Logo

Kadın hareketinde yeni arayışlar! - K. E. Rüzgar


Son yıllarda dünyada ve Türkiye'de kadın sorunu eksenli mücadele önemli toplumsal dinamiklerden biri haline gelmiş bulunuyor. Dünyadaki gelişmelerin, özellikle derinleşen krizin yansımalarıyla birlikte, bu mücadelede belli bir rol oynayan feminist çizginin bazı temsilcileri, son yıllarda yeni bir mücadele hattı üzerine tartışıyorlar. Açığa çıkan kadın mücadelesi ile çözüm arayışları üzerine yoğunlaşıyor bu tartışmalar.

Türkiye’de son yıllarda yaygınlaşan ve kitleselleşen kadın eylemlerine bakıldığında, mevcut tepkinin ortaya çıkmasında kadın cinayetlerinin önemli bir rol oynadığı görülüyor. Hak gasplarına, yaşam tarzına dönük saldırılara ve ardı arkası kesilmeyen gerici yaklaşımlara karşı büyüyen öfke ve tepki, kadınların sokağa çıkmasına yolaçan diğer etkenler.

Dünyanın birçok yerinde kadınlar kürtajı yasaklayan yasaları protesto eden, yoksulluğa karşı çıkan, eşit işe eşit ücret, kadına yönelik şiddetin son bulması vb. taleplerin yükseltildiği kitlesel eylemlerle alanlara çıkıyorlar. Bu gelişmeden alınan güçle ve “kadın grevi” söylemiyle, dünya çapında, kadınların yaşamın her alanındaki gücünü ortaya koymasını hedefleyen eylemler örgütleniyor. Öte yandan dünyanın birçok ülkesinde yaşanan toplumsal çalkantılarda kadınlar mücadelenin en dinamik kesimlerinden birini oluşturuyor.

Kadın eksenli eylemlerde halen feminist akımların politik bir belirleyiciliği var. Ama kitlesel eylemlerde kadınlar feministlerin çizgisine sığmayan talepler yükseltiyorlar. Heterojen bir bileşimi olan kadın hareketini, kaçınılmaz olarak dönemin toplumsal mücadelelerinin düzeyi etkiliyor.

1960'larda ve ‘70'lerde yükselen sosyal mücadeleler döneminde, feminist grupların bir kesimi, kadın sorununa sınıfsal yaklaşımı reddetmek yerine, eksikliklerini ortaya koymaya çalışan bir yönelim içerisindeydi:

“60'lı yılların o genel uluslararası kitlesel kabarışı döneminde kadın hakları ekseninde samimiyetle ortaya çıkan, sosyalizmin bu konudaki söylediklerini de anlamaya çalışan, sosyalizmin söylediklerinin üstünlüğünü fark eden ve bu yönüyle sahiplenen, ama öte yandan da geleneksel sosyalist akıma üzerinde pekala düşünülmesi gereken bazı haklı ve yerinde eleştiriler de yönelten, örneğin kadın sorununda devrim indirgemeciliğini eleştiren, nasılsa devrim olunca bu iş çözülür diyerek kadın eşitliği ve özgürlüğü uğruna kesintisiz biçimde sürdürülmesi gereken çok yönlü mücadelenin ihmal edilmesini eleştiren feminist gruplar oldu zamanında.” (H. Fırat, Tarihten günümüze kadın ezilmişliği ve kapitalizm)

Ne var ki, 1980 sonrasında ve özellikle de ‘90’lı yıllarla birlikte, bu bakış açısından uzaklaşıldı. Neo-liberal karanlık çağın egemen olduğu, bunun ürünü ideolojik saldırıların yeni bir boyut kazandığı bir dönemdi bu. Dolayısıyla, kadın hareketinde yaşanan savrulma, sınıf mücadelesindeki gerilemeden, sosyalist blokun yıkılmasından, sosyal mücadelelerdeki tıkanmadan bağımsız değildi. Devrimci bir odağın olmadığı koşullarda, daha heterojen olan, ara katmanları içine alan hareketliliklerin bu sorunları yaşanması kaçınılmazdı.

Tarih içinde feminizm, burjuva devrimlerinin kadınları yok saymasına olumlu bir başkaldırıdır. Oy hakkı, seçme ve seçilme hakkı, yasalarda kadınların haklarının tanımlanması vb.’ne karşı mücadeleler olarak gelişmiştir. Sonrası süreçlerde ise “dalga”lar üzerinden tanımlanan değişimlere uğramıştır. Bugün de feminist hareket yeni bir çıkış arayışındadır. Feminist saflarda dünya çapında “4. dalga” tartışmaları sürmektedir.

