Logo

Metal Fırtına ve devrimci sınıf politikası


Metal Fırtına Türkiye işçi hareketinin en büyük ve kitlesel eylemlerinden biridir. Harekete geçen işçi sayısı düşünüldüğünde, ancak 15-16 Haziran Direnişi, Bahar eylemleri, Zonguldak yürüyüşü gibi sınıf mücadelemizin mihenk taşı kabul edilen eylemliliklerle karşılaştırılabilir. Günlere yayılan eylemler küçük tepki gösterileri ile başlamış, ardından kitlesel protestolara dönüşmüş, 26 Nisan Kent Meydanı buluşması, 5 Mayıs’ta istifa için toplanılması gibi yan yana gelişler içinde hareket bir bütünlük kazanmıştır. Reno’dan başlayarak diğer fabrikalara yayılan iş durdurma eylemleri, fırtınayı bütün ülkenin gündemine sokmuş ve onu toplumsal bir kuvvet haline getirmiştir.

Metal Fırtına’yı benzer mücadele örneklerinden ayıran en önemli özgünlük, bilinç ve örgütlülük düzeyindeki geriliğe, deneyim açısından nispi yetersizliğe rağmen ortaya çıkan güçlü fiili eylemlilik tablosudur. Haftalarca süren eylemler bir sendikal yapının güvencesi, dolayısıyla kontrolü altında gerçekleşmemiş, tersine sendikal bürokrasiyi hedef tahtasına oturtan işçilerin kendi inisiyatifleri olmuştur. Reno’dan başlayarak hızla diğer fabrikalara yayılan iş durdurma eylemlerinin ise, fabrikadan fabrikaya yayılan ve sektörel bir grevi zorlayan yapısı ile sınıf hareketimizin benzer deneyimlerinden oldukça farklı bir yerde durduğu söylenebilir.

Metal Fırtına’nın iç örgütlülük deneyimleri, “eylemlilik içinde inşa edilmeye çalışılan taban örgütlenmesi” örnekleri olarak başlı başına incelenmeyi hak eden özellikler göstermektedir. Gerek hareketin kaçınılmaz ihtiyaçlarının ürünü olarak, gerekse MİB’in yönlendirmeleri sonucunda ortaya çıkan örgütlenmeler, metal işçisinin organize olma kapasitesini göstermekle birlikte, sınıf bilinçli işçilerin doğrudan yönlendirmesine ya da öncüleri şahsında yaşanacak bir bilinç sıçramasına dayanmadığı koşullarda, bu tür taban örgütlenmelerinin doğal sınırlarını anlamak açısından da çok fazla veri sunmaktadır. Metal Fırtına, sorunun sadece şu veya bu biçimde birtakım taban örgütlenmelerinin yaratılması olmadığını, bu örgütlenmelerin ancak belli bir niteliğe kavuşturulduğu koşullarda kendi gerçek rollerini oynayabileceğini bir kez daha göstermiştir.

Son dönem kitle eylemlerinin önemli bir unsuru haline gelen sosyal medya, Metal Fırtına’nın da önemli araçlarından biri olmuştur. Metal eylemleri boyunca sosyal medya yalnızca bir iletişim, bilgilenme zemini olarak değil bir tür örgütlenme ve daha da önemlisi, kolektif bir karar alma platformu olarak kullanılmıştır. Birlik sayfasının üstlendiği bu benzersiz rol, fırtınanın en dikkat çekici yanlarından biridir. Hızla benzer sayfalar oluştuğu halde işçilerin (üstelik geri bilinçlerinden gelen çok yönlü kaygılarına rağmen) kendi platformları olarak kabul ettikleri bu sayfa ile kurdukları karşılıklı aktif ilişki, hala da birçok açıdan incelenmeye değerdir.

