Logo

Gençlik içinde reformizm…


Gençlik içinde reformizm…

Günümüz gençlik hareketinde reformizmin belirgin bir ağırlığı olduğu tartışmasız bir olgudur. Bu her şeyden önce politik mücadeleye açık gençlik kitlesini kuşatan bir siyasi atmosfer olarak yansımaktadır. Genel toplumsal süreçlerin bir ürünü ve onunla doğrudan alakalı şekillenen tasfiyeci-reformist atmosfer, çocukluktan gençliğe adım atan duyarlı her genci ister istemez etkiliyor. Genelde samimi devrimci duygular taşıyan gençler anlayış, kimlik, değer yargıları vs. planında bu atmosferin normlarına göre şekilleniyorlar.

Yaşam kültüründen dünyayı algılayışa kadar hemen her alanda kendini dayatan çürütücü reformizm, gençlikteki potansiyel devrimci dinamizmi girdabına alıp öğüterek düzene büyük bir hizmet sunuyor. Daha lise çağlarındaki politize gençler içinde bile “devrim”i eskitmiş azımsanmayacak kalabalık bir kitleyle karşılaşılabiliyor. Normalde radikal özlem ve arayışların taşıyıcısı olan politik gençlik kesimi, çoktandır düzen sınırlarını zorlamayan bir muhalefet ve mücadele çizgisiyle gündeme gelebiliyor. Özellikle üniversiteli gençlik alanı sözkonusu olduğunda, şu ya da bu şekilde politik nitelikler taşıyan kitlenin büyük bölümünde devrimci militan faaliyete, devrimci örgütlenme ve mücadeleye bir uzaklık ve yabancılık göze çarpıyor. Düzeni cepheden karşıya almak gibi bir anlayış ve tutum, yalnızca sınırlı bir kesimde sürekliliğini koruyabiliyor.

Toplumsal-siyasal süreçlerin ışığında
reformist atmosferin oluşumu

Bunu tümüyle düzenin ’90’ların ikinci yarısından itibaren başarıyla uygulayabildiği politikaların bir meyvesi sayabiliriz. 12 Eylül sonrası dönemin sınıf ve kitle hareketindeki ilk büyük kırılma ’90’ların başında yaşanmıştı ve ardından küçük-burjuva hakçı akımların esas gövdesini tasfiyeci legalizmin batağına çekmişti. İkinci büyük kırılma ise ’96 1 Mayıs’ının ardından yaşandı ve devletin, devrimcilikte ısrar edenleri ezme saldırısının yolunu sonuna kadar açtı. Devletin toplumsal düzeyde yakaladığı moral üstünlük, İmralı’daki başarısıyla iyice perçinlendi.

Nitekim bunun da gücüyle, ’90’lı yıllar boyunca püskürtülmüş olan hücre saldırısını bu kez daha kararlı bir şekilde gündeme getirdi. Devrimci hareketin gitgide yalnızlaşarak yürüttüğü direnişe rağmen, 2000’in ilk yıllarında F-Tipi hapishaneler tamamen uygulamaya geçirildi. Bu saldırının püskürtülememesinin bedeli ağır oldu. Bir yandan ’90’ların zorlu mücadele döneminin yükünü omuzlayarak yetişen, geçmişten aldığı devrimci mirasın birikimi üzerinden şekillenen, böylece onun sürekliliğini sağlayan, devrimci ideoloji, örgüt, kültür, ilke ve değerleri ölümüne sahiplenen bir devrimci kadro kuşağı tasfiyeye uğradı. Diğer yandan ise toplumsal mücadele dinamiklerinde büyük bir politik ve moral kırılma yaşandı. Doğal olarak bunun bir yanını da devrimci halkçı akımların saflarındaki ideolojik ve örgütsel çöküntüler oluşturuyordu. 

