarının kullanımının örnekleridir.
Yeni döneme hazırlanmak, esasta kendi içimizdeki engelleri aşmaya, çubuğu kendimize bükerek gelişmeye bağlıdır.
T. Yıldız