Metal Fırtına arkasında önemli bir birikim ve deneyim bırakarak adım adım geri çekilmiş ve etkileri bugün hala devam eden önemli sonuçlara yol açmıştır. Gerçek amacına ulaşamayan her kalkışma gibi Metal Fırtına’nın sonuçlarının da kendi içinde belli çelişkiler barındırması anlaşılabilir bir durumdur. Etkilerinin bugüne kadar sürmesi ise fırtınayı var eden nedenlerin varlığını sürdürmesiyle kuşkusuz bağlantılıdır. Ancak bu tek faktör değildir. Fırtına metal işçisinin bilinç ve örgütlük düzeyinde kapsamlı bir değişime yol açmayı başaramasa da, işçinin kendiliğinden bilinç, refleks ve davranışlarında önemli bir yer edinmiştir. Bu yer edinmenin öğelerini (hareketin taşıyıcısı yüzlerce işçinin tensikatlarla sektörün dışına atılmış olmasına rağmen) 2015’i takip eden toplu sözleşme süreçlerinde ve metal işçisinin kendisini ilgilendiren gündemlere verdiği tepkilerde somut olarak gözlemlemek mümkündür.

Metal Fırtına’nın yalnız araç ve yöntemleriyle değil ruhuyla da hala metal işçisinin belleğinde yer aldığını söylemek abartılı bir değerlendirme olmayacaktır. Ancak bu durum metal işçilerinin mücadeleye ve onun araçlarına dönük bütünlüklü bir inanç duyduğu anlamına da gelmemektedir. Benzer süreçlerde olduğu gibi umut ile umutsuzluk, kabulleniş ile karşı çıkma, yapılana saygı duyma ile sonuç alınamayacağı kaygısı vb. duygu ve düşünceler bugün iç içedir. Bu durum kendi başına olumsuzluk değildir. Tersine, “bardak bir kez daha dolduğunda”, güven verici bir önderlik anlayışıyla birlikte daha fazlasını yapmanın imkânlarının mevcut olduğunu anlatır.

Metal Fırtına’nın sendikal alandaki sonuçları da belli iç çelişkiler taşımaktadır. Buna rağmen tablo bu alanda daha net tanımlanabilecek durumdadır. Türk Metal şahsında işbirlikçi sendikal düzen çok önemli bir sarsıntı yaşamıştır. Çıkışsızlık yaşayan işçilerin Türk Metal’e geri dönmüş olması, bu çeteye kendini yeniden tahkim etmesi için imkân ve zaman kazandırmış olsa da, işçilerin Türk Metal sendikasına duyduğu güvensizlik ve öfke olduğu gibi sürmektedir.

Birleşik Metal şahsında temsil edilen icazetçi-uzlaşması sendikacılık anlayışının da aslında işbirlikçi sendikal düzenle aynı dayanaklardan beslendiği, onu aşma istek ve iradesinden yoksun olduğu bir kez daha gözler önüne serilmiştir. Ancak yeni bir sendikal alternatifin yaratılamamış olması, hareketin ürünü olarak kurulan TOMİS’in maddi bir kuvvete dönüştürülememesi, metal işçisinin işbirlikçi ve uzlaşmacı sendikal cendere arasında sıkışıp kalması durumunun sürmesine yol açmaktadır.

Sendikal düzene duyulan tepki hala da metal işçisinin en önemli hareket dinamiklerinden biridir. Şu veya bu gelişmeyle birlikte yeni hareketlilikler yaratabilecek potansiyeller taşımaktadır. Bu yüzden Metal Fırtına deneyiminin bu alandaki derslerini bilince çıkarmak büyük bir önem taşımaktadır.

Metal Fırtına, metal işçisinin daha mücadeleci, daha demokratik, daha şeffaf bir sendika arayışının güçlü bir göstergesi olmuştur. Ama aynı zamanda, bugünün koşullarında farklı bir sendikal alternatifin, açık bir devrimci bilince dayalı pratik bir mücadele gücü sergilenmeden yaratılamayacağını göstermiştir.

Metal Fırtına’nın sık sık gözden kaçırılan derslerinden biri, kendi içinde bir bürokrasi karşıtlığının, ne kadar güçlü ve kararlı olursa olsun, mevcut sendikal düzeni alt etmek için yetersiz kalacağıdır.

