Emperyalistler arası çıkar çatışmaları her geçen gün daha da derinleşiyor. Bu çatışmanın faturasını öncelikle bağımlı ülkelerin halkları ödüyorlar. Ortadoğu ve Afrika’da hegemonya mücadelelerinin kışkırttığı etnik ve inançsal çatışmalar artırmış bulunuyor.
Özellikle Ortadoğu’da kanlı boğazlaşmalar had safhaya çıkmış durumda. Emperyalistlerin bölgedeki hegemonya mücadelesinin bir yansıması olan boğazlaşmalarda bölge halkları bu gün için en geri ve sınırlı biçimiyle bile emperyalizm karşıtı bir mücadele bakışından yoksunlar. Dolayısıyla sorunun asıl kaynağına karşı mücadele son derece sınırlı. Bölgede etnik ve mezhepsel çatışmaların yaşanmasının baş aktörü olan ABD ve diğer emperyalist güçler, bizzat yarattıkları durumu kullanarak, “demokrasi getirme” ya da “sorunları çözme” misyonuyla hareket ettikleri izlenimi yaratabiliyorlar. Bölgedeki birçok etnik ve mezhepsel grup, doğrudan veya dolaylı olarak, sonuçta emperyalistlerden çözüm bekliyor. Emperyalistlerin desteği olmadan hiçbir sorunun çözülmeyeceği düşünülüyor. Dönem dönem emperyalist güçlere yönelik olarak yapılan çağrılar bu gerçekliğin göstergesidir. Bu durum bölge halklarının nasıl da emperyalist politikaların dolgu malzemesi haline getirilebildiklerini göstermektedir. Bölgede güçlü devrimci bir odağın olmamasının kaçınılmaz bir sonucu olmuştur bu.
Sorunların çözümü için emperyalizme karşı mücadele!
Ortadoğu ve Afrika’da derinleşen kanlı boğazlaşmalara son verebilmek için, bunları bizzat kışkırtan ve istismar eden emperyalizme karşı mücadeleden başka bir çıkış yolu yoktur. Emperyalist güçler hegemonya krizini kendi çıkarlarına uygun biçimde aşmak için kolları sıvamış durumdadırlar. Hayata geçirdikleri yıkım politikaları daha güçlü ve derin krizlerin mayalanmasıyla sonuçlanmaktadır. Çünkü krizlerin, yıkımların ve bütün acıların kaynağı kendileridir. Krizin ve yıkımların kaynağı olanların çözüm getirmesini beklemek, dünyamızın ve bütün canlı hayatının yok oluşunu hızlandırmak, dünyayı daha derin bir yıkım ve kan deryasına sürüklemek demektir.
Yaşanan sorunların gerçek ve kalıcı çözümü tutarlı bir anti-emperyalist mücadeleyle mümkündür. Emperyalist dünya düzeninin başında bulunanlar dünyanın bütün zenginliklerini yağmalamak için her türlü yolu mübah görmektedirler. Halkları birbirine boğazlatmak bugün en etkili yöntemleridir. Suriye’de açık bir biçimde görülen kirli savaş ve saldırganlık bu durumun son bir güncel örneğidir. Değişik emperyalist odaklar farklı etnik ve mezhepsel gruplar üzerinden hegemonya savaşlarını yürütmektedirler. Bunun yetersiz kaldığı durumda doğrudan birbirleriyle savaşmaktan kaçınmayacaklarına da geçmişin büyük emperyalist dünya savaşları tanıklık etmiştir.
Mevcut durumdan çıkışın tek gerçek yolu anti-emperyalist mücadeleyi yükseltmekten geçiyor. Silahlar emperyalistlere dönemediği sürece mazlum halklar mezar kazıcılarının çıkarları için savaşmaya ve ölmeye devam edeceklerdir. Bugün halkların belleğinde emperyalizm karşıtlığı olsa da, önderlik olarak gördükleri yapılanmalar halkları çaresizliğe ve umutsuzluğa düşürerek emperyalizme muhtaç hale getirmektedirler. Halkların ortak çıkarları yerine yapay ayrışmaları (etnik/mezhepsel) öne çıkartmaktadırlar.
Halihazırda başta Ortadoğu’da olmak üzere geniş kitlelere “önderlik” eden mevcut gruplar gerçek çözüm yolunun açacak bir mücadeleyi örgütleme yeteneğinden yoksundurlar. Çünkü her biri etnik ya da mezhepsel temelde hareket eden, farklı emperyalist güçlerden medet uman odaklardır. Bu tabloyu ancak, halkların birleşik mücadelesi hedefiyle hareket eden, anti-emperyalist, anti-kapitalist mücadeleyi örgütleyecek güçlü bir odağın öne çıkması değiştirebilir. Ancak böyle bir önderlik halklar arası boğazlaşmaları sonlandırabilir, silahların yıkım ve katliamların asıl sorumlularına dönmesini sağlayabilir.
Etnik, mezhepsel savaşları sınıf savaşına dönüştürmeliyiz!
Emperyalistlerin ve işbirlikçilerinin kendi sefil çıkarları doğrultusunda hayata geçirdikleri, halkları birbirine düşman eden bölücü politikalara karşı sınıfsal temelde bir mücadele odağı yaratmak günün en acil görevidir. Bunun için en başta görev komünistlere düşmektedir. Savaş ve yıkımların derinleştiği bir bölgenin göbeğinde, sınıfsal ilişkilerin gelişkin olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Bu durum doğru değerlendirildiğinde, her türlü gerici bölünmenin önüne geçecek bir sınıfsal taraflaşma ve çıkış yapılabilir.
Ortadoğu halklarının devrimci önderlik sorunu, Türkiye devrimci hareketine önemli sorumluluklar yüklemektedir. Bu görev bölgedeki ulusal ya da etnik temelli ilerici hareketleri de kendi eksenine çekecek sınıfsal temelli bir çıkışla yerine getirilebilir.
Türkiye topraklarında bu görevi yerine getirebilecek tutarlılığa ve mücadele perspektifine sahip tek güç TKİP’dir. Bu çerçevede partimiz Ortadoğu’nun mazlum halklarına karşı da büyük sorumluluklar taşımaktadır ve bunların gereklerini yerine getirebilmekle yükümlüdür. Bunun hakkını verebilmesi ise ancak işçi sınıfı içinde etkin ve belirleyici bir güç haline gelebilmesiyle mümkündür. Partili saflarında ve çeperinde örgütlü mücadele yürüten tüm komünist militanlar sorumluluklarına buradan bakabilmelidirler.