Devrimci bir partide, sorunları ele alırken, bir konuda tartışma yürütürken, bir değerlendirme yaparken, bir eleştiri yöneltirken ya da eleştiriyi yanıtlarken vb., yöntemsel bakış hayati bir önem taşır. Bütünsellikten yoksun tekyanlı, mekanik ve yüzeysel yaklaşımların yanı sıra subjektivizmin yön verdiği değerlendirmeler, buna dayalı eleştiri ve özeleştiriler, sorunların etrafında dolaşmaya, oraya buraya çekiştirmeye yol açar ve giderek de anlaşılmaz hale getirir. Odaklanılması gereken asıl sorun geri plana düşerken, bir dizi tali etkenin öne çıkarılmasıyla tartışma bambaşka bir noktaya taşınır.
Bunun içindir ki, öncelikle, tartışılan sorunun özünün ya da temel ekseninin ne olduğu, gözden kaçırılmaması gereken en önemli noktalardan biridir.
Gerekçelendirmeye dayalı bir özeleştiriden kaçınılmalıdır!
Eleştiri-özeleştiri sözkonusu olduğunda, yukarıda altı çizilen noktaya daha bir dikkat göstermek, hem eleştirileri doğru bir zemine oturtmak, hem de eleştirinin özünü doğru anlamak ve bu çerçevede yanıtlamak, sağlıklı bir parti yaşamı açısından önemlidir.
Yaptıkları hatalar, yol açtıkları sorunlar üzerinden eleştiri konusu olan kimi yoldaşlarımız, yaptıkları özeleştirel değerlendirmelerde, sorunun özünü/eleştirilen temel zayıflığı irdelemekten çok olayların nasıl seyrettiğine ilişkin açıklamalar üzerinden yaşananları gerekçelendirme yolunu tutabilmektedirler.
Yetersizliklerimizin ya da kimliksel zaafiyetlerimizin ürünü bir hata yaptığımızda, öncelikle buna dönüp bakmak yerine, dışımızdaki eksiklikleri, zayıflıkları, yanlış ve hatalı tutumları öne çıkararak, davranışımıza açıklık getirmeye çalışıyorsak, gerçekte yaptığımızın temelli bir hata olmadığını, doğallığında böyle yaşandığını anlatmaya çalışıyoruz demektir. Ya da, hata yaptığımızı kabul ederken bile, çok daha ciddi hataların buna kaynaklık ettiği, dolayısıyla öncelikle sorgulanması gerekenin bu olduğu düşüncesi, kendi zayıflıklarımızı irdelemeyi, çözümlemeyi ve üzerine gitmeyi zora sokmaktadır. Böyle bir durumda, devrimci gelişmede olmazsa olmaz olan eleştiri ve özeleştiri oynaması gereken rolü oynayamamaktadır.
Özeleştiri, öncelikle, zaafiyeti açığa çıkaran etkenlerin sıralanmasına değil, sergilenen zaafiyetin ne olduğunun açıkça tanımlanması üzerine oturmak durumundadır. Devrimci bir partinin ilkelerine, değerlerine ve normlarına aykırı davranışlar sergileyip, ardından da bunu dışsal etkenlerle hafifletme çabası bir devrimciyi yalnızca zayıf düşürür. Zira, öncelikle yönelinmesi gereken, zayıflığı açığa çıkaran etkenler değil, sergilenen zaafiyetin kendisi olmak durumundadır.
Eleştiri karşı-eleştiri ile yanıtlanamaz!
Bir yoldaşın, bir çalışmanın ya da yaşanan bir olayın eleştirisi üzerine verilen özeleştirilerde ya da “savunma” metinlerinde, başka hatalar da sergilenebilmektedir. Yanıtlarımıza yön veren sadece dar ve mekanik bakışaçısı değil, daha kötüsü subjektivizm, önyargılar, duygularımız, ikili ilişkilerimizde yaşadıklarımız vb. olabilmektedir.
Örneğin, eleştirilen bir yoldaş kendisini savunurken, son derece sakıncalı bir yol tutabilmekte, kendisine yöneltilen eleştiriye açıklık getirmek yerine eleştiriyi yönelten yoldaşını hedef tahtası haline getirebilmektedir. Kendisine yönelik “saldırı” algısı, eleştirinin karşı eleştiriyle yanıtlanmasına yol açabilmektedir.
Bir devrimcinin asla başvurmaması gereken bir davranış biçimidir bu. Zira, kendisine yöneltilen eleştiri haksız bile olsa, tam da bu tutumu kendisini tartışmalı hale getirir. Kimliği ve kişiliği konusunda ciddi soru işaretleri yaratır. Bir yoldaşına ilişkin ciddi eleştirileri olduğu halde, kendisini eleştirene kadar bunları dile getirmiyor ve eleştirilmesi üzerine gündeme taşıyorsa, devrimci etik açısından kabul edilemez bir tutum olur bu.