Sendikal bürokrasinin esas işlevi, mücadele eğilimlerini dumura uğratmak, direniş ve grevleri satmak değildir. Fakat düzenin temel yapı taşlarından biri olarak, sınıf kitlelerini burjuva düzen adına kontrol altında tutmasıdır. Bunu da en çok düzenin diğer kurumlarıyla birlikte değişik burjuva ideolojilerinin (kendi siyasal eğilimine göre) işçinin bilincine yerleşmesinde oynadığı rol üzerinden gerçekleştirir. Sendikal planda ise bu rol kendini en çok mücadele ve örgütlenme anlayışında yarattığı tahrifat üzerinden gösterir. İşçilerin bürokrasinin yol açtığı somut sorunlara tepki göstermeleri, hatta ona karşı kararlı bir mücadeleye girmeleri dahi, kendi başına bu ideolojik etki ve tahrifatın dışına çıkmalarını sağlamaz.

Bu yüzden, örneğin Reno’nun öncülerinin kapı kapı dolaşıp kendilerini sendikalara pazarlamaya çalışmaları, temel şiarlarından biri demokratik bir sendikacılık için aidatların düşürülmesi olan bir hareketi temsil eden TOMİS ile olan görüşmede tüzüğün değiştirilip aidatların yükseltilmesini talep etmeleri, ya da sözcülerin tabandan koparak karar merci haline gelmeleri, hatta alternatif sendika iddiasıyla yola çıkan ilk dönem TOMİS yöneticilerinin bile hızla kendi bürokrasisini oluşturmaya yönelmesi vb., tüm bunlar kendi içinde çok da şaşırtıcı değildir. Sendika bürokratları, sermayenin işçi sınıfı içindeki ajanlarıdır. Sendika bürokrasisine karşı mücadele etmek ne kadar önemli olursa olsun, sermayeye karşı mücadeleyi esas almayan bir bürokrasi karşıtlığı, hiçbir zaman kendi gerçek sonuçlarını üretemez.

Bu çerçevede Metal Fırtına, sendikal bürokrasiye karşı mücadelenin önemi, bunun yarattığı imkânlar, doğurduğu sonuçlar ve kendi içinde bu tür bir mücadelenin sınırları konusunda paha biçilmez somut bir deneyim sunmuştur aynı zamanda.

Dönüşüm, ideolojik mücadele ve siyasal müdahale

Metal Fırtına, düşük ücret ve ağır çalışma koşullarına dayalı sömürü rejimine, bu rejime gardiyanlık yapan işbirlikçi sendikal düzene ve işçiyi hiçleştiren eşitsiz uygulamalara karşı bir tepki eylemi olarak başlamıştır. Başlangıçta ücret telafisi isteğiyle harekete geçen işçiler, bu isteğin önünde engel olarak gördükleri işbirlikçi sendikal düzene yılların öfke ve birikimiyle saldırmış, onunla sert ve militan bir mücadeleye girişmiş, MİB’in yol göstericiliği altında Türk Metal işleyişini yıkmanın eşiğine gelmişlerdir. Bu mücadele içinde, önemli sayıda işçi kendini ifade etme, yana yana gelme, karar alma, temsilci seçme gibi genel planda azımsanamayacak bir dizi örgütlenme faaliyetinin doğrudan öznesi olmuştur. Mücadele yer yer sertleşmiş, nesnel olarak sermaye sınıfını hedefleyen iş durdurma gibi militan biçimler kazanmıştır. Ancak tüm bu mücadeleler işçilerde, hakim ideolojik yargı ve düşünüşlerin sorgulandığı bir dönüşüm sürecine ve bunun ürünü bir bilinç gelişimine gereğince yol açmamıştır. Bu durumun birbiriyle bağlantılı birden çok nedeni vardır.

