Sınıf devrimcisi komünistler olarak zamanımızı en verimli şekilde değerlendirme ve tüm olanaklarımızı en iyi şekilde kullanma sorumluluğu ile karşı karşıyayız. Her bir an, her bir olanak bizim için çok değerli, çünkü yerine getirmemiz gereken pek çok görev ve sorumluluk var. Pek çoğumuz işleri yetiştirememekten ya da zaman bulamamaktan şikayet ediyoruz. Ya da başka bir yoldaşımızın/yoldaşlarımızın sorumluluğundaki işler bizce istenilen düzeyde yapılamamışsa eleştirebiliyoruz. Bu “yetişememe hali” ve bir işte “istenilen düzeyi yakalayamama” durumuna ilişkin bir dizi neden sıralayabiliriz. Bunların en önemlilerden biri, kolektif çalışma tarzını hayata geçirememek.
Peki, kolektif çalışma tarzını hayata geçiremememize yol açan nedenler neler?
Bunların başında kolektif çalışma tarzı ile devrimci yaşam arasındaki koparılamayacak bağın kavranamaması gelmektedir. Bu durum ya ideolojik-politik yetersizliklerden kaynaklanmakta ya da kapitalizmin bize dayattığı küçük burjuva alışkanlıklara tutuculukla sarılmak önemli bir sebep olabilmektedir. Sebebi ne olursa olsun, sonuçta kolektif çalışma tarzı doğru bir temelde kavranamadığı ve hayata geçirilemediği oranda mekanik bir algılayışa dönüşmektedir.
Çoğu zaman bir çalışma organında masa kurarak birtakım planlamalar ve görev paylaşımları yapmak, kolektif çalışma tarzının sağlıklı bir şekilde işliyor olmasıyla eşdeğer tutulabilmektedir. Masa başında planlanan ortak işler “kolektif” bir şekilde hayata geçirilmekte, bireysel olarak alınan işler ise o kişinin “inisiyatif”ine bırakılmaktadır. Aynı kolektifte yer alan yoldaşlar olarak, çalışmanın verimini artıracak temel bir araç olan denetim mekanizması çoğu zaman kullanılmamaktadır. Ya da kullanılmaya çalışıldığında, kimi yoldaşlar tarafından kendi inisiyatif alanına müdahale olarak görülüp tepkisel karşılanabilmektedir. Oysa bireysel sorumlulukların-işlerin kolektif çalışma tarzıyla ele alınabilmesi için, yoldaşça bir temelde ve amaca uygun bir biçimde işletilmesi gereken denetim mekanizması son derece önemlidir.
Tekrar masa kurulduğunda, bireysel olarak üstlenilen ya da kişinin kendisinin dahil olmadığı işlerde yaşanan aksamalar “rahat” bir şekilde, kimi zaman acımasız bir tarzda eleştirilirken, kişinin kendisine ait işlerde ya da dahil olduğu “ortak işler”de yaşanan aksama ya da eksiklikler genellikle daha az eleştirilmekte ya da görmezden gelinebilmektedir. Yani bir kolektifin sağlıklı işlemesi için gerekli olan “eleştiri” mekanizması yoldaşça-yapıcı bir şekilde ele alınamazken, “özeleştiri” mekanizması da işlemeyebilmektedir. Eleştiri-özeleştiri mekanizması doğru bir temelde işletilemediği durumda, bireysel olarak üstlenilmiş bir sorumluluk olsa dahi, birlikte yapılan tartışmaların ve planlanan işlerin kolektifin ortak sorumluluğunda olduğu unutulmaktadır. Oysa yaşanan her bir eksiklik ya da hatada bireyin olduğu kadar “kolektif”in de sorumluğu vardır.
Kolektif çalışma tarzının oturtulamamasının yarattığı sonuçlar, kendisini ortak masada planlanmamış ya da ani bir gelişmeyle ortaya çıkmış işlerde de göstermektedir. Bu durumlarda genellikle sorunu-işi bireysel çözme eğilimi ortaya çıkmaktadır. Bunda bireyci, ben merkezli alışkanlıklar kadar kimi yoldaşlarımızın yaşadığı özgüven eksikliği ya da yoldaşlar arasındaki gerilimler de önemli bir rol oynamaktadır. Bazı yoldaşlarımız özgüven eksikliğinden kaynaklı “yardım” istemekten çekinirken, bazı yoldaşlarımız ise o işi yapmaya “yetenekli” bir tek kendisini görebilmektedir. Kolektif çalışma tarzından uzak yaklaşımların yansımaları ise kendisini masa kurulduğunda, yoldaşların birbirlerine “neden benim yapılan bu işten haberim yok?” ya da “neden bana yardım eden kimse olmadı?” gibi serzenişlerde bulunmalarıyla göstermektedir. Bu ise kolektifte yer alan yoldaşlar arasında gerilimleri arttırmaktadır. Kişiselleştirilen sorunlar kolektif çalışma önünde engele dönüşebilmektedir.
Kolektif çalışma tarzını oturtamamamıza yolaçan nedenlere belki başkaları da eklenebilir. Ancak yukarıda ifade edilenler, her bir yoldaşımızın üzerine düşünmesi ve kendisine pay çıkarması gereken sorunlar olarak karşımızda durmaktadır. Unutmamak gerekir ki, kolektif çalışma tarzını oturtabilmek devrim ve sosyalizm uğruna verdiğimiz mücadeleyi güçlendirecektir. Kolektif çalışma tarzını oturtmak ise, ancak kendi yaşamımızı devrimci bir temelde örgütleyebildiğimiz, yoldaşlık ilişkisinin gerçek anlamını kavrayabildiğimiz, bunlarla bağlantılı olarak canlı bir devrimci iç yaşam kurabildiğimiz ölçüde başarılabilecektir.