Sınıf çalışmasında aldığımız mesafe sendikal çalışma ve örgütlenmeyi pratik bir sorun olarak karşımıza çıkardığı ölçüde, sınıfa bu alandan müdahaleyi doğru bir bakışaçısıyla ele almak ayrı bir önem kazandı. Devrimci bir sınıf hareketinin gelişimi için sınıfa bütünsel müdahale vurgusu belirgin bir biçimde öne çıkarıldı.
Siyasal mücadele sahnesine çıkışımızdan bugüne altını önemle çizdiğimiz temel önemde bir nokta, sınıf hareketine müdahalenin sendikal alana daraltılamayacağı gerçeği oldu. Elbette bu sendikal mücadele alanını ya da sınıfın ekonomik mücadelesini küçümsediğimiz anlamına gelmiyordu. Tersine, temel değerlendirmelerimiz, “Sendikalar sorunu, işçi sınıfı hareketini geliştirme ve devrimcileştirme, sınıf kitlelerini devrime hazırlama hedefleri çerçevesinde partimiz için stratejik önem taşıyan bir sorun” (Sendikalar ve Sınıf Mücadelesi) olduğu gerçeğini vurgular. Aynı konuda programımız, “(TKİP) Sendikaları devrimcileştirmeyi işçi sınıfını devrimcileştirme sürecinin temel bir boyutu olarak ele alır” hükmüne yer verir.
“Sınıf hareketine müdahalenin sendikal alana daraltılamayacağı” düşüncesi, marksist dünya görüşü açısından gerçekte apaçık bir doğruyu dile getirir. Buna rağmen partimizin bu düşünceye özel vurgusunun gerisinde, Türkiye sol hareketinin sınıf hareketine müdahaleyi genellikle sendikal alan üzerinden ele alması gerçeği vardır. Solun geçmişten bugüne sergileye geldiği bu zaafiyet partimizce başından itibaren hep eleştirilmiş, ekseninde politik müdahale olmak üzere sınıfa tüm cephelerden bütünsel bir müdahale olmaksızın, devrimci bir sınıf hareketinin gelişiminde mesafe alınamayacağı konusunda net bir bakışla hareket edilmiştir.
Ekonomik/sendikal mücadelenin sunduğu çok yönlü olanaklardan da en iyi bir biçimde yararlanarak sınıfı politikleştirme çabasına yoğunlaşmadan, sınıf hareketinin yıllardır yaşamakta olduğu kısır döngüyü aşmak özellikle bugün çok zordur. Bu, ekonomik/sendikal alan da önemli ama işçilere öncelikle politik alandan gitmeliyiz türünden kaba ve mekanik bir bölünme anlamına gelmediği gibi, sınıfın ekonomik taleplerinin yanı sıra beraberinde politik talepler öne sürmek, onları bu talepler üzerinden harekete geçirebilmek sorunu da değildir. Sınıfın zaten çoğu zaman kendiliğinden yöneldiği ekonomik/sendikal mücadelesine eşlik etmesi gereken devrimci politik müdahale sorunudur. Bu müdahaleyi hareket noktası alarak sınıfın devrimci bilincini ve örgütlenmesini geliştirme sorunudur. Yıllardır her vesileyle bunun altını döne döne çiziyoruz.
Politik mücadelenin “esas ve tayin edici” olması, ekonomik/sendikal mücadelenin önemini azaltmadığı gibi, tersine sınıfı politikleştirmede sunduğu olanakları en iyi bir biçimde değerlendirme sorumluluğunu önümüze koymaktadır. Dolayısıyla sorun tümüyle ekonomik/sendikal mücadelenin nasıl bir perspektifle ele alınacağı ile ilgilidir.
“Kendi içinde” dar ekonomik sorunlar, “kendi içinde” sendikal örgütlenme üzerinden mücadelelerle sınıf hareketi yıllardır dar ve kısır bir çerçevede dönüp durmaktadır. Bu zemindeki mücadeleler “kırıntı” ücret artışlarının ötesine geçemediği ölçüde sınıf bilincinin gelişiminde oynaması gereken rolü de oynayamamaktadır.