Birinci olarak, Metal Fırtına bir sendikal değişim hareketi olmanın sınırlarını aşamamış, bu tür bir dönüşüm sürecinin temel alanı olan “devlet-sınıf-iktidar ilişkileri” eylem süreci boyunca yeterince önplana çıkarılamamıştır. Bunun nedeni yalnızca öznel müdahale alanındaki zafiyetler değildir. Sermaye devletinin, hatta tek tek kapitalistlerin harekete başlangıçta “ılımlı” ve “tavizkar” bir biçimde yaklaşması, işçinin sınıf olarak sermaye ile, kurumsal olarak sermaye düzeniyle karşı karşıya geliş süreçlerini sınırlamıştır. Sermaye düzenine, hatta tek tek kapitalist patronlara karşı tutum direnişin hep yumuşak karnı olarak kalmıştır. Bu aynı zamanda işçilerin daha sonra yoğunlaşan sermayenin saldırı politikalarına karşı bu denli hazırlıksız ve kırılgan olmasının sebeplerinden biridir.

Oysa eylem içinde bilinçlenme esas olarak mücadele süreçlerinin yol açtığı çatışmalar içinde gerçekleşir. Ve çoğu zaman basit ve meşruluğu kendi adlarına tartışılmaz talepler etrafında harekete geçen kitlelerin kurulu düzeninin aygıtlarınca etkisizleştirilmeye çalışılmasının yol açtığı farkındalıklara dayanır. Düzen kurumlarının sınıfsal yapısı bu türden bir süreç içerisinde kavranır. Ama hareket ne kadar güçlü olursa olsun, sınıf mücadelesinin bütünlüklü bilgisine sahip olan sınıf devrimcilerinin aydınlatma, bilgilendirme ve siyasal yönlendirmeleri olmadan farkındalık tam olarak gerçekleşemez.

Metal Fırtına burjuva-gerici egemen ideolojilerin işçi sınıfı üzerindeki etkinliğinin güçlü olduğu bir sosyo-politik ortamda gerçekleşti. Hareketin önünde bu etkiyi sınırlayacak, bunun sonuçlarıyla mücadele edecek devrimci işçilerin bulunmadığı koşullarda, her türlü gericilik süregiden eylemlere paralel olarak kendini dışa vurdu. Bu durum hem harekete önderlik eden MİB’e karşı oluşturulan kaygı ve güvensizliklerin aşılmasını, hem de yer yer MİB’in söylem ve yaklaşımlarını da basınç altına alarak, onun yapması gereken ideolojik-siyasal müdahaleleri zora soktu. MİB, ağırlıklı müdahalesini çözücü halka olarak süregiden eylemin büyütülüp geliştirilmesi üzerine kurarken, bununla içiçe yürütülmesi gereken ideolojik mücadele ve siyasal müdahale geri planda kaldı.

Gerici düzen ideolojileri tarafından kuşatılmış, devlet-düzen-sermaye gerçekliği konusunda her türlü yanılsamanın hakim olduğu bir işçi direnişinde, gerici davranış ve düşüncelerin kendini eylemin geliştirici havasına rağmen dışa vurması doğaldır.

Bunların aşılması için eylemin değiştirici gücüne, eylem içindeki işçilerin sınıf içgüdülerine güvenmek tabii ki gerekir. İşçinin eylem içinde öğreneceği, değişip dönüşeceği açıktır. Ancak işçinin eylem içindeki öz eğitimi, eyleme yapılan devrimci ideolojik ve siyasal müdahaleden ayrı ele alınamaz. Eylem içinde öğrenme, ancak eylem içinde ortaya çıkan gericiliklerle kesintisiz bir şekilde mücadele edilmesi sayesinde anlamlı sonuçlara ulaştırılabilinir. İdeolojik mücadele öncelikle burjuva egemen düşüncelerin sınıfının bilincinde yol açtığı tahribatlara karşı sınıf içi bir mücadeledir. Hangi gerekçeyle olursa olsun, ideolojik mücadeleyi küçümsemek, işçiyi burjuva ideolojisiyle baş başa bırakmak sonucunu doğurur.

Bu doğrultuda yol alınamadığı zaman, sadece işçilerin siyasallaşması ve devrimcileşmesi gibi temel süreçler aksamaz. Aynı zamanda eylemin iç birliği, engelleri aşma kapasitesi, kararlılık ve mücadelesi, bilfiil eylemin kendisi ve dolayısıyla eğiticiliği de zayıflar.