Tüm bu süreç boyunca işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin yer yer gündemde öne çıkabilen parçalı-mevzii direnişleri ve mücadeleleri de kronikleşen gerilemeyi durduramadı. Düzenin, aynı dönemlere denk gelen AB manevralarıyla birlikte genel olarak soldaki, özelde ise devrimci saflardaki ideolojik-politik savruluşların önüne geçilemez oldu. Öte yandan bunu sermaye devletinin örgütsel planda tasfiyeci legalizmi ve kuyrukçu savrulmaları olağanlaştıran darbeleri tamamladı. Reformist hareket iyice sağa kayıp düzenin teveccühünü kazanırken, halkçı devrimci hareket saflarındaki irili ufaklı bir dizi parti ve örgüt ya tümüyle ciddiyetini yitirdiler, ya da siyasal faaliyet kapasitesini koruyan bazılarında olduğu üzere reformist akımların boşalttığı alanı doldurmaya yöneldiler. Bütün bu gelişmeler toplumsal-siyasal atmosferi ister istemez tasfiyeci-reformist bir renge büründürdü.

Gençlik hareketi, ’90’ların ikinci yarısından itibaren başlayan bu kırılma ve gerileme sürecinin etki ve sonuçlarını dolaysızca yaşayan bir dinamikti. Yaşanan geriletici süreçlere ve kendi içinde yaşadığı tüm daralmaya ve dağınıklığa rağmen politik gençlik hareketi F-Tipi saldırısı döneminde hala da militan karakterini korumaktaydı. Gençliğin devrimcilik algısı, o güne kadar sürekliliği sağlanabilmiş devrimci örgütsel birikimler üzerinden şekillenmekteydi. Fakat zindan direnişlerinin saldırıyı püskürtmeye yetmeyişi, militan gençlik kitlelerindeki moral ve özgüvene büyük bir darbe vurdu. Tam da bunun üzerine devlet, gençlik hareketine yönelik saldırıların dozunu arttırdı. Soruşturma-uzaklaştırma saldırısının sistematik ve yaygın bir hale gelmesiyle, zaten nicel planda hayli zayıflamış politik gençlik kitlesi sürekli bir şekilde eğitim alanının dışına atıldı. Bugüne kadar şiddetinden bir şey yitirmeyen soruşturma ve uzaklaştırma saldırısının en ağır sonucu, politik gençlik kitlelerinde yarattığı yıldırıcı etkiydi. Her şeye rağmen militan mücadeleye açık kesimler ise uzaklaştırma saldırısı sonucu okulların dışına atılmaya devam ediyor. Üniversiteler devrimci siyasal faaliyete yönelik devlet ve okul yönetimleri kaynaklı saldırıların kesintisiz yaşandığı alanlar haline gelmiş bulunuyor.   

Devrimci hareketteki kırılmanın yarattığı boşluk

Yaşanan süreç ciddiyetlerini büyük oranda yitirseler de hala da devrimci olmak iddiasını sürdüren bir dizi siyasi yapıyı üniversitelerde neredeyse sıfırladı. Sınırlı da olsa güç ve olanak planında süreklilik sağlayabilen birkaç sol yapı ise üniversitelerde bağımsız siyasal faaliyet yürütme kapasitesini ve iradesini yitirdiler. Reformistlerin ağırlıkta olduğu bir dizi sol çevre zaten öğrenci gençlik sendikasının gündeme getirilmesiyle tüm varlıklarını ona endekslediler. Fakat bu onlar için hiç de geniş gençlik yığınlarını örgütlemenin, işlevsel olabilecek bir aracı etkince değerlendirmenin, böylece birleşik-kitlesel bir gençlik hareketi geliştirmenin bir gereği değil, adeta siyasal veya akademik-demokratik faaliyet yürütmemenin dayanağı oldu. Dahası sendika adımını hiç değilse gençlik içindeki ileri kitlenin birlikte iş yapmasının imkanı olarak değerlendiren, giderek gerçek bir demokratik kitle örgütüne ve mücadele aracına dönüştürme kaygısıyla hareket eden, bulundukları yerellerin bir çoğunda sendika faaliyetini neredeyse tek başlarına omuzlayan genç komünistlerin karşısına da bürokratik bir kast olarak dikilebildiler. Solun gençlik içindeki bu tablosu ve hem genel planda, hem de gençlik alanındaki tasfiyeci liberal sürüklenişi, düzenin başarılı manevralarıyla oluşturulan reformist atmosfere kan taşıyan temel bir kaynak olmayı sürdürüyor.

