Logo

Kadın hareketinin güncel tablosu - I. Işın


Dinci-faşist iktidar saldırılarını pervasızca sürdürüyor. Kirli savaş, sömürü, rant ve talan politikaları ile birlikte kadın düşmanı politikalar da hız kesmeden devam ediyor. Her fırsatta kadınların kazanılmış haklarına saldırıyor, kadın düşmanı söylemlerde bulunuyorlar. Tüm bu baskı ve saldırıların karşısında kadın hareketi hala toplumsal muhalefetin dinamik bir unsuru olmaya devam ediyor. Ancak taşıdığı potansiyele ve yarattığı etkiye rağmen hareket bünyesinde bir dizi zaaf barındırıyor.

Partimizin VI. Kongresi (Aralık 2018) ilerici-demokratik bir dinamik olarak kadın hareketinin taşıdığı önemin üzerinde özellikle durmuştu. O dönemden bugüne bakıldığında, hareketin gelip bir sınıra dayandığını görülmektedir. Toplumsal muhalefet açısından değerlendirildiğinde, kitlesel olma özelliğini hala korusa da, bir tıkanma yaşandığı da artık açık bir olgudur. Bunda kuşkusuz AKP-MHP iktidarının pervasız saldırıları önemli rol oynamaktadır. Pek çok eylemde polis terörü devreye sokulmakta, Taksim gece yürüyüşlerinde her sokak başı tutulmakta, kadınların eylemlere katılımı engellenmektedir. Tüm bunlara rağmen yine de militan eylemler gerçekleşmekte, kadın hareketi meşruluğundan aldığı güçle bu türden engelleri aşmaktadır.

Hareketin yaşadığı tıkanma ve parçalı tablo

Yaşanan tıkanmada asıl belirleyici olan, harekette önemli bir yer tutan feminist akımın taşıdığı yapısal zaaflardır. Kadın hareketi halen feminist ideolojinin hâkim olduğu reformist bir konumda bulunmaktadır. İdeolojik bakımdan özünde farklılıkları olmasa da, gitgide belirginleşen parçalı bir tablo ortaya çıkmaktadır. Bu parçalılık İstanbul Sözleşmesi'nin feshi sürecinde daha da belirginleşmiştir. Bu tablonun öne çıkan iki kesimini, Taksim Feminist Gece Yürüyüşü'nü örgütleyen feministler ve Kadın Meclisleri oluşturmaktadır.

İlk ekipte, bağımsız feministlerin ideolojik hegemonyası ile birlikte, siyasal olarak HDP'nin etkisi belirleyicidir. Tüm kadınların katılabilmesi “gerekçesi” ile örgütlerin kendi simge ve imzalarıyla eylemlere katılmaları engellenmeye çalışılmakta, eylem komitesinde yer alan örgütlü unsurlar da bunun savunuculuğunu yapmaktadırlar. Geniş kadın kitlelerinin katıldığı hareketlilikte örgütlü mücadele yerine bireysellik vurgusu öne çıkmaktadır. Bu ekip içerisinde yer alan örgütlü unsurlar ise, giderek kendi kadın örgütleri üzerinden örgütlenme faaliyeti yürütmeyi tercih etmektedir.

Devrimci iddiadan uzak olanların, geniş kadın kitlelerine yayılmış ancak artık gelip bir sınıra dayanmış bir hareketi daha ileri taşıyamamaları anlaşılır bir durumdur. Fakat hareket ileriye taşınamadıkça da, kendi kendini tüketme, ideolojik olarak düzen içi, politik olarak ise dar bir sınıra hapsolma tehlikesi ile karşı karşıya kalmaktadır.

Bu tablonun kendisi, kadın hareketi açısından en kitlesel eylemler olan Taksim Feminist Gece Yürüyüşü örgütleyicilerinin temel tartışma başlıklarında görülmektedir. Son dönemde, çoğu zaman sosyal medya platformları üzerinden son derece düzeysiz bir şekilde yürüyen tartışmalarda LGBTİ+'larla kurulacak ilişki, hareketin neresinde durmaları gerektiği öne çıkmaktadır. Tartışmalar çoğu zaman bunlara kilitlenmekte ve ayrışmalar, bu türden tartışmalar üzerinden yaşanmaktadır.

Kadın hareketi içerisinde öne çıkan bir diğer kesim olan Kadın Meclisleri gelince. Bu ekip İstanbul Sözleşmesi'nin iptali sürecine kadar kendi eylemlerini yapmayı tercih ediyordu. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu (KCDP) üzerinden yaratılan etkiye örgütsel bir form kazandıran Kadın Meclisleri, ortaya koydukları pratikle ve söylemleriyle bir burjuva kadın hareketi görüntüsüne sahipti.