Bugün ekonomik/sendikal zeminde dahi mücadelenin ileriye taşınabilmesi, sınıfın politik bilinç planında yaşayacağı gelişmeye bağlıdır. Bu başarılabildiğinde, o gün için hiçbir “ekonomik” ya da “sendikal” kazanım elde edilemese bile, gelecekteki mücadelelerin önünü açacak bir zemin yaratılmış olacaktır.
Sonuç olarak, ekonomik/sendikal alana daralan bir müdahale ile sınıf hareketinin önü açılamayacağı gibi, sendikal/ekonomik mücadele alanının sunduğu olanakları değerlendirmeyen bir politik müdahale çabası da başarılı olamayacaktır. Dolayısıyla sorun bütünsel bakış ve buna uygun bir müdahale sorunudur.
Genelde sendikal mücadeleye, özelde bağımsız sınıf sendikası yönelimine bu bakışaçısı yön vermektedir. Özü ve esası, ekonomik/sendikal mücadelenin kendine özgü dinamizminden, sınıfı harekete geçirmek, mücadeleye çekmek için sunduğu olanaklardan devrimci amaçlar doğrultusunda yararlanmaktır. Ekonomik/sendikal alan üzerinden her türlü müdahalemiz devrimci bir sınıf hareketini geliştirebilmek hedefine tabi olmak, attığımız her adım, her girişim, kullandığımız tüm araç, yol ve yöntemler buna hizmet etmek durumundadır.
Bağımsız sınıf sendikası yönelimi
Bağımsız sınıf sendikası, belli özgün koşulların da ürünü olarak, tam da yukarıda tanımlanan ihtiyaç doğrultusunda gündeme gelmiştir. Sendikal alanda işçilere göstereceğimiz tek adres değil, sınıfa sendikal alan üzerinden devrimci müdahaleyi kolaylaştıracak araçlardan yalnızca biridir. Kendi içinde dar bir sendikal girişim olmadığı gibi “kızıl sendikalar” arayışının ürünü hiç değildir. Sendikal zeminin sunduğu olanaklar üzerinden özellikle sınıfın örgütsüz kesimlerine seslenmenin, bu zeminde devrimci müdahalenin bir aracıdır.
Sınıfı devrimcileştirme çabasının bir boyutu olarak tüm sendikaların tabanında çalışmamızı sürdüreceğiz. Çalıştığımız ya da hedeflediğimiz fabrikada örgütlü bir sendika varsa, işçileri bağımsız sendikaya geçirme hedefiyle hareket etmeyecek, tabanda bölünme yaratacak bir yönelimden özenle uzak duracağız. Zira bizim için öncelikli olan işçileri bir an önce bir sendikanın çatısı altında toplamak ya da bir sendikadan alıp bir diğerine götürmek değil, fabrikada tabana dayalı bütünsel bir çalışmayı örgütlemektir. Taban inisiyatifini açığa çıkarmayı hedefleyen bir çalışmayla işçileri eğitip birleştirmek, taban örgütlülüğüne dayalı mevziler yaratabilmektir.
Çalışmanın sendikal boyutunda da en kilit sorun budur. Sendika demek, işçilerin fabrika zemininde örgütlü bir yapıya sahip olabilmeleri demektir. Taban örgütlülükleri, taban demokrasisi, işçi iradesi, işçi inisiyatifi demektir. Bu başarıldıktan sonra, sendikal tercih tümüyle somut bir değerlendirmenin konusudur. Bu bağımsız sendika da olabilir, o sektörde önemli fabrikaların örgütlü olduğu bir başka sendika da olabilir. Zira fabrika zemininde örgütlüğe dayalı bir sendikal mevzi, o sendikanın örgütlü olduğu diğer fabrikalara da uzanabilme imkanı demektir.
