Logo

İşçilere güvenmek ve güven vermek


Fabrika çalışması deneyimlerinden...

İşçilere güvenmek ve güven vermek!..

Sermaye sınıfı işçi ve emekçileri çok yönlü bir kuşatma ile teslim almaya çalışıyor. Teknolojiyi, silahları, medyayı, basını, eğitimi, sanatı, yani denetimi altında tuttuğu her şeyi işçilere karşı birer saldırı aracı olarak kullanıyor. Ekonomik saldırılar, düşük zamlar, çalışma saatlerinin uzunluğu, sosyal hakların gaspedilmesi bu saldırıların bir yönünü oluştururken, en ağır saldırı ise işçilerin kimliklerine dönük yapılıyor. Onları “hiç”leştirmek, kimliksizleştirmek, ürettikleri nesnelerden bile daha değersiz varlıklarmış gibi bir düşünce yaratmak, bugün kapitalist patronların başlıca hedeflerinden birini oluşturuyor. “Bu işi bile beceremiyorsun” derken de, “biz bir aileyiz” derken de hep aynı amaçla hareket ediyor; hem kendi gücümüzün farkına varmamızın hem de bu gücü onlara karşı kullanmamızın önüne geçmeye çalışıyor. “Siz almadınız, biz verdik” yanılsamasını yaratmak, işçileri nesneleştirmek için psikolojik saldırılara ağırlık veriyor. Bu ise işçilerin birbirlerinden uzaklaşmalarına, kendilerini güçsüz hissetmelerine, örgütlenmemelerine, kısacası kendilerini özne olarak bir türlü varedememelerine yol açıyor.

Sendika bürokratları da ne yazık ki, işçilerin ortak iradesini, ortak karar alma, ortak hareket etme gücünü açığa çıkarmak yerine, “Siz hiç merak etmeyin, biz sizin yerinize düşünürüz, biz sizin yerinize karar alırız” yaklaşımıyla, patronların bu amaçlarına daha kolay ulaşmalarına yardımcı oluyorlar. Bu yüzden işçilerin devrimci öznelerle birleşme ihtiyacı her geçen gün daha da artıyor. Çalıştığım fabrika üzerinden edindiğim deneyimlere dayanarak bunu daha somut olarak anlatmaya çalışacağım.

Yaklaşık bir yıldır metal sektöründe bir fabrikada çalışıyorum. Burası sendikalı bir fabrika. Fakat fabrikaya girdiğim ilk günlerde içeride bir örgütlülük olmadığını fark ettim. Fabrikayı ve işçileri tanımaya başladıktan sonra bu gözlemimde yanılmadığımı anladım. Bu örgütsüzlükte hem patronun, hem üretimin parçalı oluşunun, hem de sendikanın payı var. Çalışırken sürekli “konuşmayın” diyerek işçilere baskı yapmak, eğer ustabaşına ya da patrona karşı gelindiyse ceza olarak daha basit ve sıradan ya da daha ağır işlere vermek, “daha iyi çalışan” işçilere daha fazla zam yapmak vb. uygulamalar, işçileri bölmek için patronun kullandığı yöntemler arasında.

Sendikanın yaklaşımına gelince... Temsilciler, işçilerde hareketlenme olduğu ya da bir talepte bulunduklarında, “şubeden haber gelmedi” diyerek işçilerin bağımsız karar alıp hareket etmelerini engelliyorlar. Şube yöneticileri, eğitim-örgütlenme uzmanları ise, “sizin örgütlü olmanız lazım, siz yaparsanız olur” vb. söylemlerle sorumluluktan kaçarak, onlar da aynı şekilde işçilerin yol yürümelerini engelliyorlar. Pek çok fabrikada olduğu gibi burada da “kimse gelmez” bahanesiyle eğitim verilmiyor, sorunlar geçiştiriliyor. Tepki gösteren işçilere sendika komitesine üye olması teklif edilerek, bu tepki etkisizleştirilmeye çalışılıyor. Bir işçi bunun üzerine şunları söylüyor: “İşçilere neden eğitim verilmediğini anladım. Bilinçli işçiden oy istemek daha zor, ama işçi cahil kalırsa onu her şekilde yönlendirebilir, bir şekilde kandırıp oy alabilirsin.”

İlk aylarda öncelikle işçilerle sosyal bağlar kurarak onlara güven vermeye ve onlarla bir şeyleri paylaşabileceğimiz zeminler yaratmaya çalıştım. Bunun için kendi kimliğimiz ve kültürümüze göre davranmaya özen gösterdim ve bu yüzden ilişki kurmak zor olmadı. Örneğin ortak kahvaltı sofrası planlamak, aldığım en ufak şeyi bile paylaşmak, çocuğu olan birine başka işçi arkadaşları da yanıma alarak ev ziyaretine gitmek, dayanışmayı sağlamak için hastanede çocuğu olan ve maddi açıdan zor durumda olan bir başka işçiye kendi aramızda para toplamak gibi davranışlar, hem bana güvenmelerini hem de birlikte bir şeyler yapmamızı sağladı.