Dönüşüm ve bilinçlenme söz konusu olduğunda önemli faktörlerden biri de, ortaya çıkan hareketin toplumsal muhalefetle ilişkileniş biçimidir. Zira sınıf bilinci işçinin sadece kendi yaşam koşullarının gerçekliğine varmasıyla oluşmaz. Aynı zamanda bu yaşam koşullarına yol açan toplumsal ve siyasal ilişkilerin ayrımına da varabilmesi gerekir.

Toplumsal muhalefetle ilişkileniş, işçinin yeni tanıştığı değişik fikir ve düşünceler etrafında kendi değer yargılarını, toplumsal ve siyasal davranış biçimlerini sorgulamasına yol açar. Fakat bundan daha önemlisi, farklı kesimlerin istem ve taleplerini, bunun kendi mücadelesi ile bağlantılarını görmesini sağlar. Metal Fırtına bilinen kaygı ve gerekçelerle kendini bireysel dayanışmaya olmasa da toplumsal muhalefetin desteğine baştan itibaren kapatmış, gözlerini gündemdeki parlamento seçimleri sürecinden alamayan toplumsal muhalefetin özneleri ise bu kapatılan kapıları açmak için çok az şey yapmışlardır. Ne yazık ki işçilerin geri bilinçlerinin doğal sonucu olan direnişi toplumsal muhalefete, işçilerin diliyle “dışardan kimselere” kapatma tutumu MİB tarafından da boşa çıkarılamamış, hatta belli biçimlerde hatalı olarak desteklenebilmiştir. Oysa direnişin “dışarıya kapatılması” düşüncesi, çoğu zaman işçilerin kendiliğinden ortaya çıkan eylemlerinin “siyasal müdahale”ye kapatılması ile aynı anlama gelir.

Metal Fırtınası ve MİB

Metal Fırtına deneyimi bugüne kadar değişik defalar ele alınmış, tartışılmış, dersler ve sonuçlar çıkarılmaya çalışılmıştır. Sınıf devrimcilerinin ortaya koyduğu tartışma ve değerlendirmeler bir yana bırakılırsa, bunların çoğunun hareketi yaratan nedenlere yoğunlaştığı görünür. Metal işçisinin geçmiş mücadele deneyiminin biriktirdikleri, 12 Eylül’den bu yana dayatılan düşük ücret ve ağır çalışma koşullarına dayalı sömürü sisteminin sonuçları, Türk Metal sultasına duyulan tepki, metal işçisinin değişen profilinin yol açtığı itilimler, işçilere hakim olan düzen ideolojilerinin etkileri vb. birçok faktör, bu tür çalışmalarda irdelenmektedir. Bunlar kuşkusuz eylemin arka planını anlamak açısından önemlidir. Ancak bu sınırlarda bir çaba, büyük sarsıntılar yaratan Metal Fırtınası sürecini anlayabilmek için yeterli değildir

Metal Fırtına’nın en özgün yanı, bilinç ve örgütlülük planındaki geriliğe ve deneyim planındaki yetersizliğe rağmen ortaya çıkan güçlü fiili-meşru eylemlilik tablosudur. Bu tablo MİB’in direniş sürecindeki yeri anlaşılmadan yerli yerine oturtulamaz.

MİB daha Bosh sürecinden başlayarak hareketin nabzını tutmaya başlamış, sözleşmenin imzalanmasının ardından ortaya çıkan tepkilerin belli ortak talepler etrafında birleşmesini sağlamış, oluşturduğu eylem programlarıyla hareketin özgüven ve kararlılık kazanmasının önünü açmış, uzun süre hareketin pratik-politik önderlik sorunlarını üstlenen bir merkez işlevi görmüştür.

Aynı şekilde MİB sayfası, işçilerin gelişmeleri takip ettiği, birbirinden haberdar olduğu, önerilerini ifade ettiği, daha ötesinde önerilerin gayet yaratıcı tarzda olgunlaştırılıp karara dönüştürüldüğü bir işçi kürsüsü olmuştur.