Burada bağımsız sınıf sendikası girişimini de gündeme getiren kritik sorun şudur. Büyük emekler harcayarak yarattığımız mevziler sendika bürokratları tarafından boşa çıkarılabilmektedir. Sendika bürokratları sendikal örgütlenmenin arkasında devrimci bir iradenin durduğunu fark ettiklerinde, örgütlenmeyi boşa çıkarma pahasına, onu etkisizleştirmek için ellerinden geleni yapmaktadırlar. Nitekim, bağımsız sınıf sendikası tartışmaları ve nihayet girişimi, Greif gibi bir örgütlü mevzinin bile dağıtılabilmiş olmasının ardından gündeme gelmiştir. Bu tür durumlarda, bağımsız sınıf sendikası alternatifi önemli bir imkan olabilecektir.
Birçok kez sendikal ihanetle karşı karşıya kalmamıza rağmen, bugüne kadar bağımsız sınıf sendikası gibi bir yönelimimiz olmadı. Tabela olmanın ötesine geçemeyen sendikalar kurup, sınıfı bu zeminde örgütlemek zaafiyetini hep eleştirdik ve kendi payımıza bundan özenle uzak durduk. Fabrikalarda işçi tabanına dayalı bir gücünüz yoksa, buna dayalı bir etki alanına sahip değilseniz, böyle bir durumda ayrı bir sendikal girişim zaten anlamını yitirir. Dolayısıyla sorun işçileri hukuksal bir form olmanın ötesine geçemeyen bir sendikal çatının altına taşımak değil, öncelikle devrimci sınıf çizgisinin gereklerine uygun çok yönlü bir müdahaleyle tabandan örgütlemektir. Sendikal örgütlenme tam da buna dayanmak durumundadır. Böyle örgütlü mevziler yaratmayı başardığınızda, buna rağmen yaşanacak bir sendikal ihanet karşısında çözümsüz kalmayacak, bağımsız sınıf sendikası alternatifini devreye sokabileceksiniz.
Sonuçta, mevcut sendikal aygıtı tabandan gelişen bir devrimci muhalefetle ele geçirmenin de, gerektiğinde onu boşa çıkaracak bağımsız bir sendikal örgütlenmeyle ortaya çıkabilmenin de yolu, taban dinamizmini harekete geçirmekten, fabrikada örgütlü bir yapıya dayanmaktan geçiyor. Bu da fabrika/sınıf çalışmasında her cepheden bütünsel bir müdahale demektir.
Sendikal hareketin durumu
“Bağımsız sınıf sendikası” yöneliminin yukarıda çizmeye çalıştığımız çerçevesi doğru anlaşılamadığında, parçalı ve son derece zayıf olan sendikal hareketin daha da parçalanmasına hizmet edeceği vb. görüşü ileri sürülebilir. Bunun yanıtı ancak sendikal hareketin somut durumu üzerinden verilebilir.
Bağımsız sınıf sendikası adımı, sendikaların geldiği nokta ve içine düşmüş bulunduğu durumla da doğrudan bağlantılıdır. Mevcut sendikalar bugün işçilerin ne birliğini ne de örgütlülüğünü temsil etmektedir. Sendikal mücadele ve örgütlenme kelimenin gerçek anlamında dibe vurmuş bulunmaktadır. Sınıfa dönük neoliberal saldırı politikaları sendikal alanda da tüm sonuçlarını üretmiştir. Özelleştirme, esnek üretim, taşeronlaştırma vb. saldırı politikaları sonucunda bugün Türkiye’de işçi sınıfının önemli bir kesimi sendikal planda bile örgütsüzdür. Bu konuda 2015 Ocak’ına ait rakamlar son derece çarpıcıdır. Özel sektörde 14 milyon civarında işçi çalışmaktadır ve bunun ancak 500-550 bini, yani %3-4’ü sendikalarda örgütlüdür.