Devletin genelde son 10 küsur yıllık ekonomik ve sosyal politikaları, özelde ise eğitim alanındaki uygulamaları öğrenci gençliği ayrıca dejenere etmekte ve apolitizasyona itmektedir. Sürekli gericilikle sersemletilen bir toplumda yetişen yeni nesiller, tepki birikiminin patlama eşikleri dışında, haliyle verili toplumsal siyasal atmosferin belirlediği bir kimlik taşıyacaklardır. Üniversitelere girebilen politikaya duyarlı gençlik kitlesinin ezici çoğunluğu da bundan muaf değildir. Bununla birlikte Türkiye’de her dönem gençlik hareketinin ağırlık merkezi durumundaki metropol üniversitelere işçi ve emekçi çocuklarının akması geçmişle kıyaslanamaz düzeyde engellenmiş durumdadır. Düzenin amacına ulaşmasında eğitimdeki özelleştirmeler, dershane sisteminin ilkokullara kadar indirilmesi, üniversite düzeyi kaygısı taşınmaksızın açılan taşra üniversiteleri gibi adımlar belirleyici oldu. Hem gençliğin şekillenme koşulları, hem de alt sınıf gençliğinin metropollerin dışındaki kışlalara itilmesi, reformist atmosferin gençlik hareketi üzerindeki etkisini iyice korunaklı hale getiriyor.

Gençlik içinde reformist akımların gücü ve etkisi

Gençlik hareketinde reformizmin belirgin bir ağırlığı olduğu gerçeğini, reformist akımların göreceli (zira her şey bir yana gençlik hareketi derken, fazlasıyla zayıflamış, dağınık, parçalı bir dinamikten söz ediyoruz) gücü ve etkisi üzerinden de görüyoruz. Genelde burjuva medyanın hayırhah tutumuna mazhar olan eylemleriyle öne çıkan bu akımların başında Kollektifler, TKP, ÖDP ve EMEP Gençliği geliyor. Bu dörtlünün halihazırda sınırları ölçüsünde gençlik hareketi içindeki en kitlesel ve örgütlü yapılar olduğu söylenebilir.

Ne var ki bu hiç de reformist akımların yalnızca gençlik alanındaki başarılı faaliyet, eylem ve örgütlenmelerinin bir sonucu değildir. Tersini iddia etmek, ancak Türkiye’nin son 15 yılda yaşadığı siyasal süreçten, düzen-devrim çatışmasının seyrinden bihaber olmakla mümkündür. Bu akımlar, göreceli güçlerinin nesnel temelini her şeyden önce düzen cephesinin ileri kesimleri sıkıştırdığı tasfiyeci-reformist atmosfere borçludurlar. İkinci olarak, devrimcisinden reformistine irili ufaklı çok sayıda parti, grup ve çevrenin faaliyet kapasitelerini, iradelerini ve ciddiyetlerini yitirmeleri, keza büyük bölümünün Kürt hareketinin ağırlığı altında liberal kuyrukçu bir savrulma yaşamaları, bütün bunlarla paralel yaşanan örgütsel tasfiyeler, bağımsız varlıklarını koruyabilen belli başlı reformist akımlara politize kitleler içinde hatırı sayılır bir etki alanı açmıştır. Üçüncü olarak da, dinci gerici iktidardan hoşnutsuz olan burjuvazinin önemli bir kesimi, düzen sınırlarını hiçbir şekilde zorlamayan sözkonusu reformist akımları eylem ve etkinlikleri üzerinden kollayan bir tutum içindedir. Örneğin burjuva medyanın yansıtmayı tercih ettiği ortak eylemler dahi özellikle bu çevrelere mal edilerek haberleştirilebiliyor.

