Çalışma tarzı ve kadro sorunu
IV. Kongre’den bu yana parti yaşadığı darlığı aşma hedefiyle çalışma tarzı sorunlarına çubuk bükmekte, partinin gelişimini sınırlayan sorunlar üzerine yoğunlaşmaktadır.
Sınıf ve kitle çalışmamızın sorunları elbette her dönem temel önemde bir başlık olarak ele alınmış ve öne çıkan yönleriyle tartışılmıştır. IV. Kongre öncesi süreçte MYO’da pek çok değerlendirmenin konusu olmuştur. Geçtiğimiz dönemde gerçekleşen parti okullarında da temel gündemlerden biri olarak çok yönlü olarak ele alınmıştır. IV. Kongre ise, bir dizi sorununun yanı sıra, çalışma tarzı ekseninde sınıf ve kitle çalışmamızın sorunlarını masaya yatırmış, önemli açıklıklar yaratmıştır. Son olarak MYO’nun 287. sayısında yer alan “Çalışma tarzında köklü bir değişim ihtiyacı” başlıklı başyazıda, IV. Kongre’nin sağladığı açıklık üzerinden kitle çalışmamızın sorunları ve yüklenme alanları tüm kapsamıyla ortaya konulmuştur.
Çalışma tarzımızda hedeflenen değişikliği yaratmak, bugün dayanılmış bulunan eşiği aşmak, sınıf ve kitle çalışmamızda sıçramalı gelişimi sağlayabilmek için kuşkusuz sihirli formüllere ihtiyaç yoktur. Çözüm, bizzat kendi pratiğimiz, deneyim ve birikimlerimiz üzerinden sağlanabilir. Pratiğimizin eleştirel bir gözle ele alınması, eksik ve hatalı yönlerin açığa çıkarılması, sağlanacak bilinç açıklığıyla, mevcut tarzımız üzerinden şekillenen nispeten genç güçlerimizi doğru bir pratiğe yöneltmekle olanaklı olacaktır.
Sorunlarımızı siyasal yaşamın canlılığı içerisinde çözülebilir!
Çalışma tarzımızın temel sorun alanı, denilebilir ki öne çıkan başlığı, “öne çıkan gündemler üzerinden gündelik olarak kendini üretebilen devrimci siyasal faaliyet” yürütmede yaşanan zorlanmadır. Bu zorlanmada bir dizi etken rol oynamaktadır.
Öncelikle çalışma alanlarımızda konumlanmamızı gözden geçirmeliyiz. Bölgelere çok yönlü bir hakimiyet, tam anlamıyla nüfuz edebilmek, ileri öğelerle temas edebilmek ve bunu belli bir sistematiğe kavuşturmak, aynı zamanda belirlenmiş fabrika ve işletmelere bölgenin bütününden bakabilmek gerekmektedir. Çalışma alanlarımıza kendi dar zeminlerimiz ve imkanlarımız üzerinden bakmak, çalışmayı bu darlık üzerinden tanımlamak, dar bir çevre etrafında dönüp durmamıza yolaçmaktadır.
Yeni imkanlar yaratmak, kitlelerle güçlü bağlar kurmak, çalışma alanlarına nüfuz edebilmekle olanaklıdır. Kimi sol güçlerin bazı yerellerde gerçekleştirdikleri kitlesel eylemler, hiç de geniş kitle bağlarına sahip olmaları ile açıklanamaz. Nitekim kimi alanlardaki olumlu pratiklerimiz de bunu ortaya koymaktadır.
Alanlarda konumlanmamızın bir parçası olarak kurumlarımızla ilişki de gözden geçirilmelidir. Kurum eksenli çalışmaya müdahale edilip önemli bir mesafe alınsa da, çalışma tarzımızın bir sonucu olarak kurumlarımız etkili bir kitle çalışması için yer yer engele dönüşebilmekte, ilk fırsatta kendimizi kurumlara atma zaafiyeti hala da yaşanabilmektedir. Sorunumuz elbette kitle çalışmasının işlevsel araçları olan kurumlardan vazgeçmek değildir. Sorun, çalışma tarzımızdaki sorunlarla birlikte kurumlarımızın kullanım tarzını gözden geçirmek, bu açıdan yaşanan zayıflıklara etkin müdahalelerde bulunabilmektir.
Çalışma tarzımızın sorunları çerçevesinde, siyasal faaliyeti gündelik olarak üretmede yaşanan zorlanmanın, materyal kullanımının ağırlık taşıdığı kampanyalara dayalı bir pratiğe eğilimi beslediği, yapılan tespitlerden biridir. Bu zayıflık, bir nevi kampanya olarak tanımlayabileceğimiz “etkinliklere dayalı çalışma” üzerinden de yakın dönem pratiğimizde somut olarak yaşanmıştır. Çalışma, öne çıkan gündemlerle birleşen etkili bir siyasal faaliyet üzerinden değil, ağırlıklı olarak tanımlanmış etkinlikleri örgütlemeye endeksli şekillenebilmiştir. Böylece işaret edilen rutin tarz, etkinliklerin öne çıkan gündemlerden kopuk bir şekilde ele alınması zayıflığı aşılamamıştır. Örneğin, kadın sorununda devrimci marksist tutumun ortaya koymayı hedefleyen kurultay faaliyeti örgütlenirken, kadınların güncel sorunları ve talepleri gündelik faaliyet içinde yeterince başarılı bir biçimde işlenememiştir. Yine aynı dönemde ülkenin öne çıkan bir gündemi olan emperyalist savaş ve saldırganlık tehdidi kampanya gündemine paralel etkin bir yüklenmenin konusu olamamıştır.