Öte yandan, sendikalarda örgütlü olmak bir takım hakları ve ücret düzeyini korumaya bile yetmemektedir. Sendikasız işçiler az-çok örgütlenip kapitalist patronun karşısına çıktıklarında, belli haklar elde edebildikleri durumlar yaşanabilmektedir. Sendikalı olmak uzun bir dönemdir “ayrıcalık” olmaktan çıkmıştır. Sosyal haklar ve ücretler planında sendikalı işçiler ile sendikasız işçiler arasındaki mesafe giderek kapanmaktadır.
Mevcut sendikalar arasındaki ayrım çizgileri de alabildiğine silikleşmiş bulunmaktadır. Reformist sol sendikalar açıkça işçi satıcılığı yapmasalar bile pasif ve teslimiyetçi çizginin ötesine geçme gücü ve iradesi ortaya koyamıyorlar. Sınıfı tabandan örgütlemek gibi bir sorunları olmadığı için tabanlarına da hakim değiller. Öyle ki bugün DİSK istese de işçileri eylemlere taşımayı başaramıyor.
Sendikal hareketin içine düştüğü duruma ilişkin daha çok şey söylenebilir. Son yılların üç işçi eylemliliği, Greif direnişi, metal grevi ve metal fırtınası, sendikal hareketin geldiği yeri tüm çıplaklığıyla ortaya sermiştir.
Dolayısıyla işçilere özellikle gösterebileceğimiz bir sendikal adres yok bugünün Türkiye’sinde. Bugünkü DİSK’in dünün DİSK’i ile adı dışında neredeyse bir bağı kalmamıştır. Sorun bürokratik yozlaşmanın da ötesindedir. Greif gibi işçi hareketi açısından son derece önemli bir işçi direnişi karşısında aldıkları tutum, DİSK’in de nasıl bir çürüme yaşadığını ve içi boşalmış bir kabuğa dönüştüğünü ortaya koymuştur. En “ilerisi”nin bile taban inisiyatifini, işçilerin mücadele azmini ve enerjisini boğan yapılara dönüşmüş olması bugünün bir olgusudur.
Sınıfın oldukça önemli bir kesimini kucaklayamayan, sınıf saflarındaki arayışlara yanıt veremeyerek her geçen gün biraz daha eriyen, buna rağmen düzenin saldırıları karşısında en geri bir çizgide de olsa mücadeleyi örgütlemek diye bir sorunu olmayan ve sınıfın örgütlü birliğini temsil edemeyen bir sendikalar gerçeği ile yüzyüzeyiz.
“Bağımsız sendika” yöneliminde sendikal hareketin düştüğü bu durum da önemli bir rol oynamış, buna rağmen sınıfa “tek adres” gösterme darlığına düşülmemiştir. Tüm sendikaların tabanında çalışma yürütme görev ve sorumluluğu önemle vurgulanmıştır.
Devrimci bir sınıf hareketi için!
Bağımsız sendika bizim için kendi içinde bir amaç değil, sınıfa devrimci müdahaleyi kolaylaştıracak araçlardan yalnızca birisidir, bu önemli noktayı yinelemiş oluyoruz. Temel sorunumuz, sınıfı tabandan örgütleyerek mevcut sendikal yapıyı aşmaktır. Bu çerçevede diğer sendikaların tabanında çalışmamızı sürdürürken, yanı sıra bağımsız sınıf sendikasını da müdahalemizin bir olanağı olarak değerlendirebilmektir.
Sınıfı devrimcileştirme hedefine hizmet etmek koşuluyla araçlar konusunda alabildiğine esnek olmalıyız. “İlkeler” adına hiçbir kalıba takılmamalı, sınıfa devrimci müdahaleyi kolaylaştıracak her türlü yol, yöntem ve aracı yaratıcı bir biçimde kullanabilmeliyiz. Aslolan devrimci bir sınıf hareketinin geliştirilebilmesidir. Öncelikli olarak gözetilmesi gereken en temel “ilke” budur!