Nitekim sözkonusu reformist yapılar da bunun bilinciyle hareket ediyorlar. Bir yandan düzen cephesinin bir kesiminin zımni desteğini kaybetmeyecekleri medyatik bir eylem çizgisi izliyorlarken, diğer yandan gençlik alanında reformist atmosferi ve etki alanını süreklileştirecek bir taktik politika uyguluyorlar. Örneğin tüm ileri gençlik güçlerinin birleşik hareket etmesini bir ihtiyaç olarak dayatan bir takım eylemli süreçlerde bile, blok halinde ayrışarak gençlik hareketini parçalamak, artık ayırdedici bir özellikleridir. Zira birleşik bir gençlik hareketi için atılacak adımların kendileri payına ayrıcalıklı konumlarını giderek yitirmek anlamına geldiğini yakın dönem gençlik hareketinin somut deneyiminden biliyorlar. En kötü koşullarda dahi politik niteliği öne çıkmış gençlik hareketimizin, birleşik-kitlesel bir mecraya aktığında hızla militanlaşma, giderek devrimcileşme ve reformist kuşatmayı aşma potansiyelini her zaman bağrında taşıdığının farkındalar. Reformist bir blok olarak hareket etmenin, devrimciler başta olmak üzere gençliğin her şeye rağmen militan özellikler taşıyan özneleriyle araya mesafe koymanın, böylece birleşik eylem ve hareket olanaklarını tahrip etmenin gerisinde tümüyle buradan gelen kaygılar yatıyor.

Politik gençlik kitlesinin reformizme yönelimi ve sonuçları

Gerek toplumsal mücadele dinamiklerini kuşatan reformist atmosfer, gerek reformist akımların göreceli gücü ve etkinliği, gerekse okullarda devrimci siyasal faaliyetin alabildiğine daralmış olduğu günümüz koşullarında üniversitelere akan politik kitle öncelikle reformist yapılarla karşılaşıyor. Politikaya yönelen bu kitlenin bilinç ve birikim planında henüz yetersiz ama duygusal planda devrim ve sosyalizm fikrine yakın büyük bölümü için, belli başlı reformist çevreler doğal bir çekim merkezi oluyor. Verili toplumsal koşullarda yetişen, hayatında düzen-devrim hesaplaşması yapmamış, düzenle bağlarını koparmayı göze alamayan bu kitle, hiç sorun yaşamadan reformist anlayışlara eklemleniyor. Düzen sınırlarını aşmadan, onun nimetlerinden vazgeçmeden Marksist geçinmek, devrim ve sosyalizm adına politik aktivite içinde olduğunu iddia etmek, giderek olağan bir kimliğe dönüşüyor.

Dikkat edilirse ideolojik, siyasal, kültürel vb. alanlardaki donanım ve birikim düzeyine rağmen reformizme eklemlenen unsurlarda devrimci Marksizm’in en temel sorunlarına bir mesafe olduğu gözden kaçmayacaktır. Her şeyden önce Marksist geçinip onun proleter sınıf özüne ve devrimci yöntemine bilinçsiz bir yabancılık sözkonusudur. Keza düzenin ancak zor yoluyla yıkabileceği gerçeği, bunun zorunlu bir uzantısı olarak Leninist parti-örgüt düşüncesi ve pratiği, bu kapsamda illegalite-legalite ilişkisi, bu arada devrimci ilke ve moral değerler vb., bu temel önemde ideolojik ve ilkesel temalar, sorgulanmaksızın yadsınabilmektedir. Reformizm çok yönlü kuşatmasıyla gençliği öyle bir girdaba çekmektedir ki, devrimci gelişimin koşulu olan ideolojik-politik mücadele ve eleştiri daha baştan apolitik bir ilgisizlik duvarıyla karşılaşmaktadır. Bu alanda yaşanan gerilemeyi anlayabilmek için ileri gençlik kitlesindeki siyasi retoriğe, dil, üslup ve literatürdeki değişime bir kez bile bakmak yeterlidir.