Dolayısıyla, eleştiri silahı doğru yerde ve doğru zamanda kullanılmalıdır! Bu yapılmadığında, yapılan karşı eleştirinin bir karşılığı olsa bile, eleştiriye gerçekte yön verenin ne olduğu tartışmalıdır. Zira burada yapılmaya çalışılan, karşı eleştirinin hedefi olan yoldaşın zaaflarının üzerine devrimci bir temelde gidilmesi değil, onun ne kadar da zaaflı olduğunun kanıtlanmaya çalışılmasıdır!
Zaafları ve zayıflıkları zamanında ortaya koymayanlar, kendilerine yönelik eleştiri üzerine bir dizi karşı eleştiriyi ardarda sıralama hakkına sahip değildirler. Elbette yoldaşlarımız kendilerine yönelik eleştirileri isabetli bulmadıklarında “savunma” haklarını kullanacaklardır. Ama en iyi savunma saldırıdır mantığıyla hareket etmek devrimcilerin işi olamaz.
Devrimci eleştirinin, yoldaşlarımıza ilişkin bir “suç çetelesi” tutmak, sonra da onun ne denli zaaflı bir kişilik olduğunu parti önünde “teşhir etmek” ya da yargılamak olmadığı yeterince açık olmalıdır.
Eleştirinin yozlaştırılması
Bir başka temel önemde nokta ise şudur. Eleştiri, kimi zaman dedikodunun ötesine geçemeyen duyumlara, bir takım aktarımlara, uzaktan ve sınırlı gözlemlere vb., değil, somut olgulara/maddi bilgilere dayanmalıdır. Dolaylı ya da dar ve yüzeysel gözlemler, tam bilgisine hakim olunamayan süreçler üzerinden yargılar oluşturup, eleştiri adı altında bunu partiye sunmak, eleştirinin yozlaştırılmasından başka bir şey değildir.
Bir yoldaşımız şu ya da bu yolla bir başka çalışma bölgesinde yaşanan bir olayın “bilgi”sini alıyor. Olayın nasıl yaşandığını tüm kapsamıyla bilmediği halde, kendisine yapılan aktarımı veri alıyor ve o bölgedeki yoldaşların tutumunu eleştiriyor. Oysa, yoldaşlarımızın yanlış davrandığına ilişkin bir “iddia” varsa eğer, öncelikle yapılması gereken, bu iddiayı kendilerine iletmektir. Eleştiriyi yöneltmeden önce, olayın gerçekte nasıl yaşandığını öğrenmektir.
Kimi zaman da, “incir kabuğunu doldurmayan”, dolayısıyla zamanında kolayca çözülebilecek ya da açıklık sağlanabilecek sorunları, eleştiri adı altında partinin gündemine taşıyabiliyoruz. Bu sadece devrimci içyaşamı oturtma alanındaki zaafiyetin değil, yoldaşlık ilişkileri alanındaki zayıflığın da bir göstergesi olarak yaşanabiliyor. İlgili organlar ya da yoldaşlar tarafından zamanında doğru müdahaleler ile geride kalabilecek küçük bir sorun dallanıp budaklanarak, gereksiz tartışmaların, hatta polemiklerin konusu haline gelebiliyor. Yoldaşça bir müdahale yerine hasmane bir tutumla, eleştirinin amacını gözetmeyen bir dil, üslup ve yaklaşımla eleştiri okları sivriltilebiliyor.
İlkeli ve sorumlu bir yaklaşım!
Parti bünyesinde yaşanan sorunları, yoldaşlarımızın zaaflarını vb.’ni eleştirirken, eğer süreçlere hakim değilsek, tabloyu bütünlüğü içinde görme imkanından yoksunsak, çok dikkatli ve sorumlu davranmak zorundayız. Hele de sözkonusu olan bir yoldaşımız ise, nesnel gözlemlere dayanmayan yüzeysel değerlendirmelerden, yargılayan ve suçlayan bir yaklaşımdan özenle kaçınmalıyız. Eleştiride devrimci kaygı önemle gözetilmeli, subjektif değerlendirmeler, dayanaksız iddialar ve önyargılar üzerinden yoldaşlarımız “tartışmalı” hale getirilmemelidir.
Öte yandan, “eleştiri” adı altında suçlayan, yargılayan ve mahkum eden bir yaklaşım tarzı özellikle yeni devrimcileşen genç insanlar üzerinde zayıflatıcı bir rol oynayabilmektedir. Kuşkusuz hata ve zaafları açıkça tanımlamaktan geri duramayız. Ama özenli bir dil ve üslup ile yoldaşça bir kucaklama sanıldığından da önemlidir. “Esneklik” adı altında sergilenen liberal hoşgörüden uzak durmalı fakat “ilkeli” davranmak adı altında sekterizme düşmemeyi de başarabilmeliyiz.
Partide devrimci yaşamı oturtarak faaliyeti ileriye taşımak, devrimci eleştiri ve özeleştirinin kendi rolünü oynayabilmesine bağlıdır. Devrimci kaygıların yön verdiği yapıcı bir eleştiri ile sağlıklı bir özeleştiri hem yoldaşlık ilişkilerimizi güçlendirecek, hem de zayıflıkların üzerine doğru bir temelde giderek sorunların daha kolay çözümünü sağlayacaktır.