Bunun dışında, işçilerin birbirlerinden kopuk olduğunu, çalışma koşullarından kaynaklı birbirleriyle sosyal bağ kuramadıklarını gözlemlediğim için kültürel bir etkinliğe gitme planı yaptım. Bu planı hazırlarken ve gideceğimiz yeri/zamanı kararlaştırırken onların da fikirlerini aldım. Bu sayede yaklaşık 20 kişilik bir grupla dışarıda birlikte zaman geçirme imkanı yakaladık. Bir sonraki ay benden yine benzer bir etkinliğe gitmek için plan yapmamı istediler. Bu kez onların da inisiyatif kullanmalarını ve insanları örgütlemeye alışmalarını sağlamak için kendilerinin bir plan yapmasını önerdim.

Bunun dışında, yavaş yavaş yan yana geldiğim her işçiyle kendi sorunları üzerinden ya da fabrikada yaşadığımız sorunlar üzerinden sohbetler gerçekleştirmeye başladım. Fabrikanın nitelik olarak elverişli olması bu sohbetleri daha rahat yapmamı sağladı. Kendisi Sünni olduğu için Alevi arkadaşıyla evlenmesine izin verilmeyen bir işçiyle bu sorunun kaynağını tartışabildim. Kadın bir işçinin taciz/tecavüz olayları yüzünden kapanmak istemesi üzerine yine bu sorunun sebeplerini ve ne yapılması gerektiğini tartışabildim. Sendika bürokratlarına ve komitenin iş yapmamasına tepkili olan işçilere Çel-Mer deneyimini anlattım vb...

Bildiklerimi onlarla paylaştığım ve onların söylediklerini önemsediğimi fark ettikleri için, bu aramızda bir güven ilişkisi ve samimiyet yarattı. Fakat ilk zamanlar söylediklerim ile yaptıklarım arasında farklılıklar olabiliyordu. Çünkü sözleşmeli çalışıyordum ve işçilerle sorunlarımıza ilişkin tartışırken, doğrudan ustaya ya da patrona karşı tavır sergilemek noktasında geri durabiliyordum. Bu uzun soluklu bir çalışma ve kalıcı bir örgütlülük için aldığım bir tedbirdi. Bu tedbirin bir tutarsızlık olarak algılanmaması için de farklı yöntemler denedim. Örneğin bir keresinde yanımda çalışan bir kadın işçi su içmek için banttan kalkmak istemiş, fakat buna izin verilmemişti. Ben de ona işi yavaş göndermesini söyledim. İkimiz birlikte hareket ederek yaklaşık beş dakika bizden iş geçmesini engelledik. Bu sayede bir tepki örgütlemeye çalıştım ve etkili olduğunu da düşünüyorum. Çünkü taşındığımda evinden yiyecek ve ufak tefek de olsa ihtiyacımı karşılayabilecek eşyalar getiren bu aynı işçi oldu.

Şu günlerde fabrikanın kendi özel gündemlerinden kaynaklı görece hareketli bir dönem içerisindeyiz. Bu gündemler üzerinden, fabrikanın örgütlenmesi ve bürokratlara karşı mücadele edilmesi gerektiği konusunda fikir birliği sağladığım öncü bir işçiyle görüştüm. Bu görüşmede amacımızı/niyetimizi açıkça ortaya koyduktan sonra, bu mücadele için birlikte hareket edebileceğimiz isimleri belirledik. Bu kişilerle yapacağımız görüşmeler sonuçlandığı takdirde, beş kişilik bir gizli komite oluşturarak fabrikada çalışma yürüteceğiz. Sendika komitesiyle de bağ kurup, kendi işlevini yerine getirmesini sağlamaya, özellikle de işçilerin tümünün karar alma süreçlerinde yer alması ve sendikanın da kendi görevlerini yerine getirmesi (eğitim gibi) konusunda müdahale etmeye çalışacağız.

Yaşadığım deneyim bir kez daha göstermiştir ki, samimi ve tutarlı olduğumuzda, işçilere güvendiğimizde, onları birlikte hareket etme ve birlikte karar alma doğrultusunda yönlendirmeyi başarabildiğimizde, sınıfın özneleşmesi ve devrimci öznelerle birleşmesi yolunda küçük de olsa önemli bir adım atmış olacağız.


Üste