Kapitalizmin derinleşen krizi, ağırlaştırdığı sorunlar, kadınların sorunları eksenli mücadelede yeni arayışları beraberinde getirdi. 2008 krizi sonrasında gerçekleşen “Wall Street’i işgal et!” eylemlerinin ardından yoğunlaşan bir tartışma yaşanıyor. “4. dalga”, bir diğer isimle “%99'un feminizmi” olarak da ifade ediliyor. Yenilik arayışı işaretleri birçok hareketlilikten yansıyor. ABD’de Trump’ın yönetime gelmesi ile başlayan kadın eylemlerinin ardından hareketin öncülerinin yürüttüğü tartışma bunun bir örneğidir.

Bu tartışmalarda işçi sınıfı mücadelesine dayanma ve buradan güç alma ihtiyacı dile getiriliyor. Kapitalizmin yarattığı sorunları bütünlüklü olarak ele alan bir hat çizme yönelimi, “yüzde 99'un feminizmi” olarak da tanımlanıyor. Ki bu, tüm emekçilerin sorunları eksenli bir hareket anlamına geliyor. “Proje feminizmi”, “STK feminizmi” noktasına gelinmiş olması eleştiriliyor. Bazı kadınların kapitalist düzen içerisinde bir yerlere gelmesinin çözüm olarak sunulmasının yanlışlığı vurgulanıyor, vb...

Feminist hareket bünyesindeki tartışmalara birkaç örnek:

Hareketin öncülerinden Nancy Fraser soruyor: “Feminizm nasıl kapitalizmin uşağı oldu ve onu nasıl geri kazanabiliriz?”

Ardından ekliyor: “Kadın kurtuluş hareketinin serbest piyasa toplumu inşa etmeyi amaçlayan neo-liberalizmle tehlikeli bir ilişki içinde kesişmiş olmasından büyük bir kaygı duyuyorum.”

Hester Eisenstein ise, “özellikle 90'ların sonlarından itibaren, kadın emeğini piyasaya seferber eden neoliberal politikaların çarpıcı bir biçimde feminist argümanların desteği eşliğinde meşrulaştırılıyor olmasından” rahatsızlığını dile getiriyor.

“Neoliberalizm ve feminist politikada ‘sınıfsal tutum’ arayışları” başlıklı yazısında, Aynur Özuğurlu da, “Son 30-40 yıl içerisinde neoliberal politikaların yarattığı çöküntü, sosyal mücadele içerisinde sınıf kavramından uzaklaşma, kapitalizmin yeniden yapılanma sürecinde kadınları (kadın işgücünü) özel bir dayanak noktası haline getirmesinden” söz ediyor.

Sorunu bu çerçevede irdeleyen feminist hareket, sınıf merkezli bir yenilenme ihtiyacını tartışıyor.

Çizgisine güvenen, yön veren olmalıyız!

Cinsiyetçilik, güvencesizlik, gericilik, şiddet vb., halen Türkiye'de ve dünyada kadın mücadelelerinin hareket noktalarıdır. Kadın çalışmamız ve tüm çalışma alanlarımız kadın sorununa ilişkin sözünü sistematik olarak söyleyebilmeli, taraflaşma yaratabilmeli, eylemsel süreçlerin içerisinde yer almalı ve bizzat örgütleyebilmelidir.

Feminist hareketteki tartışma süreçlerine de, kadın mücadelesine müdahalenin bir alanı olarak ilgi göstermeliyiz.

Kadın eksenli eylemlerde feministlerin politik belirleyiciliği olsa da, eylemlere katılan kadın kitleleri, özellikle Türkiye’deki feministlerin çizgisine sığmayan talepler ileri sürmektedir. Feministlerle bütünleşmemiş, öfkesi büyüyen ve sorunlarına çözüm arayan bir kadın kitlesidir bu.

Komünistler olarak kadın sorunu eksenli her talebi mücadeleye çevirmekle yükümlüyüz. Her mücadele alanında olduğu gibi bu alanda da bizden farklı düşünenlerle, görüşlerini yanlış bulduklarımızla yollarımız kesişecek. Buna rağmen yan yana yürüdüğümüz örnekler olacak.

Komünistler olarak kadın sorunu eksenli tüm mücadele süreçlerinde yer almak ve ileriye taşımak sorumluluğu ile yüz yüzeyiz. Kadın kitlelerine yön veren, bilinçlerini ileri taşıyan, eylemlere kendi sözümüz ile müdahale eden bir pratik demektir bu.


Üste