Kuşkusuz başarılı bir politik faaliyet öncelikle politik kavrayış ve açıklıktan geçmektedir. III. Kongre’den bu yana önemle altı çizilen “politik önderliğe dayalı çalışma tarzı” mevcut sorunlarımızın aşılmasında halen kritik yerde durmaktadır. Aralık 2011 tarihli MYO'da yer alan “Çalışma tarzı sorunları” başlıklı yazıda vurgulandığı gibi, “Sorunlara politik kapsamıyla bakamayanlar, doğru çözümler üretmeyi, faaliyeti önceliklere ve amaca uygun bir biçimde örgütlemeyi, doğru planlamalar yapabilmeyi de doğal olarak başaramazlar.” Merkezi ve yerel planda politik önderlik sorumluluğunun gereklerinin yerine getirilmesi, politik planda yaratılacak bilinç açıklığı temelinde kadrolara yol gösterme, başarılı bir pratik faaliyetin örgütlenmesinde temel bir önem taşımaktadır.
Ancak verili durumumuz, güçlerimizin nitel zayıflığı, oluşmuş köklü alışkanlık ve kalıpları aşmanın zorlukları gözönüne alındığında, sadece politik perspektifler üzerinden gerçekleşecek bir önderlik pratiği ile çalışma tarzımızda ve kadrolarımızda köklü bir dönüşümü sağlamanın güçlükleri ortadadır. Politikanın somutlanması, çalışmanın çok yönlü olarak planlanıp örgütlenmesi, pratik seyrinin dikkatle izlenerek zamanında müdahaleler yapılması, dolayısıyla güçlü bir denetim büyük bir önem taşımaktadır. Bu ayaklardan herhangi birinde oluşacak boşluk, çalışmanın gidişatı ve örgütlenmesinde zaafiyet yaratmaktadır.
Doğal olarak, çalışmanın her adımının örgütlenmesinin sorumluluğu yerel örgütlerimize düşmektedir. Belirlenen politika, genel ve soyut olarak ele alındığı, somutlanamadığı, öne çıkan gelişmelerle ve yereldeki sorunlarla bağı kurulamadığı koşullarda, rutin tarz sürecek, “materyal kullanımına endeksli çalışma” kaçınılmaz bir sonuç olarak karşımıza çıkacaktır.
Nispeten genç ve deneyimsiz güçlerimiz planlama yapmakta zorlanmakta, planlamalar organ işleyişinin parçası olarak şekillenmediği koşullarda ya işlerin yer yer aksaması ya da kişilerin inisiyatif ve becerilerine kalması sonucunu doğurmaktadır. Çalışmanın seyri güçlü bir şekilde denetlenmediği koşullarda, eksikliklerin, zorlanma alanlarının anlaşılması ve zamanında müdahale edilmesi zorlaşmaktadır.
“Çalışmanın denetlenmesi” elbette gündelik pratik işlerin yapılıp yapılmadığının kontrolü ya da çalışmanın her anına gündelik müdahale değildir. Asıl önemli olan, zorlanma alanlarını, tıkanan yanları, yaşanan aksaklıkların nedenlerini pratik-politik faaliyetin akışı içerisinde açığa çıkarabilmek ve müdahale edebilmektir. Gündemlere paralel yüklenmede zorlanma, çevre-çeper güçlerini hareket ettirmede yetersizlikler, emekçilere yönelik siyasal ajitasyonda ve kuşatıcı müdahalede zayıflıklar, gündelik yaşamın örgütlenmesindeki sorunlar, politik refleks göstermede atıllık vb. bir dizi sorun ancak siyasal faaliyet içinde açığa çıkarılabilir, bu zeminde yapılacak güçlü müdahalelerle çözülebilir.
Düşünen ve savaşan kadrolar!
Kadro sorunu ancak devrimci siyasal çalışma zemininde çözülebileceğine göre, kendini ancak doğru bir çalışma tarzı üzerinden üretebilecek verimli bir sınıf-kitle çalışması kritik bir önem taşımaktadır. Mevcut tarzımız kadroların gelişme süreçlerini de etkilemekte, kendini tekrarlayan rutin faaliyet mekanik bir anlayışın gelişmesine yolaçmaktadır. Bu mekanik anlayış, yaratıcılığı ve üretkenliği sınırlamakta, “alışılmış olanı” ya da “söyleneni” yapan bir tarza eğilimi beslemektedir.
Kuşkusuz bunda ideolojik birikim ve donanım zayıflığı da önemli bir rol oynamakta, sorunlara sığ bir yaklaşımı, düşünsel tembelliği, kalıplarla davranmayı doğurabilmektedir. Dolayısıyla ideolojik eğitim ve donanım, sürekli olarak yüklenilmesi gereken zayıflık alanlarımızdan biridir.
Partinin, düşünce üretmeyi “önderler”in işi sayan, söyleneni yapan “memur” devrimcilere değil, dünyayı değiştirme iradesini kuşanan, örgütsel disiplin ve bağlılıkla çalışmanın her türlü ihtiyacını tartışabilen devrimcilere ihtiyacı var. Komünist hareketin geleneksel harekete yönelik eleştirilerinden biri kadro politikası olmuş, kadrolara bakışa ilişkin hakim kültüre karşı çıkılmış, “düşünen ve savaşan” kimliğin önemine işaret edilmiştir. Habip ve Ümit yoldaşlar bu iki özelliğin cisimleştiği seçkin örnekler olmuşlardır.
O halde, sorunlara çok yönlü bir yüklenme temel bir ihtiyaçtır. Nasıl ki, doğru bir çalışma tarzının yön verdiği bir siyasal sınıfı faaliyet kadroların gelişimini hızlandıracaksa, kadroların niteliksel gelişimi de sınıf ve kitle çalışmasında mesafe almayı kolaylaştıracaktır.