Kadın Meclisleri içerisinde etkin olan siyasal yapı, son dönemde, hem oluşumu burjuva kadın hareketi görüntüsünden çıkarmak ve hem de kadın hareketi içerisinde daha belirgin bir taraf olabilmek için müdahalelerde bulunmaktadır. Kadın Meclisleri'nin temel farkı, diğer ekibin aksine, geniş kadın kitlelerine örgütsel bir form kazandırma iddiası taşımasıdır.

Bu arada dinci-faşist iktidar, KCDP'ye açtığı kapatma davası ile, hem kadın hareketine ve toplumsal muhalefete gözdağı vermeyi, hem de Kadın Meclisleri'nin örgütsel yapısını zaafa uğratmaya çalışmaktadır.

Kadın Meclisleri’ne öncülük edenler, “liberal feminizme karşı mücadele” ettiklerini savunuyorlar. Bu arada diğerlerinden önemli bir farklılıklarını, yasakçı davranmamak üzerinden ortaya koyuyorlar. Devrimcilerle yan yana gelmek istediklerini, sosyalizm propagandasını engellemediklerini, ajitasyon-propaganda serbestliğinden yana olduklarını ifade ediyorlar.

Bu çağrı, HDP'nin dışında olan, ajitasyon-propaganda yasakçılığına tepki duyan, kadın sorununa sosyalist perspektifle baktığını söyleyen ama pratikte bundan uzak olan kimi siyasetler ile ulusalcı sol eğilime sahip yapılar tarafından ilgi görüyor.

Ortaya çıkan tablonun, ideolojik ve ilkesel bir ayrışmadan ziyade, tali konular üzerine farklılıkların ve biçimsel tartışmaların bir ürünü olduğu söylenebilir.

İşçi kadın çalışmasının özel önemi

Tüm bu gelişmelere rağmen kadın hareketinin tablosunda esasa ilişkin bir değişiklik söz konusu değildir. Toplumsal muhalefetin diri bir kesimini oluşturan kadın hareketine ilişkin VI. Parti Kongresi’nin yaptığı değerlendirme geçerliliğini korumaktadır. Kadın hareketi ilerici-demokratik niteliği ve nispi dinamizmiyle hala da toplumsal muhalefetin önemli bir bileşenidir. Ancak yaşadığı tıkanma ile birlikte zaafları çok daha açık bir şekilde görünür hale gelmiştir.

Komünistler olarak, taşıdığı yapısal zaaflara rağmen mevcut kadın hareketiyle ilişkilenmek ve olanaklı olduğunca onu daha sağlıklı bir çizgiye çekmek üzere çaba göstermek durumundayız. Ancak kadın çalışması alanında asıl sorumluluğumuzun sınıf alanında olduğunu da hiçbir durumda gözden kaçırmamalıyız. Ancak bu alanda kat edeceğimiz mesafe sayesinde kadın hareketi üzerinde olumlu bir etkide bulanabiliriz.

Son dönemde yaygınlaşan işçi direnişlerinde kadın işçilerin ön plana çıkması, kadın kimliklerinden kaynaklı sorunları ve talepleri de direnişin bir parçası haline getirmeleri rastlantı değildir. Mevcut veriler bu eğilimin önümüzdeki dönemde daha da güçleneceğini göstermektedir. Kadın hareketinin sağlıklı ve etkili bir mücadele çizgisine oturmasında bu gelişmenin çok özel bir rolü olacaktır.

Komünistler olarak, kadın çalışmamızı sınıf çalışmamızın asli bir parçası olarak ele almalı, yaratıcı yol ve yöntemlerle işçi kadın dinamiğini geliştirmeye özel bir önem vermeliyiz. Öte yandan, başta işçi kadınlar olmak üzere tüm emekçi kadınlar içinde soruna bakışta devrimci alternatifi daha görünür kılmak için çok özel bir çaba harcamalıyız. Bu çerçevede, son 8 Mart sürecinde olduğu gibi kendi bağımsız eylem-etkinliklerimizi arttırmalı, bu alandaki iddiamızı büyütebilmeliyiz.

Bu çabayı ortaya koyarken, genel kadın hareketine olan ilgimizi yitirmemeli, tersine sınıf içindeki kadın çalışmamızın yaratacağı etkiden alacağımız güçle, bu hareketle de devrimci bir temelde ilişkilenmeye çalışmalıyız.

Komünistler olarak sistematik ve ısrarlı bir kadın çalışmasını hedefleyebilmeli, feminizmin ideolojik hegemonyasına karşı devrimci tutumu daha görünür hale getirebilmeli, işçi ve emekçi kadınlar arasında taraflaşma yaratabilmek için etkin bir çaba ortaya koyabilmeliyiz.


Üste