Düzenin gençliğe yönelik saldırılarının ve toplumsal siyasal süreçlerin gençlik alanında yarattığı bu yıkım tablosunda reformist akımların bir başarısından söz edilecekse, bu en başta ileri gençlik kitlesinde yaratılan bu çok yönlü tahribattır. Bu olgu gözden kaçırılarak, çoğunlukla reformist çevrelerin faaliyet, eylem ve görece kitlesellikleri bir başarı gibi algılanabiliyor. Oysa bu, reformizm payına yıllardır süregelen elverişli koşullara rağmen fazlasıyla daralmış, gerilemiş bir gençlik hareketi içindeki göreceli aktivite ve güçten başka bir şey değildir. Reformist akımların kof gücü ve etkinliğinin, devrimci saflarda, hatta komünist gençlik içinde dahi yer yer başarı şeklinde anılabilmesi kendi başına bir sorun olmayabilir. Fakat bu yapılırken, öncelikle gençlik içinde reformizm gerçeğini en temel boyutlarıyla sergileme gereği de unutulmamalıdır. Aksi vurgular, gençlik hareketini kuşatan tasfiyeci reformist atmosferi dağıtma mücadelesine değil, reformist akımlara kan taşıyacaktır.

Gençlik hareketinin devrimcileşme potansiyeli

Gençliğin mevcut tablosuna rağmen reformist akımların saflarına akan kitlenin önemli bir kısmı devrimci özlem ve duygularla hareket etmektedir. Dahası dönemin yarattığı tüm zayıflıklara karşın devrimcileşme potansiyeli taşımaktadır. Devrim ve sosyalizmle alakalarını çoktan kesmiş reformist akımların verili koşullarda devrimci söylem ve şiarlara sarılması bile gençliğin her şeye rağmen devrimci müdahaleye açık bir kesim olduğunun dolaysız bir göstergesidir. Deyim uygunsa ülkemiz gençlik hareketi sözkonusu olduğunda reformizm cephesinden devrim istismarı her zaman kendini dayatan bir zorunluluktur. Toplumsal bozulmanın etkisinin görece daha zayıf olduğu liseli gençlik alanında bu zorunluluk çok daha belirgindir. Devrimle, devrimci savaşımla alakaları kalmamış bir takım reformist çevrelerin döne döne geçmiş devrimci kuşakların mirasına sarılmalarının, alandaki boşluktan yararlanarak bundan da umdukları sonuçları alabilmelerinin nedeni budur.

Gençlik hareketinin toplam tablosu ışığında baktığımızda hareketin sıkıştırıldığı reformist cendereyi kırmadan gençliği devrim mecrasına çekmek mümkün değildir. Bunun sorumluluğu halihazırda öncelikle genç komünistlerin omuzlarına düşüyor. Komünist gençlik çalışmasının sorunları ve sorumlulukları saflarımızda döne döne irdelendiği ölçüde, çalışmamızla ilgili tartışmaları burada yinelemeye gerek yoktur. Etkin-yaygın bağımsız siyasal faaliyeti zayıflatmadan kitleleri örgütlemenin esnek araçlarını kullanabilmek, keza gündelik çalışmayı ideolojik-politik donanım alanındaki yetersizlikleri gidermekle birleştirmek (bu çerçevede Marksizm-Leninizm’i kesintisiz bir devrimci özümsemeye konu etmek), genel veya özgün propaganda ve ajitasyon faaliyetini örgütsel yapıyı güçlendirecek ve kitle tabanını genişletecek araç, yol ve yöntemlerle birleştirmek gibi alanlarda mesafe almamız gerektiği yeterince açıktır. Nitekim reformist odaklaşma karşısında devrimin bayrağını layığınca taşıyabilmek, bu mesafeyi almak ölçüsünde mümkün olabilecektir.

Devrimci bir gençlik hareketinin gelişimi önünde barikata dönüşmüş reformist anlayışlarla kesintisiz bir ideolojik-politik mücadele yürütmek tam da bunun bir gereği olarak karşımızda duruyor. Zira bu bir yandan reformizmin devrim istismarına set çekme, bir yandan da tabandan birleşik hareket ve eylem basıncı yaratma müdahalesidir. Bir yandan politik gençlik kitlesine yönelik devrimci ideolojik bir müdahale, diğer yandan komünist gençliğin devrimci eğitim ve arınma çabasıdır vb. Bu mücadelenin yayından faaliyetin düzeyine, kadrolaşmaktan kitle tabanını büyütmeye dek bir dizi alanda sonuçlarını üreteceğinden de kuşku duymuyoruz.


Üste