MİB şahsında ortaya konulan politik-pratik inisiyatif, hiç şüphe yok ki sınıf devrimcilerinin alana dönük olarak sahip olduğu yılların ürünü birikime dayanmaktaydı. Bu birikim anın güç ve imkanları üzerinden cüretli bir önderlik anlayışıyla ete-kemiğe büründürüldü. Gerek sınıf devrimcilerinin kendi öznel yetersizliklerinden kaynaklanan zayıflıklar, gerekse harekete geçen kitlelerin nesnel konumunun ürünü engeller bu cüretli çaba içinde aşılmaya çalışıldı. Eğer MİB olmasaydı, bilinç ve örgütlük düzeyi açısından geri, istemler planında kendi iç darlığına bu denli sıkışmış bir hareketin haftalarca sürebilmesi, kapasite ve genişlik kazanarak fabrikadan fabrikaya, şehirden şehire yayılarak yoluna devam etmesi pek de mümkün olamazdı.

Hareketin ihtiyaçlar üzerinden MİB’in yol göstericiliği ile şekillenen iç örgütlülükler zaman içerisinde kendi “iç önderliklerini” yaratmaya başladı. Ancak bu önderlik girişimleri, devrimci bir ön örgütlenmeye ya da bilinç düzeyinde yaşanan bir sıçramaya dayanmadığı ölçüde, olayların seyri içerisinde mücadelenin yükü altında ezilerek kötürümleşti. En uç örneğini Reno sözcüleri üzerinden gördüğümüz bu durum kuşkusuz kaçınılmaz bir akıbet değildi. Ama yaşananın güçlü bir nesnel mantığı vardı. Her türlü ön hazırlıktan ve kapsamlı bir mücadelenin ihtiyaç duyduğu donanımdan yoksun olarak başlayan bir eylemin öncülerinin sertleşen bir sürecin ihtiyaçlarını karşılayabilmeleri, ancak çok yönlü bir siyasal mücadele içinde sınanmış olmaları ölçüsünde mümkün olabilirdi. Oysa Metal Fırtına tüm görkemi ve kitleselliğine karşın kendi içinde dar sendikal hareket sınırlarını çok fazla aşamadı.

Bu böyle olduğu ölçüde, zaman içinde ortaya çıkan örgütlenmeler kendi gerçek rollerini oynayabilecekleri bir niteliğe ulaşamadı. Dahası, özellikle iş durdurma eylemleri sırasında iç örgütlenmelerin yerini alan “sözcüler”, MİB’in etki ve yönlendirmesini sınırlayan, hareketi birleştiren değil onu dar istemler içerisinde parçalayan bir rol de oynadılar. Eylem süreci boyunca MİB’in bilgilendirici ve eğitici etkisi sürse de, karar alma süreçlerindeki belirleyiciliği zaman içinde zayıfladı. MİB’e yönelik polis saldırıları bunu ayrıca zora soktu.

Eylemler, baskılarla ve kazanım olarak ortaya çıkan kısmı ücret telafileriyle geriye çekilirken, hareket geleneksel sendikal yapıların çatısına, dolayısıyla iradesine gerisin geri bağlandı. MİB’in bu konudaki net çizgisi ve uyarıcı müdahaleleri hareketi bu akıbetten korumaya yetmedi. Alternatif olarak yönelinen sendikal zeminler hareketi daha ileriye taşıyacak bir irade ve niyetten yoksun oldukları ölçüde, Türkiye işçi hareketinin en kapsamlı sendika değiştirme hareketlerinden biri, içine sığmadığı, bundan sonra da sığamayacağı, Türk Metal zeminine yeniden dönmüş oldu. Fırtına içinde büyük bir etki gücü ve alanı kazanan, değişik dönemlerde karar merkezi, baştan sona kadar eğitici ve yönlendirici bir merkez işlevi gören MİB ise, geride kalan beş yılda sektör içindeki etkisini sürdürmeyi başardı. Özellikle siyasal müdahale ve ideolojik mücadele alanlarında ortaya çıkan eksiklikleri bilince çıkarmaya çalıştı.

Metal Fırtınası’nın temel dersi

“Metal Fırtınası işçi sınıfının mücadele potansiyelini ve nesnel sınıfsal konumundan gelen yeteneklerini ortaya koymuştur. Bilinç bakımından, istemler bakımından en geri bir çizgideki direniş, buna rağmen kısa sürede ülke çapında genelleşebilmiştir. İletişim, etkileşim, belli taleplerin ortaklaştırılması, ruh birliği, dayanışma, birlikte davranabilme ve elbette eylem yeteneği... Bunun böyle olduğunu biliyorduk, somut olarak da görmüş olduk.

“Tüm bunlar hareketin kendisinden ve kendiliğinden gelen üstünlükler. Önemli olan bizim harekete ne kattığımızdır. Bilinç ve örgütlenme yönünden ona neler taşıyabildiğimizdir. Sınıfın mücadele içinde devrimci siyasal eğitimi dediğimiz alanda neler yapabildiğimizdir. Sınıfın devrimci eğitimi, mücadele içerisindeki eğitimidir. Bu da devrimci siyasal müdahaleden ayrı düşünülemez. Kendi misyonumuza buradan bakabilmeli ve son metal eylemliliğinin derslerini de özellikle bu açıdan ele almalıyız.”

TKİP V. Kongresi 2015 yılı sonbaharında toplandı. Doğal olarak Metal Fırtına eylemleri ve ortaya çıkan tablo parti kongresi tarafından çok yönlü değerlendirmelere konu edildi. Önemli bir kısmı kamuoyu ile de paylaşılan bu değerlendirmelerde, Metal Fırtına’nın güçlü ve zayıf yönleri büyük bir açıklıkla tartışıldı. Tartışmalar gayet yerinde bir tutumla, hareketin ve bununla bağlantısı içinde harekete müdahalemizin zayıflık alanları üzerine yoğunlaştı. Yaşananlardan dersler çıkarmak ve çıkarılan dersler üzerinden devrimci bir sınıf hareketini ilmek ilmek örmek, ancak güçlü yanlara dayanılarak, hata ve zayıflıkların ise üzerine gidilerek başarılabilirdi. Aradan geçen zaman dilimi içerisinde hem bu zayıflıkların hem de bu zayıflıklara zemin sağlayan nedenlerin gereğince bilince çıkarıldığını söylemek mümkündür.

Ancak V. Parti Kongresi tartışmaları da dahil olmak üzere tüm bu tartışmaların bağlandığı ana sonuçlardan biri, ne yapıp edip söz konusu metal fabrikalarında örgütlü mevzilerin yaratılmasının başarılmasıydı. Politik zayıflıklar, taktik hatalar, sınıf mücadelesinin kendi içinde kaçınılmaz olarak yaşanacak her türlü zafiyet vb., sağlam bir ideolojik birikimin, açıklığa ve özeleştiriye dayalı devrimci yöntemin varlığı koşullarında bertaraf edilebilirdi.

Metal Fırtına, sınıf devrimcileri olarak sınırlı mevzilere sahip olduğumuz koşullarda bile, doğru araç ve yöntemlerle geniş bir kitle hareketine müdahale edebileceğimizi, onu yönlendirip ileriye taşıyabileceğimizi çok çarpıcı bir biçimde gösterdi. Bu, partimizin sınıf çalışması alanında ulaştığı politik-pratik birikimin doğrudan göstergesidir. Ancak yıllardır ilişkilenilen temel fabrikalardaki örgütsel durumumuzun sınırlılığı ise sınıf çalışmamıza başka açılardan ayna tutmuştur. Parti hala metal sektöründekiler başta olmak üzere Türkiye kapitalizminin temel fabrikalarında örgütsel dayanaklar yaratmayı başarmak sorumluluğu ile karşı karşıyadır. 5. yılında Metal Fırtına’nın sınıf devrimcilerine en öncelikli mesajı ve somut çağrısı budur.

Herşey devrimci bir sınıf hareketi için!


Üste